İnsan bazen sadece dizlerinin üstüne çöküp oturup ağlamak istermiş. Zaman geçmezmiş o an. İki kelimeyi peş peşe sıralayıp cümle bile kuramazmış. Ben o -mış'lıkta tutsak kaldım.
Her yeri sessizlik sarmıştı. Boğazımda oluşan yumruya bile hakim olamıyordum. Durdum. Duraksadım. Konuşmak istedim, bağırmak istedim ama işiteceklerim beni öylesine korkutuyordu ki konuşmaya mecalim kalmamıştı. Ne yaşamıştık biz böyle neler oluyordu? Ben babamı istiyordum.
Bende dahil odada beş genç çocuk vardı. Hepsinin içinde korku ve birazda hüzün vardı. Öylece kapıdan yavaşça giren birkaç görevliye ve megafonlu adama bakıyorlardı. Bu sessizliği kardeşini burda göremeyen kız bozmuştu.
- kardeşim nerede nereye götürdünüz onu? Nerede söylesenize. Konuşsanıza..
Kız hızlıca görevlilere doğru döndü ve onlara vurmaya başladı. Kırgınlığı dudaklarından bir hıçkırık olarak dökülüyordu.
- lütfen.. lütfen söyleyin. Ne istiyorsanız.. ne istiyorsanız yapacağım lütfen.
O anda abisinin elini sımsıkı kavrayan genç kız gözlerime ilişti. Babam nerdeydi benim?
Korkmuştum. İçimi saran hislere engel olamıyordum. Bende hızlı adımlarımla o kızın yanına ilerledim ve bağırmaya başladım, gücümün yettiğince.
-Nerde? Babam nerde? Bizi bu odaya neden getirdiniz? Susun açıklayacağız dediniz sustuk. Bir kişi daha gelecek dediniz. Geldi. Artık yalvarırım açıklayın. Yalvarırım.
Öyle salınmıştı ki vücudum acıyla. İki büklüm olmuştu kaburgam. Bacaklarımın titremesiyle yere çökmüştüm. Ellerim zangır zangır titriyor. Ben titremesini engellemeye çalışırmış gibi yere tüm öfkemi kusuyordum. Sımsıkı sıktığım avuçlarım tırnaklarımın keskinliğiyle uyuşuyordu. Ama benim yumruklarımın ardı arkası kesilmiyordu. Parmak boğumlarım kanamaya başlamıştı. Ama acım geçmedi.
Megafonlu adam benim hizama eğilmiş, görevliler yanımdaki kıza sakinleştirici yapmışlardı. Bedeni bir görevlinin kucağında baygındı. Aynı solmuş çiçekler gibiydi. Odadaki diğerleri ise duvar köşelerine sinmiş bizi izliyorlardı. Öfkem öyle derindi ki. Acım öyle baskındı ki. Tekrar tekrar bağırmaya başlamıştım. Sanki eğer susarsam alevler içinde yanardım. Cayır cayır yanardım ben. Yapamam. Susamam.
Kafamı çevirip bizi dikkatlice izleyenlere döndüm.
-Sizler. Canınız yanmıyor mu? Neden susuyorsunuz? Konuşsanıza! Bağırsanıza sizde! Babam nerde bilmiyorum ben! Yanınızda kıza sakinleştirici yaptılar. Kız bayıldı. Ya biriniz de konuşsanıza! Yalvarırım konuşun!
Vücuduma saplanan uyuşukluk hissiyle birinin kollarına yığılmam bir oldu. Bedenimde gezinen sakinlik bana çok uzaktı tam şu an. Ağır bir şekilde gözlerim kapanmaya başladı. Son gördüğüm şey abisinin elini sımsıkı kavrayan kızın endişeyle bana bakmasıydı. Sonrası ise vücudumun karıncalaşması eşliğinde koca bir boşluk.O odada ki herkes bulunduğu konuma öylece mıhlanmıştı ki. Sadece iki sedyenin üzerinde baygın yatan kızları seyrediyorlardı. Kimse o an olacakların farkında değildi. Kimse düşünemiyordu bile. Megafonlu adam yaptıklarından tedirgin olmaya başlamıştı. Ama bu felaketin tek kurtuluş yolunun bu odadaki bir avuç genç olduğunu hissediyordu ve bunu başarmak için kız kardeşi gelmeden önce onlara anlatmalıydı. Sessizliği sonlandırmak için söze atıldı.
-Arkadaşlar, öncelikle hepinizden bu şekilde bir gerginlik yaşadığımız için özür dilerim. Bana 'Bay K.' diyebilirsiniz.
Hiç sesi çıkmayan direk ailesini görmek için bu odaya gelmeyi itiraz etmeden kabul eden çocuk söze atladı.
-Niçin? Düzgün bir adın mı yok? Neyse. Sen lafı uzatmadan bize ne olduğunu anlat.
Bay K. işittiği sözler ardından göz devirmeyi unutamamıştı. Ama yine de onların hoşuna gidebilecek bir cümleyle söze başlamıştı.
-Elbette bir adım var. Fakat böylesi daha havalı sanki ha? Dediğin gibi lafı dolandırmak istemiyorum. Sizi buraya toplamamın sebebi gözlerinizdeki acıya rağmen meydanda olan ışığı, gücü görmem.
Kardeşinin elini sımsıkı tutan çocuğun dilinden bir kahkaha dökülde tam o sırada. Yine de Bay K.' nın lafına devam etmesi için eliyle devam et şeklinde bir işaret yaptı.
-Hepinizin bildiği gibi marinen isimli bir virüsle cebelleşiyoruz. Bu virüs doğal yoldan oluşmuş bir şey değil. İnsan ırkından varlığı saklanan bir sürü canlı türü var. Büyücüler, periler, vampirler, deniz kızları, pegasuslar, devler, cüceler, melekler, şeytanlar, ejderhalar hatta neslinin tükendiğini sandığınız dinazorlar bile kısacası aklınıza gelebilecek her tür. Bu türler ya insan ırkının yaşamadığı yerlerde yada bizim korumamızın altındaydılar. Korumamız altında olan bir büyücü vardı. Hatta bizim bazı deneylerimize de yardım bile etmekteydi. Ta ki oluşan gerginlikler sebebi ile kaçtı ve insan nüfusundan tamamen kurtulmak için bir planı devreye soktu. Marinen virüsünü... Yanında destekçileri de var. İnsanlardan nefret eden başka türler de var. Şu anda tüm Dünya'da insanlar sığınaklarda güvende. Fakat marinen virüsüne yakalanmış olan insanlar onun himayesi altına giriyor. Bu yüzden bir odada sürekli uyutuluyorlar. Onların yanında kaldığınız süre boyunca size zarar verebilirler. Bunu istemiyoruz. Şimdi neden sizin bu odada olduğunuza gelirsek bize yardım etmenizi istiyorum. Bie süredir üstünde çalıştığım bir deney vardı. Bu size hem özel güçler kazandıracak hem de marinen virüsüne yakalanmamanızı sağlayacak. Bu şekilde sizler o büyücüyü bulacak ve onu etkisiz hale getireceksiniz-
-Ne yani öldürecek miyiz?
-Sizin için sorun değilse tabi... Ne olsa o tüm insanlığı tehdit eden bir canlı. Tabi sevdiklerinizi kurtarmanız içinde bu gerekli. Kanı yere akıtıldığı vakit insanlar onun himayesi altından çıkacak ve büyü bozulacak. Marinen virüsü yok olacak.
Genç kız duyduğu peri masalının ardından söze atıldı.
-Bunlar mümkün mü ki? Kusura bakmayın fakat bunu aklım almıyor benim. Dediğiniz gibi o deneyi üstümüzde uygularsanız ölmeyeceğimiz ne malum?
-Kardeşime katılıyorum. Bu saçmalık. Siz savaşmayı bilmeyen bir grubu savaşa yollamak istiyorsunuz.
Odada tek sesi yankılanmayan çocuk söze katıldı.
-Bence de. Siz bildiğiniz bizi ölüme yollamak istiyorsunuz. Şu hale bakın iki kızı bayılttınız ve bize bir masal anlatıyorsunuz. Cadılar, büyücülermiş. Peh! Siz bence aklınızı kaçırdınız.
Bay K. duyduğu sözlerin karşısında tekrar konuşmaya başladı.
-Kızlar en fazla on dakikaya uyanacaktır. Size bu anlattıklarım masal değil. Bu dediklerimi iyi düşünmenizi istiyorum. Yarım saatiniz var. Karar verdiğiniz zaman eğer kabul ediyorsanız size bu deneyi enjekte edeceğiz ve güçlerinizi kontrol etmeyi öğreteceğiz. Kızlar uyandığı vakit onlara da anlatın. Size ihtiyacımız var. Ailelerinizin, dostlarınızın, insanların size ihtiyacı var. Dünya'nın ihtiyacı var. Benim size ihtiyacım var. Lütfen kırmayın beni. Hepinize iyi düşünmeler arkadaşlar. Yarım saat sonra geleceğim.
Bay K. sözlerini sonlandırıp kaçar adımlarla kendini odadan dışarı atmıştı. Görevliler de çıktığı vakit kapıyı hızlıca kilitlemişti. Kabul etmelerini istiyordu. Kaçmalarını değil. Bu yüzden küçük bir önlem almıştı. Belki de kız kardeşinin oyaladığı işten ayrılıp bu odaya girmesinden korkuyordu... Neyseki artık böyle bir ihtimal kalmamıştı. Eğer kardeşi bu olayı duysaydı bitirilmemiş bir deneyin beş çocuğun üzerinde kullanılmasına izin vermezdi. İşte bu yüzden çocuklar bu işe karar verene kadar hiçbir şeyden haberi olmayacaktı. Yani Bay K. böyle umuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
marinen
Fantasyİnsanlar cehaletten kurtulup bir virüs sayesinde yüzyıllar boyunca onlardan saklanan sırları öğrenirlerse neler olur? Cehaletle savaşmak mı daha zorlar insanı bir virüsle savaşmak mı? Dünyanın sonu gelirse neler olur? İşte karşınızda marinen virüsü...