İklim ne kadar sıcaksa deniz suyu o kadar tuzlu, yüzmek de o kadar kolaydır. Bu çocuğu insanın okulda gördüğü fizik ve coğrafya derdinden ya da çevresindeki insanlardan duyduğu bir bilgiden ibarettir. Diego içinse durum bundan çok farklıydı. O henüz konuşmayı bile öğrenmeden bu bilgiyi deneyimleyerek öğrenmişti.
Diego yedi yıl önce tahminen on yaşlarındayken Amazon ormanlarında bir belgesel ekibi tarafından ağır yaralı halde bulunmuştu. İlk başta orada yaşayan yerel kabilelerden birisinin çocuğu olduğu düşünülmüş ve civarda herhangi bir yerleşim yeri var mı diye günlerce arama çalışması yapılmıştı. Diego ise bu esnada Brezilyada bir hastanede yaşam mücadelesi veriyordu. Araştırmacıların ve hükümetin ortak yürüttüğü aramalar sonucu çocuğun bulunduğu yerde insan izine rastlanmamıştı. Diego’nun oraya nasıl geldiğini öğrenmenin tek yolu ölümle yaşam arasındaki ince çizgide yürüyordu.
Diego adını Arjantinli bir gazeteci bulmuştu. Kısa sürede bu isim benimsenmiş, televizyondaki haberlerde Diego olarak bahsedilmiş hatta #ormancocugudiego hashtagi günlerce dünya gündeminde kalmıştı.
Hastaneye kaldırılmasının ardından altı gün geçmişti. Doktorlar Diego’nun yüksek bir yerden düştüğünü düşünüyordu. Vücudundaki çok sayıda kırdığın yanı sıra iç kanaması da vardı. Diego beş gün yoğun bakımda kalmış altıncı gün ise normal bir odaya çıkabilmişti. Kan değerleri normal bir insandan farklıydı, bağışıklık sistemi çok zayıftı. Vücut gelişimi de normal çocuklardan farklı seyretmişti. Yaşıtlarına göre çok kaslı bir vücudu vardı. Bu bilgiler onun insanlardan izole bir şekilde ormanda büyüdüğü şeklinde yorumlansa da omurga gelişiminin normal olması hayvanlar tarafından büyütülmüş olma ihtimalini azaltıyordu ve ormanda bir yerlerde bir ailesi olabileceği ihtimali göz ardı edilmiyordu. Tüm bilim dünyasının gözü Diego’nun odasındaydı. Filoloji uzmanları, psikologlar gazeteciler hatta zoologlar bile dört gözle onun uyanmasını bekliyordu. Diego ise her şeyden habersiz ilk kez dört duvar arasında ve yapay ışıklar altında derin bir uykudaydı.
Altıncı günün sonunda uyanan Diego ilk olarak alçılarına ve serumuna saldırdı. Ancak hareket etmesine vücudundaki kırıklar ve polisler izin vermemişti. Diego bağırıyor ve anlamsız sesler çıkarıyordu. Ne korku içinde ağlıyor ve çevresine saldırmaya çalışıyordu. Kısa süre sonra gelen hemşire sakinleştirici iğne ile onu tekrar uyuttuğunda hâlâ gözlerinden yaşlar süzülüyordu.