Teşhis konulmuştu. Ama doktor şu an bir şey söylemiyordu. Hem korku hem de merak dolu gözlerle doktora bakıyordum. Saçları kırlaşmış adam suratını asarak bana yaklaştı. Korkmuştum. yavaşça kağıtları elime uzattı.Kalbimdeki hız saniyede binlerce kez çarpıyor gibiydi. Okumaya başladığım kağıtta "TEŞHİS AKCİĞER KANSERİ" yazıyordu , devamını okumadan çantamın en aciz köşesine tıktım.Sonrada tişörtümü ıslatan göz yaşlarımı silerek odadan çıktım. Her şeyi unutmuştum o an...Hani olur ya yutkunamazsın söylemek istediğin tüm sözcükler ölüyormuşçasına canını yakar. Öyleydi işte.Koridorda kendimi kaptırmış yürürken cam kapıya çarptım. Herkes içinde tutmaya çalışsa da gülüyordu. Bazıları ise acıyarak bakıyordu gözlerime... Sebebini anlayamamıştım. Sonra küçük bir kız çocuğu yanıma gelip bana bir çift ayakkabı uzattı.O anda utancımdan yerine dibine girmiştim.Kıza teşekkür ederek ayakkabilari geri verdim .Oradan uzaklastım. Koşar adımlarla Ansel ın olduğu odaya koştum. Durumu çok kötüydü.Doktorlar şu an için gerekli müdahaleyi yapmıştı. Onu ilk defa bu kadar solgun görmüştüm. Ağlamaktan gözlerim oluk oluk şişmişti. Çantamda peçete ararken o lanet kağıda rastladım. İstemeden de olsa o kağıdı açıp hepsini okumaya başlamıştım. Bir yandan Ansel'ın elinden tutuyordum. Dikkatimi çeken ve beni kahreden yer burasıydı:"Sebepleri; sigara alkol kullanımı ve ağır stres" Bana farkettirmemeye çalışsa bile kalktığını anlamıştım. Her şeyi duymuştu.Bana sarıldı. Onu ilk defa ağlarken görmüştüm, omzuma yaslandı. Bu anın daha fazla sürmesini istemediğimden ona artık gitmemiz gerektiğini söyledim.Bana baktı. Ayakkabılarımın olmadığını daha yeni farketmisti. "Ayakkabı olmadığına göre paranda yok. " dedi. Başımı sallayarak onay verdim. Güldü. Beraber odadan çıktık. Hemşire yolumuzu kesti. Ansel'a bi alet verdi. Bununla nefes almasını sağlayabilirmişiz. Oysaki ben onun iyi olacağından emindim. Bu alet benim de onun da güveni sarsmıştı. Bu gece Anselın evinde kaldım. Yorgundu, hemen uyuya kaldı. Onu üzen bendim. Kanser olmasının sebebi de ben:
Aradan tam tamına beş ay geçti. Bundan beş ay öncesinde Augustus waters beni terketmişti. Onu sahilde bıraktıktan sonra Ansel le o kafede oturmuştuk. Bana kendinden bahsetmişti. Ondan o gün hoşlanmaya başlamıştım. Ve ertesi hafta beni aynı yere getirerek çıkma teklifi etmişti. Benim cevabım EVET olmuştu. Her şey çok güzel gidiyordu. Çok mutluyduk. Iliskimizin ikinci ayını kutlayacaktık. O akşam beni giydiği takım elbisesiyle şık bir Restaurant'ta yemeğe götürmüştü. Daha sonra evine girmiştik. Yavaş yavaş beni öpmeye başladı. Ben durmasını istedim. Sebebini anlayamamıştı. Bana Augustus olup olmadığını sordu. Çantamı alır almaz evi terk ettim. Bir insan ancak bu kadar yalancı olabilirdi. Onu orada boğazlamak istemiştim. Sebebi ise yatağında gördüğüm kadın kıyafetleriydi. Bu acıya kapılmış giderken kendimi Augustus un kollarında buldum. Ansel'ı iki haftaya yakın görmemiştim. O bütün sorunun farkına varmıştı. Orası ev arkadaşının odasıymış . İlk başta inanmadım. Sonra bana her şeyi ispatladı. Ona geri dönemezdim. Çünkü onu Augustus ile terketmiştim. Ona ihanet etmiştim. Bana her gün mesajlar atıyordu " Beni öldürmeye mi çalışıyorsun ? " "Ben Sensiz nefes alırsam ancak sigara dumanı olur." Vs. Bazen saçmalamıştı tabii. Ama her şey benim suçumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHKAR
AléatoireNe olduğunu ilk başta anlamayan Carie,hem karışısına çıkan zorluklara direnmeye çalışır,hem de kafasındaki soruları cevaplandırmaya çalışır.