Uçaktan indiğimizden beri ülkeyi inceliyorum. Çocukluğum Londra'da geçti. Dedemin ölmesi nedeniyle Türkiye'ye dönmek zorunda kaldık. En son dört yaşımda gelmiştim buraya...
Hatırladığım Türkiye böyle değildi.
Dedemin evine vardığımızda -köşk gibi eve- bakakaldım. İstanbul'un en zengin bölgesindeki bu lüks ev göz kamaştırıyordu. Kapıyı, iri yarı; siyah takım elbiseli bir adam açtı. Babam ile konuştuktan sonra bizi içeri aldı. İçerisi kalabalıktı. Selçuk amcam diğer misafirler ile ilgileniyordu. İçerisi yetişkin ve yaşlı adamlar ile doluydu. Biraz göz gezdirdikten sonra, gözüm birine takıldı. Benim yaşlarımda bir çocuk... Annem ile yavaşça salondaki koltuklara oturduk. Üzerimde bir bakış hissettiğimde o yöne doğru döndüm. O çocuk, beni izliyordu. Yüzünde ifadesiz bir bakış vardı. Öyle derin bakıyordu ki rahatsız oldum. Yerimden kalkıp babamın yanına gittim. Çok ciddi konuşuyorlardı. Ben gelince sustular ve bana baktılar. Babamın koluna girdim ve amcama baş sağlığı diledim.
"Güzel kızım, ne kadar büyümüşsün." dedi amcam.
"Teşekkür ederim." dediğimde babam araya girdi. "Senin oğlan n'apıyor? Selçuk." amcamın oğlunu hatırlamıyorum bile. Ben çocukken o Ankara'daydı. Türkiye'ye döndüğümüzde bile görüşemiyorduk. Amcam "Ozan!" diye seslenip elini 'gel' der gibi salladı. Amcamın seslendiği yöne doğru döndüğümde... Aman Allah'ım! Bu o çocuk. İki saattir beni izleyen çocuk, benim kuzenim miymiş?!
"Ada'cığım bu Ozan. Küçükken doğru düzgün tanıştıramamıştım sizi. Kısmet bugüneymiş."
"Memnun oldum Ozan."
"Merhaba Ada."
Amcam gülümseyerek, "siz biraz takılın, bizim konuşacaklarımız var." dediğimde Ozan'ın bakışları bana çevrildi. Bir şey söylemeden oradan ayrıldık ve babam ile amcam tekrar tartışmaya başladı. Babama bakmak için arkama döndüğümde Ozan, koluyla omzumu kavrayıp beni önüme döndürdü. "Boşver..." Geniş, varaklı bir merdivenden yukarı çıktık. Bir odaya girdik. Burası çok geniş bir yatak odasıydı. "Burası neresi?" dediğimde gülümseyip sakin bir ses tonuyla, "Odam..." dedi. "Neden buradayız?" dediğimde bakışlarını bana çevirdi ve ukala bir tavırla, "Bütün gün aşağıda ağıt yakan sıkıcı insanlar ile oturmayı mı planlıyordun?" dedi ve saçımdan bir tutam alıp parmağına doladı. Yavaşça boynuma yaklaştı ve kulağıma, "Hatırladığımdan da güzelmişsin." diye fısıldadı. Duyduklarıma inanamıyorum. Gözlerim şaşkınlıktan faltaşı gibi açılmıştı. Fazla ses çıkarmamaya çalışarak, "Ozan!" diye bağırdım. Ozanın gözleri büyüdü. Bir adım geriledi ve elleriyle gözlerini sıkıp kendini kastı. Hiçbir şey söylemeden hızlıca odadan çıktım. Arkamdan baktığını hissetsem de ona dönmedim.
Bu nasıl olur? Biz kuzeniz!
Salona gittiğimde babam telaşlı bir şekilde telefonda konuluyordu. Annemin yanına gittiğimde o da endişeli bakışlar ile babamı izliyordu. Çok geçmeden babam yanımıza geldi. "Bileti aldım. 23.30'da kalkacak uçak. Çok fazla yayılmayın. Toplanmakla zaman kaybetmeyelim."
"Bu gece mi döneceğiz?"
"Evet, güzel kızım."
"Neden? Daha yeni geldik." derken babam sözümü kesti, " Londra'ya dönmemiz gerek." Annem kafasını onaylarcasına sallarken, "23.30'a daha çok var Kutay..."
"En erken o saate bulabildim. Biraz gezin, bahçede oturun, bir şeyler yapın işte. Zaman geçmek bilmez yoksa." Annem saçımı okşayarak, "Ben yelen misafirler ile ilgileneyim. Sen de bahçeye çık istersen." dediğinde kafamı onaylarcasına salladım ve bahçeye doğru yürüdüm. Bahçeye çıktığımda, muhteşem deniz manzarası beni karşıladı. Birkaç adım attıktan sonra sol taradımda bir kapı fark ettim. Biraz gizemli ve korkutucu bir kapıydı. Kahretsin! Çok merak ediyorum. Yavaşça kapıya yöneldim. Bahçenin ortasındaki bir kulube neden beni korkutuyor? Merakıma yenik düştüm ve kapının koluna uzandım. Kolu kavrayıp yavaşça aşağıya ittiriyordum, "Ada!" Hemen arkamı döndüm. Bu Ozan'dı. "Yemek hazır. Gel hadi."
"Tamam geliyorum." dediğimde yanıma geldi, kolumu tuttu. Sıkmıyordu ama eli hafif de değildi. Yavaşça içeriye girdik.
Sofra çok sessizdi. Gergin bir ortam var gibiydi. Yanımda oturan Ozan'a, " Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda; sırıtarak, "Klasik Arslan ailesi işte..."
"Bizim sofralar hiç sessiz olmaz ki..." dediğimde tekrar sırıttı,
"Tüm Arslan ailesi..." Ne dediğini anlamıyorum. Benim bilmediğim bir şey var. Ama neden ben bilmiyorum? Ben de bir 'Arslan' değil miyim yani? Bahçe kapısından gelen ses ile irkildim. Arkamı döndüğümde bir köpek kapıya havlıyordu. "İzninizle..." deyip köpeğin yanına gittim. Kapıyı açtım ve onu içeri aldım. Islanmıştı. Bahçeye bir göz gezdirdim. Çimler ıslaktı. Yağmur çiseliyordu...
Masaya geri döndüm, tabağıma et doldurup köpeğe verdim. O, etleri yerken sallanan tasmasına takıldı gözüm. "Kral" Ben Kral'ın boynunu okşarken, Ozan yanıma geldi. O da Kral'ı sevmeye başladı. "Biliyor musun üç gündür kayıptı." dediğinde neler yaşamış olabileceğini düşünmeden duramadım. "Çok üşümüş, titriyor..." deyip üzerimdeki hırkayı çıkardım ve Kral'ın üzerine koydum. Hırkamı çıkarınca üzerimde askılı dar bluzum kaldı. Ozan'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ben de ona baktığımda, gözlerinin göğüslerimde olduğunu fark ettim. Doğruldum ve olabildiğince uzak durmaya çalıştım. O ise yavaşça ayağa
kalktı. Ben şaşkınlıkla onu izlerken o, ceketini çıkardı ve yavaşça çıplak omzuma koydu. Siyah deri ceketi buram buram 'Ozan' kokuyordu. Yavaşça eğilip kafasını kulağıma yaklaştırarak, "Özür dilerim." dedi. Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. "Ne?" Yüzünde masum bir bakışla elini uzattı. "Gel, yemeğimizi bitirelim." Sesinde hiç artniyet yoktu. Elini tuttum ve sofraya geri döndük. Babam telefonuyla ilgileniyordu. Kafasını kaldırdıktan sonra, "Hava durumu hiç iyi değil." dedi hayalkırıklığı içeren bir ses tonuyla.
"Ne yapacağız Kutay?" dedi annem. Endişeli görünüyordu. "Havaalanını arıyorum şimdi."
Hâla elimi tutan Ozan'ın bana baktığını hissettiğimde ona döndüm. Üzgündü.
Babam sinirle telefonu kapatıp bize döndü. "Uçuş iptalmiş."
"Çok mu önemliydi baba Londa'daki iş?"
"Daha güvenliydi." dediğinde çok şaşırdım. Londa'daki herhangi biryer akrabalarımızdan daha mı güvenli?
Tamam bu evde kesin bir şeyler dönüyor. Ama neden ben bilmiyorum?!
Amcam, "O zaman bu akşam misafirimizsiz." deyip çalışanlarını çağırdı. Onlardan bize birer oda hazırlamasını istedi.
Hava kararıyor...
Odamıza yürüyoruz... Hiç kimseden çıt çıkmıyor. Odamıza girmemizle babamın kapıyı kapatması bir oldu. Kilitledikten sonra üzgün bir ifadeyle bana döndü. Korkuyordu...
"Baba, n'oluyor?"
"Anlatacağım kızım, anlatacağım."
Koltuğa oturduktan sonra sessiz bir tonla, "Daha sen bebekken amcan ile büyük bir kavga ettik. Amcan kötü işlere bulaşmıştı. Tüm aileyi tehlikeye atıyordu. Bizde sana zarar vermesinden korktuğumuzdan Londra'ya taşınmaya ve seni ondan gizlemeye karar verdik."
Ne? Bunlar doğru mu?
"Amcam..."
"Seni unutmamış kızım." dedi annem araya girerek.
"Amcam... Neler yaptı? Ne kadar kötü?"
"Boşver kızım. Yat uyu, her şey güzel olacak. Yarın sabah hava düzelmiş olur. Kalkar kalkmaz gideriz buradan." dedi annem saçlarımı okşayarak.
"Hadi güzel kızım... Merak etme biz buradayız."
Yattıktan sonra düşünmeye başladım. Amcam, bana ne yapabilir? Ne planlıyor? Babamla neden kavga ettiler? He bi de Ozan... Onu da unutmamak lazım.
Duyduğum ses ile yataktan hoplamam bir oldu. Saat gecenin ikisi... Odamın kapısı açıktı. Yavaş adımlar ile yataktan kalktım. İçeriye doğru yürüyorum. Merdivenlerden inerken, yerde yatan annem ile babamı görmem ile olduğum yerde kalakalmam bir oldu. Kan ile kaplıydı heryer. Korkuyorum. Çok korkuyorum. Gözyaşlarım sel gibi akıyordu.
Gerçekten bu olabilir mi?
Amcam... Kendi kardeşini ve yengesini öldürmüş olabilir mi?
Peki ya ben? Ben ne olacağım?
Bana ne yapacak?
Şoktan çıkamıyorum. Tüm bedenim titriyor... Durduramıyorum. Olduğum yere çöktüm. Kalkamıyorum. Bakamıyorum. Gözlerimi ayıramıyorum.
Annem...
Babam...
İçim acıyor. Nefesim kesiliyor. Gözlerim yanıyor. Bu kabustan uyanmak istiyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşçı
Romance"Yürümeye yeltendiğimde bacaklarımın bedenimi taşımak istemediğini hissedebiliyorum. Dün gece olanlar... Sanırım ben, birini öldürdüm." Birbirini öldürmek zorunda olan iki aşığın hikayesi.