1. Bölüm

223 8 3
                                    

Hayat; tarif edilemeyecek kadar karanlık, ulaşamayacağımız kadar aydınlıktır. Aydınlığı bulmak karanlığa göre hiç kolay değildir. Çünkü karanlık her yerdedir. Sağımızda, solumuzda, önümüzde veya arkamızda. Dönüp dolaşıp her yerde karşımıza çıkan şeydir o. Neticede herkes kendi karanlığında boğulur. Öyle değil mi?

Hayatta hepimiz çıkmazlara takılmışızdır. Kimi kendine uzanan bir eli tutmuştur kimi ise kendi tırnaklarıyla kazıyarak kurtulmuştur. Ben çıkmazdan hiçbir zaman kurtulamadım veya kimse elimden tutmadı. Çünkü ben çıkmazın ta kendisiydim.

Yine bir noktaya bakarak dalıp gitmiştim. Beni kendime getiren teneke bir şeye vurulduğunda çıkan ses ve bağrışlar olmuştu.

''Bu işe yaramaz kutuyu ne bokuma koymuşlar!''

Kafamı yerden kaldırıp dikdörtgenler prizması şeklindeki hassas Molped kutusuna vuran Sena'ya baktım. Bir küfür daha çıktı yeni parlatıcı sürdüğü belli olan dudaklarından. Bu davranışlarına gözlerimi devirdim. Ama haklıydı, o gereksiz kutu boştu ve herkesin parası içinde kalıyordu. Bu hareketi yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu. Sena bu halimi görünce sinirlendi.

Kaşlarını çatarak ''Orda sırıtıcağına yardım etmeyi düşündün mü?'' dedi.

Umursamaz tavrımı takınarak ''Sence bu kutu beni ilgilendiriyor mu?'' dedim.

Bir küfür daha edip bana arkasını dönmüştü. O sinirle tekmesini kutuya savurdu. Molped kutusu büyük bir gürültüyle yere düştü ve içindeki paralar teker teker yere dökülmeye başladı. Fal taşı kadar açılmış gözlerimle Sena'ya baktım. Donup kalmıştı, nefes bile aldığından şüphe duydum.

Tuvaletteki tüm kızlar dökülen paraların üstüne atlamıştı. Hayatımda bu kadar aç gözlü insanı bir arada görmemiştim. Bu aç gözlülerin arasında Şeyma'yı da görünce bu sefer gözlerimle birlikte dudaklarım da aralanmıştı.

Bugünkü nöbetçi öğretmen ismini bilmediğim kapalı öğretmen olmuştu. Beni çok yanlış tanıyordu. Dersimize de girmiyordu zaten. Birkaç kere Sena'yı sıkıştırdım sanarak beni sevgili müdür yardımcımız Muzaffer Bey'e göndermişti. Müdürü olmayan muhteşem bir okulda okuyordum. Oysa ki Sena benim sınıftaki en yakın arkadaşımdı.

Kutuyu o hâlde görünce sinirlendiğini kırışıklıkları kabak gibi ortada olan alnından ve kocaman açtığı gözlerinden anladım.

Kaşlarını çatarak "Bunu hangi dengesiz yaptı!" diye bağırdı.

Sena korkmuşa benziyordu. Adeta beti benzi atmıştı. Bir kere sigara paketi yakalatmıştı zaten. Üstüne bir de bundan dilekçe imzalarsa çok başı ağrıyacaktı.

Pişman olmuş gibi görünerek "Ben yaptım." dedim.

Şaşırmamış bir ifadeyle bana döndü. ''Sen hemen beni takip et! Muzaffer Bey'in odasına yürü!'' dedi ateş saçan gözleriyle.

Korktuğumu söyleyemem. Her zaman bu yöntemle tüm öğrencileri korkutmayı başarmıştı ama bende işe yaramıyordu. Belki de bu yüzden benden haz etmiyordu.

Nöbetçi öğretmenin peşine takılmadan önce Sena'ya baktım. Minnettar bir ifadeyle bana bakıyordu. Önemli değil der gibi elimi salladım ve hocanın peşine takıldım.

Bu arada ben kim miyim?

Ben geçmişi tarafından tutsak alınmış, davranışlarımdan dolayı aile sorunları yaşayan belli sınırları olan bir kızım. Adım Perla. Anlamı inci demek; beyazın en sıcak tonu, zarifliği ve değerli olmayı ifade ettiğini söyler annem. Ben maalesef bu sözlerin hakkını veremiyorum.

EsaretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin