BÖLÜM 1

26 3 12
                                    




Koşar adımlarla sığınağa girdik. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki bu ihtişamlı, görkemli bina bile dikkatimi çekmiyordu. Ah ama aramızda kalsın(!) Sonunda macera be diye içimden de geçirmedim değil tabi. Babam telaşla bir o yana bir bu yana koşarken ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Gözlerini göremesem de ellerimi tutuşundan ne kadar korktuğunu anlıyordum. Hızla insanların arasına karıştık ve en önlerde bir yere geçtik. Gri duvarlar ruhu titretiyordu. İnsanlar öylesine dağılmıştı ki ağlayan çocuklar, eşlerine seslenenler, birbirlerini arayanlar... Belliydi. Çok can yanacaktı.

Başka bir yerde, başka bir heyecan..

Sığınağa ulaştığımızda etrafıma bir göz gezdirdim, gerçekten de korkunç duruyordu. İnsan karmaşasından kopup içeri doğru ilerledik. Çığlık sesleri birbirine kenetlenmiş sessizliği sürgün ediyorlardı. Hiç güzel şeyler olmayacaktı. Herkes farkındaydı. Herkesin yüreği ağzında atıyordu. Nefesler gibi korkular da birbirine karışmıştı. Kardeşim beni kolumdan yakaladığı gibi insanların arasından sürüklemeye başlamıştı. Genzimi yakan ter kokusu umrumda değildi. Akan rimelim umrumda değildi. Açlığım umrumda değildi. Şu anda tek umrumda olan şey ailemdi. Daima dimdik duran en arkamızdaki dağ gibi babamdı. Gözlerimin içine korkuyla bakan kardeşimdi. En önde her zamanki gibi bize yol gösteren annemdi. Ve dizlerimi bile titreten korkuda boğulan bendim. Yalvarıp yakarmak istiyordum.
Biri bizi bu durumdan kurtarmalıydı. Tam o sırada bir ses işittik. Bir kadın, yaklaşık otuz yaşları civarı, beyaz önlüklü, büyük olasılıkla bir görevli, oluşan kalabalığın tam ortasında bir sandalyenin üstüne geçmiş eline geçirdiği megafonu bizlere doğru tutuyordu.
    -Yardım edeceğiz. Hepinizin sakinliğini korumasını istiyorum. Hepinize teker teker yardım edeceğiz. Öncelikle sağ tarafta gördüğünüz kolilerin içinde atıştırmalık birkaç şey ve su var. Sol tarafta da lavabo var. İhtiyaçlarınızı giderin ve tekrar konuşalım.
   Kadın üstünde durduğu beyaz plastik sandalyeden inerek aynı onun gibi hatta ona benzeyen beyaz önlüklü bir adamın yanına geçip şiddetli bir şekilde konuşmaya başladı. Ne tartıştıklarını merak etmiyor değildim. Onları biraz daha inceleyebilirdim yani aç olmasaydım... Ailemle sıramızı bozmadan sağ tarafa korkumuzu gizlemeye çalışan adımlarla ilerledik. O sırada biz kolilerin önündeyken bir ses işittik. Fakat bu bir megafon değildi. Bu tüm çığlıkları bastıran sesinde korkuyu barındıran bir haykırıştı. Genç bir kız dizlerinin üstüne çökmüş bomboş kalan eline bakıyor, yerde bedeni boylu boyuna serilmiş adama haykırıyordu.
-Yalvarırım kalk. Yalvarırım kalk baba! Benim senden başka ailem yok ki! Kalk hadi yine elimi tut. Beni bırakma! Ben bu macerayı sevmedim...
Bedenim tekrar tir tir tiremeye başlamıştı. Bastırmaya çalıştığım korku beni bastırmıştı. Genç kızı birkaç kişi uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Ama tek o değildi. Şu gri duvarların arasındaki insanlar teker teker yere seriliyorlardı. Korkuyordum. Elimi kardeşimin eline kenetledim. Bize tüm gece ayı izlediğini söylemişti... Öyle çok korkuyordum ki. Ya o? Ya o da öyle olursa? Ne yapardım? Yalvarırım o da öyle olmasın. Tanrı'm kardeşimi benden alma. Yalvarırım... Ben bu gün bu dört duvar arasında korkunun kokusunu işittim. Sen onu benden alma Tanrı'm. Lütfen...
-Uzak durun. Bayılmalarının sebebi virüs. Gökyüzünü görmeyen bir ortamda kaldıkları için şu an bayılıyorlar. Onlar için elimizden geleni yapacağız, uzak durun!
Kulağımda çınlayan o megafonlu kadının sesiyle haykırmak istedim. Ağzımı açıp avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Beni duysunlar istedim.
Yahu! Kim, kim sevdiği insan bu durumdayken ondan uzak durabilirdi? Şu korku insanı yiyip bitirirdi. Beni bitirirdi. Ama ben bağıramadım.

Lütfen Tanrı'm. Onu benden alma...

Sesler kulağımda uğuldamaya başlamıştı. Ellerimin arasından canım kaydı.
-Oğlum!
-Yardım edin! Oğlum! Oğlum!
-Aç gözlerini. Lütfen aç.
Bedenimi sarmalayan kollar beni ondan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Bırakamazdım. Onu ben bırakamazdım. Çırpındım. Bağırdım! Bu sefer bağırdım. Ama ne onlar beni bıraktı. Ne de kardeşim gözlerini açtı. Belki de bağırmaya geç kalmıştım.

Tanrı'm... Neden onu benden aldın?

marinenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin