Evindeydi.
Yuvasındaydı.
Şu anda hissettiği tek şey vardı:
Çaresizlik.
Çaresizdi. Elinden, annesini kurtarmak için hiçbir şey gelmiyordu. Annesi günden güne eriyordu gözünün önünde. Dila da annesiyle birlikte ölüyordu sanki.
Korkuyordu.
Çok ama çok korkuyordu.
Eğer annesi onu bırakıp giderse ne yapacaktı? Kimle konuşup kime derdini anlatacaktı? Annesi olmadan üvey babasına nasıl dayanacaktı?
Acı.
Sırtında hissettiği tekme ile nefesi kesilmiş ve gözleri kararmıştı. Bilincini kaybettiğini hissediyordu. Yıllardır baba dediği adamın yaptıklarına inanmak istemiyordu Dila. Onlar çok mutlu bir aileydi. Üç kişilik küçük ve güzel bir aile...
Her şey annesinin hastalığı ile başlamıştı. Böbrekleri iflas edecekti. Doktor acil olarak nakil lazım demişti. İlk önce aile bireylerine yapılan test sonucu Dila'nınki uymuştu. O annesi için canını bile verirdi, bir böbrek neydi ki? Vermişti de... Ama annesinin vücudu bunu kabul etmemişti. Daha sonra ciğerlerinde sorun çıkmıştı. Artık nefes almakta güçlük çekiyordu. İki aydır ise evdeydi annesi. Doktor artık yapacak bir şeyin olmadığını söylemişti.
Ondan sonra ise babası kendini boşlamaya başlamıştı. Eve geç gelmeye başlamıştı ilk zamanlar. Sonra birkaç gün bile eve uğramadığı olmuştu. Ondan sonra gelip zorla para alması... Kumara başlamış. Büyük bir hevesle ilk günler kazanınca devam etmiş bu lanete. Ama sonra üst üste kaybetmiş. Bir daha da çıkamamış o bataklıktan.
Şimdi, Dila'nın dayak yemesinin sebebi de buydu. Para... Bir kâğıt parçası yüzünden 20 yıldır evladı yerine koyduğu kızı hiç acımadan dövüyordu adam. Küçükken okşadığı o saçları şimdi hiç acımadan çekiyordu. Sokakta düşüp yaralandığında yarasını özenle temizleyen adam, şimdi daha büyük yaralar açıyordu vücudunda.
"Lütfen..." diye fısıldadı. "Annem duyuyor baba." Şeref, ona doğru eğilerek saçlarını tuttu ve başını kaldırdı. Dila dişlerini sıkarak çığlığını zor durdurdu. "Bugün maaş günün değil mi senin? Nerede para?"
Cevap veremedi Dila. Acıdan bayılmıştı. Şeref sinirle kadının saçlarını bıraktığında Dila sertçe kafasını çarpmıştı yere. Adam ise kırmızı görmüş boğa gibi odadan çıktı. Koltukta uzanan karısına göz ucuyla bakarak "Allah kahretsin ikinizi de!" dedi. Ardından kapıyı sertçe kapatarak çıktı evden.
Annesi, yattığı yerden akan göz yaşları ile biraz önce kocasının çıktığı odaya baktı. Kızının ayakları gözüküyordu. Yerdeydi. "Dila..." diye fısıldadı. Sesini kendisi bile duymamıştı. Ne kadar ayağa kalkmaya çalışsa da parmağını bile zor kıpırdatmıştı. Gücü yoktu.
🔗
Dolabın kapağını kapatırken alnını dolaba yasladı Dila. Başı çok ağrıyordu. Dün gece en son hissettiği şey babasının saçlarını bırakmasıyla kafasını sertçe yere çarpmasıydı. Sabah telefonu sayesinde uyanmıştı. Annesini uyandırmadan yattığı yerden zorlukla kalkarak banyoya gitmiş, sıcak suyun altında vücudunu gevşetmeye çalışmıştı.
Dün akşam dayak yeme sebebi... Hafifçe tebessüm etti. Galiba deliriyordu. Ya da kafasını gerçekten kötü çarpmıştı. Aldığı maaşının neredeyse hepsini faturalara ve birikmiş kiraya vermişti. Elinde kalan para ile de ancak mutfak için bir şeyler alabilirdi.
Evden çıkmadan önce ise komşusu Melahat Abla gelmişti. Sağ olsun, arada annesini kontrole gelerek yemeğini yediriyordu. Onun hakkını ne yapsa ödeyemezdi Dila.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🔗Şeb-i Yelda
General FictionKaranlık... Aydınlık... Birbirlerinin zıttı olan iki oluşum ya da olmayışım. Biri varlık iken biri yokluk. Biri umut iken biri korku. Biri kaçmak iken biri yüzleşmek. Biri sırlarla dolu bir gizem iken biri sadeliklerle dolu bir sıradan. Şeb-i...