4

10 2 0
                                    

Güneşin yumuşak ışığı gözlerimi gıdıklıyor. Uykum açılıyor yavaş yavaş... Ama bir farklılık var. Benim yattığım koltuk bu kadar rahat değildi. Gözlerimi açtım ve etrafa göz gezdirdim. Burası Güney'in odasına benziyordu. Acaba? Yok ya! Olabilir mi? Yapabilir mi?! Güney öyle biri mi? Of! Sen ne salak bi kızsın be Ada! Ne diye yeni tanıştığın adamın evine geliyorsun! Tamam! Sakin olmam lazım. Belki yapmamıştır... Hızlıca yatağın çarşafına baktım. Oh! Çok şükür korktuğum şey yok. Kendimi artık bir dizinin içinde gibi hissediyorum. Şu iki günde neredeyse tüm entrikaları yaşadım. Banyoya gidip yüzümü yıkadım. Suyun sertliği yüzüme çarpınca kendime geldim. Aynadaki ben... Bu ben değilim! Gözlerimin altı mosmor. Üzerimdekileri iki gündür değiştiremedim. Saçım başım dağınık. Bu kim?!
"Tamam! Biliyorum! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." dedim aynadaki kendime bakarak bağırdım. "Biliyorum!" bağırmaya devam ediyordum. Güney, koşarak yanıma geldi, "Ada?"
"Güney... Güney bu ben değilim. Ben... Ben, benim hayatım böyle değildi!"
Güney'in kaşları kalkmıştı. Yüzünde üzgün bir ifade vardı... "Tamam. Sakin ol..."
"Ben nasıl bu duruma geldim! Hayatım mükemmeldi. Şimdiyse hayatımdaki her şeyi kaybettim!" diye bağırmaktan kısılan sesimle haykırdım. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki.
Annem... Babam... Amcamın söyledikleri...
Tüm o hissettiklerim ilk zamanki gibi acıtıyor. Kalbime bir hançer saplanıyor. Çıkmıyor.
Kanatıyor!
Acıtıyor!
Durmuyor!
Yine bacaklarım tutmuyor. Ne kadar lavaboya tutunsam da dengemi koruyamıyorum. Düştüm. Güney; yanıma çömelip, "Şşş... Geçicek..."
Kafamı eğdim, "Acıma bana!"
Saçımdan bir tutam aldı ve kulağımın arkasına attı. Ve, "Acımıyorum. Hissediyorum..." dedi.
Ona döndüm, gözlerinin en derinine baktım. Gözleri dolmuştu. Üzgündü...
Kafamı omzuna gömdüm ve ağlamaya devam ettim. Ben sakinleşene kadar bekledi. Ardından yavaş ve hafif hareketlerle belimi kavrayarak beni kucağına aldı. Kafam hâla omzundaydı. Sırtıma vuran rüzgarı iliklerime kadar hissettim. Hava çok soğuk. Beni balkondaki koltuğa oturttu. O da yanımdaki koltuğa oturdu. Bana bakıyordu. İzliyordu. Bense, karşımda duran eşsiz boğaza bakıyordum.
Güney bir anda ayaklandı. İçeri girdi. Bacaklarımı kendime çekip ellerimi dizlerimde birleştirdim. Güney elinde bir hırka geldi. Hırkayı omuzlarıma yerleştirip yine yine yanımdaki koltuğa oturdu. Ben, hâla denize bakarken; "Sormayacak mısın?" dedim.
"Neyi?" dedi şaşkınlıkla.
"Neden ağladığımı..." dedim ona dönerek.
"Hayır."
"Teşekkürler." dedim fısıldayarak.
"Vakti geldiğinde; anlatmak istersen dinlerim."
"İlk anlatacağım kişisin."
Gülümsedi. Gülümsedim.
"Neden bana yardım ediyorsun? Neden beni bırakmadın, yanımda oldun?"
"Bilmem." dedi ve denize döndü, "Benim gibi dalgalarla konuşan biri, en az benim kadar acı çekmiştir. Veya sadece delidir..."
"Belki de delirmişimdir."
"Benim kadar değil."
Ona döndüm. Yine gözleri doluydu. Çenesini kasmış, kendini sıkıyordu.
"Ne yaşadın?" dedim fısıldayarak.
"Boşver." konuşmadan denizi izlemeye devam ettik. Koltuğa uzandım ve ağlamaya devam ettim. Kendimi tutamıyordum. Gözyaşlarım benden izinsiz akıp gidiyor.
  Yaklaşık bir saattir öylece denizi izliyoruz. İçeriden gelen telefon sesiyle Güney ayaklandı.

Birkaç dakika sonra yanıma gelen Güney'in yüzü asıktı.

Hiçbir şey sormadım. Bu benim haddime değildi.

SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin