Elgin, Leticia halanın anlattıklarını dinlerken gözünün önüne Jose'nin ağlayan yüzü geldi.
"Demek ki o gün o yüzden bana sarılıp ağladı." dedi içinden.
Elgin bunları içinden geçirirken Leticia hala, Elgin'in dalgınlığını fark etti ve sonra
"İstersen biraz dinlen kızım , yorulmuş gibi görünüyorsun, seni yordum mu yoksa?" diye sordu. Elgin kendine geldi ve:
"Hayır sadece aklıma bir şey takıldı. Onu düşünüyordum. Lütfen devam edin." dedi.
Leticia hala: "Bana sorabilirsin kızım eğer cevabını bildiğim bir şey ise yanıtlarım."
Elgin: "Jose sizin onun halası olduğunuzu nasıl öğrendi peki?" diye sordu.
Leticia hala: "O sene Jose üvey babasını öldürünce üvey annesi Diablo'nun binasına onu görmeye gitmiş. Jose ile yüzleşmek için... Jose üvey annesinin geldiğini duyunca onun karşısına çıkacak gücü kendinde bulamamış. Sonuçta o kadının, kocasının katili ; oğlu diye büyüttüğü çocuk... Hayat gerçekten çok tuhaf olabiliyor. "
duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti:
"Kadın gözünü binaya dikmiş ve Jose'yi tam 4 saat binanın önünde beklemiş. En sonunda yere yığılmış. Çevredekiler ambulans çağırmışlar. Kapıdakiler de Jose'ye durumu haber vermiş. Jose bunu duyunca koşarak annesinin yanına gitmiş. Dışarıya çıktığında tam da kadını araca bindiriyorlarmış. Jose başına koşmuş annesinin. Kadın gözlerini hafiften aralayıp Jose'yi görünce 'Sonunda geldin' diyebilmiş tebessüm ederek. Sonra bilincini tamamen kaybetmiş. Kadını hastaneye ulaştırdıklarında kadın kalp krizi geçiriyormuş. Bir kaç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetmiş. Bunu duyduğunda Matias'ımın acısını hayal dahi edemiyorum." Leticia halanın sesi titremeye başladı.
Elgin ise : "Eminim yapayalnız hissetmiştir. Benim gibi ..." diye geçirdi içinden.
Leticia hala derin bir nefes alıp uzaklara daldı . Sonra devam etti: " Jose üvey annesinin ölümünden sonra daha bir hırçınlaştı. Artık eskiden kalan son vicdan kırıntıları da yok olmuş gibiydi. Çete çatışmalarında hep başı çekiyordu. İnsanları öldürüyordu. Abim gibi olmuştu artık, tek farkları abim bizi doyurma derdindeydi o ise vicdanını, vicdansızlıkla susturma derdinde... Son 5 senede korkutucu biri olup çıkmıştı. Ona artık hiç yaklaşamam diyordum ta ki Maria ile Ricardo karşılaşıncaya kadar... Ricardo, Rodrigo'nun oğlu ve şu anda Diablo'nun başında o var yani sizi kaçırma emrini veren kişi."
Elgin içinden "Ricardo" diye tekrar etti.
Leticia hala : "Maria'm daha 17 yaşındaydı. Ricardo onunla nerede nasıl karşılaştı bilmiyorum ama dediklerine göre Maria'ya karşı bir saplantısı varmış. " Yine sesi titremeye başladı. Bu kez gözleri de doldu. Ve devam etti:
"Kızımın peşine düşmüş o narsist psikopatı duyunca aklımı yitirecektim. Tanrı'ya çok yalvardım. Ama olmadı. Çıkış yolu yoktu. Sonra belki bir ihtimal, Jose ile konuşsam diye düşündüm. Ondan yardım istesem nasıl olurdu acaba? ' İşine düşünce mi aklına geldim?' demez miydi? Neyi nasıl açıklarım , nereden başlarım diye çok düşündüm. Sonra aklıma Jose'yi bıraktığım kilise geldi. Hemen oraya koştum ve o rahibi buldum. Ona mektubumu sordum. Şükürler olsun ki adam mektubumu saklamıştı. Rahipten bunu Jose'ye teslim etmesini istedim. O da öyle yapmış. Ama Jose'nin mektubu okuması ile rahibin gırtlağına yapışması bir olmuş. Eğer çevredekiler olmasa tanrı korusun onu öldürecekmiş. Sonra rahipten benim yerimi öğrenmiş. Ondan sonraki gün sabah saatlerinde kapım çaldı. Açtığımda kan çanağı gibi gözleri ve solgun yüzü ile bana bakıyordu. İçeri davet ettim. Oturdu. Oturdum. Bir müddet sessizce öyle kaldık. Sonra 'Bana her şeyi bir bir anlat' dedi. Kendini tutmaya çalıştığı o kadar belliydi ki, belki beni öldürmek ya da belki de haykırarak ağlamak istiyor diye düşündüm. Her şeyi başından itibaren anlatmaya başladım. Sadece dinledi. Hiç soru sormadan. Sessizce... En sonunda Maria'nın durumundan bahsettiğimde kafasını kaldırıp bana baktı. 'Bir çaresini düşüneceğim, sadece bekleyin.' dedi ve gitti. Bir hafta sonra yeniden geldi, elinde iki bilet vardı. Ben daha sormadan konuşmaya başladı 'Bu biletler ikinizin , San Francisco'dan tanıdığım bir arkadaşım orada size yardım edecek. ' sonra duraksadı ve gözlerimin içine bakarak devam etti ' Ricardo'yu 10 yıldır tanıyorum. Birine kafayı taktığı zaman kan kokusu almış bir köpek balığına dönüşür. O yüzden tek çözüm buradan gitmeniz. ' Bunları söylerken gözlerinin dolduğunu fark ettim. Ona o anda sarılmayı öyle çok istedim ki . Abimin biricik yadigarı karşımda bir yabancı gibi duruyordu. Sonra biletleri masaya bırakıp ' Yarın sabah arabayla sizi alacağım' dedi ve gitti. Gece boyunca çok düşündüm. Maria da halimi görüyordu. Bundan kendini sorumlu tutuyordu. Yanıma oturup 'Anne, bunlar hep benim yüzümden geldi başına. Senden özür dilerim. Seni de benimle sürüklemek istemiyorum. Artık neredeyse reşit olacağım o yüzden yalnız gitmek istiyorum. Seni topraklarından ayırmaya hakkım yok benim. ' dedi. Ağlayarak kızıma sarıldım. Sonra tam ben konuşacakken beni susturup devam etti :' Aslında 8 yaşıma kadar Amerika'da büyüdüğüm için kendimi bir Meksikalı değil Amerikalı gibi hissediyordum ve bunu, üzülürsün diye sana hiç söyleyememiştim. Ama şimdi söylüyorum. Anne ben mutlu olacağım sana söz veriyorum ' dedi ve gülümsedi. Sonra devam etti 'Jose'yi ilk gördüğümde dayımın evdeki fotoğrafı gözümün önüne gelmişti. O an aslında anlamıştım o olduğunu. Ama dayım o kadar hüzünlü bakmıyordu o fotoğrafta, mutluydu. Jose'yi de öyle mutlu görmek isterdim. Hâlâ mümkün bu. Sen bunu başarabilirsin anne. O ailesiz büyüdü. Benim ise tanrıya şükür bir ailem vardı hep yanımda. Ona aile olalım anne. Onun kadar yalnız bakan bir insan görmedim ben .' dedi ve gözleri doldu. Sonra ona gülümsedim ve Jose'ye iyi bir aile olacağımıza dair kızımla birbirimize söz verdik. Sonraki gün Jose dışarıda arabasıyla bizim inmemizi bekliyordu. İkimiz de indik ve hep beraber havaalanına gittik. Ben sadece kızımı yolcu etmeye gitmiştim ama Jose bunu bilmiyordu. Kızımı yolcu ettikten sonra dışarı çıktığımda Jose'nin hâlâ araba ile orada olduğunu gördüm. Ağlıyordu. Beni görmedi. Sonra arabaya binip yanına oturdum. Şoka uğradı. Ama hâlâ ağlıyordu. Ona 'İstersen kız bana istersen sev, ne olursa olsun sen benim Matias'ımsın , her zaman öyleydin. Sen bana tanrının hediyesisin oğlum.' dedim. Bana dolu gözlerle baktı. Sonra ağlayarak birbirimize sarıldık. O an kimse onun azılı bir suçlu olduğuna inanmazdı. O aslında hala 10 yaşında küçük bir çocuktu. Sadece yalnız ve korkmuştu. "
Elgin: "Tanrının hediyesi mi?" diye sordu.
Leticia hala tebessüm ederek: "Evet kızım. ''Matias''ın anlamı bu. Ona bu ismi koymaları için abimin ve yengemin başlarını çok ağrıtmıştım." dedi ve ekledi : " O bana tanrının bir hediyesi."
Elgin: "Peki ya Jose ismi? Onun da bir anlamı var mı?"
Leticia hala: "O adı abim koydu ona, anlamı 'affedici'dir. Umarım Matias'ım bir gün kendini de bizi affettiği gibi affeder. Bu gün üvey annesinin ölüm yıl dönümü." dedi ve sessizce geçmişe daldıktan kısa bir süre sonra Elgin'e dönerek: "Peki ya senin adının bir anlamı var mı kızım? " diye sordu.
Elgin: "Aslında ben de hep merak etmiştim neden bu adı koydu ailem diye, şimdi daha iyi anlıyorum. "
Sonra derin bir nefes alıp uzaklara daldı ve devam etti: "Elgin, 'yuvasından ayrı düşmüş' anlamına geliyor."
Boğazı düğüm düğümdü, yutkunarak ağlamasını durdurmaya çalışsa da yine de gözyaşlarını tutamadı Elgin, yuvasından ayrı düşmüş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehir
Adventure"Vatanımdan ayrı, Dünya'nın diğer köşesinde, cennet gibi görünen cehennemin dibindeyim." "Bazen sana tatlı gelen şeyler aslında senin için zehirdir. Ama bazen de zehir gibi görünen sana ilaç olur." ~Hikayemiz 22 yaşındaki bir üniversite öğrencisi ol...