"Sizin dünyada insanlar," dedi Küçük Prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar."
"Bulamıyorlar." dedim.
"Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda olabilir."
"Doğru," dedim.
Küçük Prens ekledi:
"Ama gözle...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ama bu benim suçum değil. Daha altı yaşındayken büyükler resim yapma konusunda hevesimi kırdıklarından, boa yılanının dıştan ve içten görünümleri dışında başka bir şey çizmeyi öğrenemedim. Şaşkın şaşkın, karşımda duran bu kişiye bakıyordum. En yakın yerleşim merkezinden tam bin kilometre uzakta olduğumu söylemiştim. Ama bu küçük kişinin hiç de çölde kaybolmuş, yorgunluktan, açlık ya da susuzluktan perişan olmuş veya korkmuş bir görünüşü yoktu. Kendimi toplayıp konuşmaya çalıştım: "Ama sen... Sen burada ne arıyorsun?" Alçak bir sesle, çok önemli bir şey söylüyormuşçasına yineledi: "Lütfen... Bir koyun çizin bana..." Kafanız allak bullak olunca söyleneni yapmamazlık edemiyorsunuz. Size saçma ya da gülünç gelebilir, ama en yakın yerleşim merkezinden bin kilometre uzakta ölüm tehlikesiyle yüz yüze bir halde oluşuma bakmaksızın cebimden dolmakalemimle bir kâğıt çıkardım. Ama birden aklıma yıllarımı coğrafyaya, tarihe, aritmetik ve dilbilgisine verdiğim geldi. Resim yapmayı bilmiyordum ki. Biraz üzülerek bunu söylediğimde, "Ne olacak canım," dedi küçük çocuk. "Bir koyun çiziverin işte..." Daha önce hiç koyun çizmemiştim. Bu nedenle ona koyun yerine, çizmeyi becerebildiğim iki resimden birincisini çizdim. Şu, boa yılanının dıştan görünüşünü. Resmi gösterince çocuğun söyledikleri beni çok şaşırttı: "Hayır, hayır! Fili yutmuş olan boa yılanının resmini istemiyorum ben. Boa yılanı çok tehlikeli, fil ise çok büyük. Benim yaşadığım yerde öyle küçüktür ki her şey. Bütün istediğim bir koyun. Bir koyun çizin bana." Sonunda bir koyun resmi yaptım. Dikkatle inceledi. Sonra da, "Hayır," dedi. "Bu koyun çok zayıf, hasta gibi. Başka bir koyun çizin."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Başka bir koyun çizdim. Bu kez tatlı ve hoşgörülü bir gülümsemeyle, "Siz de görüyorsunuz ki," dedi. "Koyun değil bu, koç. Boynuzları var baksanıza."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bir koyun daha çizdim. O da ötekiler gibi beğenilmedi. "Bu da çok yaşlı," dedi. "Uzun bir süre yaşayacak bir koyun istiyorum ben"
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ama artık sabır filan kalmamıştı bende, çünkü motoru bir an önce sökmek istiyordum. Bu yüzden de aşağıdaki resmi çizip bir de açıklama yaptım: "Bu senin koyununun kutusu.Koyun kutunun içinde."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Genç eleştirmenimin yüzü aydınlanıverdi birden. "Evet!" dedi. "Tam istediğim gibi oldu işte. Sizce bu koyun çok ot ister mi?" "Niye sordun?" "Çünkü yaşadığım yerde her şey öyle küçük ki..." "Canım artık bir koyun için biraz ot bulunur herhalde. Hem sana çizdiğim koyun çok küçük zaten." Resme bakarak boynunu büktü. "Bana pek küçük gibi gelmedi. Hey! Bak sen şuna, uyudu." İşte küçük prensle ilk tanışmam böyle oldu.
"Uçak. Benim uçağım." Uçtuğumu öğrenmesi beni çok gururlandıracaktı. "Ne? Yoksa gökyüzünden mi indin?" diye bağırdı birden. "Evet," dedim önemsemiyormuş gibi başımı çevirerek. "Ama bu çok hoş!" dedi küçük prens. Sonra da kahkahalarla gülmeye başladı. Biraz rahatsız etti beni bu. Doğrusu başıma gelen talihsizliklerin ciddiye alınmasını isterim. Gülmesini bitirip, "Demek sen de gökyüzünden geliyorsun," dedi. "Hangi gezegenden peki?" Birden karşımdaki küçük yaratığın bir türlü anlam veremediğim varlığıyla ilgili bir ışık belirdi kafamda. Olabilir miydi? Duraksamadan sordum: "Sen başka bir gezegenden mi geliyorsun?" Yanıt vermedi. Uçağımdan gözlerini ayırmadan başını salladı hafifçe. "Bununla pek de uzaklardan gelmiş olamazsın zaten." dedi. Bir süre uzun uzun düşündü. Sonra cebinden çizdiğim koyunu çıkarıp hazinesini incelemeye daldı. Bu tam da açıklığa kavuşmamış olan "başka gezegen" olayının nasıl kafama takıldığını tahmin edersiniz. Bir şeyler daha öğrenebilmek için çaba göstermeliydim. "Bak canım, söyler misin, nereden geldin sen? Şu 'yaşadığım yer' dediğin yer neresi? Koyununu götüreceğin yer yani?" Bir süre suskun suskun düşündükten sonra, "Biliyor musun," dedi. "Koyunum bana verdiğin bu kutuyu geceleri evi olarak kullanabilir." "Evet. Ayrıca iyi çocuk olursan sana bir ip de verebilirim, gündüzleri onu bağlaman için; ha bir de kazık tabii." Ama bu önerim küçük prenste şok etkisi yaptı sanki.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Bağlamak mı!" dedi. "O niye ki?" "Bağlamazsan, çeker gider, kaybolur." Küçük arkadaşım yine bir kahkaha attı. "Gider mi? Nereye gidebilir ki?" "Her yere. Burnunun doğrusuna çeker gider." "Ne fark eder ki?" dedi küçük prens. "Nasıl olsa her şey küçücük benim yaşadığım yerde." Sonra da ekledi; sesi biraz üzüntülü gibiydi: "Burnunun doğrusuna gitse de kimse fazla uzağa gidemez orada..."