0.5

588 70 28
                                    

Taksiye ücretini ödedikten sonra taksiden indim. Etraf ışıl ışıldı. Burası Mystic Falls'un en zengin ve en pislik yeriydi. İçeri girdiğimde yüksek müzikten bir an kulak zarım patladı sandım. Tanrım, neden evde kalmadım ki? Etrafa kızları görebilir miyim diye bakındım ama kimseyi görememiştim. Biraz daha içerilere gittim. İçerisi tıklım tıklımdı. Alkol, sigara, uyuşturucu ve parfüm kokusu etrafı sarmıştı. Kusmamak için kendimi zor tuttum. Pistin içinden karşı tarafa geçmek isterken biri kolumdan tutunca kolumu tutana döndüm.

"Kai?" Otuz iki diş sırıttı. Alkolü fazla kaçırmış olacak ki düzgün duramıyordu.

"Dans etmek ister misin güzellik?"

"Hayır." Kolumu çektim ama o da sıkı tutup kendine çekti.

"Harika. Bir de tacizcim eksikti. Kai, beni bırak dedim!"

"Hadi ama, biraz dans edeceğiz." Müziğin sesi çok yüksek olduğu için bağırıyorduk.

"Azıcık eğlen Caroline!"

"Ben eğlenmek istemiyorum, bırakır mısın?" Onu ittirmeye çalıştum ama çok güçlüydü. Kahverengi saçlarının birkaç tutamı gözlerinin önüne düşmüştü ama umursuyor gibi durmuyordu.

"Kai, tekmeyi basacağım artık. Bırak beni!" O sallanınca ben de sallanmaya başlamak zorunda kalmıştım. Yüzüne tükürme isteğim gittikçe artarken son bir kez ittirdim ama hiçbir faydası olmuyordu. Etrafa bana yardım edebilecek kimse var mı diye baktım. Ama herkes kendinden geçmiş gibi gözüküyordu. Tam tekmeyi basmak için geri sayım yapacağım sırada bir anda elleri belimden ayrıldı ve diğer tarafa savruldu. Bir iki adım gerileyince görüş alanıma Klaus girdi. Kai'yi kedi yavrusu gibi boynundan tutmuştu. Bana bakıp göz kırptı. Dudaklarını oynatti.

"Yine karşılaştık."

"Öyle." Ardından Kai'ye bakıp kaşlarını çattı. Kulağına bir şeyler söyledi. Sanırım söyledikleri o kadar hoş şeyler değildi çünkü Kai'nin gözleri kocaman açılmıştı. Kafasını sallayıp başka bir kıza doğru ilerlemeye başladı. Yanıma yaklaşıp kulağıma eğildi.

"Bir şey yaptı mı?"

"Hayır. Fakat fazla içmiş gibi duruyordu."

"Ve fazla uyuşturucu almış. Sen iyi olduğundan eminsin değil mi?"

"Evet. Teşekkür ederim. Hem sen bizi nereden gördün ki?" İç ısıtan bir gülümsemeyle baktı. Tepeden gelen rengarenk ışıklar yüzüne vuruyordu.

"Şimdi geldim. Karşı tarafa geçmeye çalışırken karşıma siz çıktınız."

"Ah, demek öyle. Ben de şimdi geldim." Hafifçe gülümsedim. Birkaç saniye sessiz kaldık.

"O zaman," diğer tarafi gösterdim. "Gitsek iyi olacak."

"Haklısın." Neden bu kendimi bu kadar rahatsız hissetmiştim? Elimi eteğime sürttüm. Avuçlarım terlemişti. Karşı tarafa geçtikten sonra hızlıca yanından ayrılıp bir köşede büzüşmüş olan Rebekah'nın yanına gittim. Elindeki bardağa baktım.

"Ne içiyorsun?"

"Vodka ister misin? Sen bu saate kadar neredeydin?" Uzattığı bardağı elime alırken cevapladım.

"Başta gelmek istemedim ama daha fazla yalan uyduramadım. Biraz önce de Kai ile karşılaştım." Göz devirdim. "Salak çocuk."

"Ne oldu? Bir şey mi yapmak istedi?"

"Dans etmek istedi." Mavi gözleri bir anda ateş topuna döndü.

"O çocuğu öldüreceğim. Bak görürsün, derisini de yüzeceğim. Hatta niye bekliyorum ki ben?" Ayağa kalkacakken kolundan tutup onu tekrar yerine oturttum.

i just say i forget // klarolineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin