Korkuyorum.
Kaçamıyorum. Bedenim adeta bu çeliğe yapışmış gibi. O kadar düz ki kemiklerime batıyor. Çıplak sırtımda ve bacaklarımda soğuğu hissediyorum. Korku dışında hissedebildiğim bir başka şey, soğuk. Ama bu kadar. Canım acımıyor. Bana anlattığı bu değildi. Hayır, canım acımıyor.
Canımı yakmıyor.
"Güzel Bella'm," diyerek duvarları şeffaf örtülerle kaplı odada dolaşıyor dikkatlice. Görebildiğim yerlerin içinde bir pencere arıyorum ama kapı bile yok önümde. Bütün duvarları kapladığından, açık bir yer kalmadığından emin olmak istiyor. Biliyorum. Bana daha önce anlattı. Ama bu fazla. On dördüncü turunu tamamlamasını izliyorum yutkunarak. Bir şey, onu beni öldürmekten alıkoyuyor.
İstemiyor sanki.
"Güzel Bella," küçük bir kahkaha atıyor. Sakin olmalıyım. Kaçamıyorum. Düşünmeliyim. "Bella, Bella, Bella."
Adımları hızlıca yanıma ulaştığında yanaklarıma süzülen damlaları tutamamıştım. Hayır, kıpırdayamıyorum. Yüzü neredeyse bana dokunacak. Sıcak, mentol kokan nefesini soluyabiliyorum. Elimde olsa koca bir çığlık atardım ancak hayır. Kıpırdayamıyorum.
"Adın kadar güzel misin Bella?"
İğrenç bir kahkaha daha atıp geri çekildi.
Tanrım, lütfen.
"Bunu görüyor musun?" elindeki parlak aleti havaya kaldırıp bana gösterdi. Floresanlarla birlikte gözlerimi kamaştırmıştı ancak kapatamadım. Bedenim kontrolü ellerimden almış gibiydi. Uzun, geniş bir bıçak olduğunu görebilmiştim sadece. Boğazımdan acı bir hırıltı çıktı ve beni felç eden zehrine rağmen parmak uçlarımı oynatabildim korkuyla.
"Şş, sakin ol. Acını alacağım. Söz veriyorum." bıçağı tutmadığı eliyle başıma sarıldı ve saçlarımı okşadı nazikçe. Göz yaşlarımı artık takip edemiyordum. Temiz kokusu burnumun dibindeydi ve kusacak gibi hissediyordum. Tanrım, kusmuğumda boğularak ölmek istemiyorum. Lütfen izin verme.
Tanrım lütfen kurtar beni.
"Korkmana gerek yok. O kazadan sonra ne kadar üzüldüğünü biliyorum."
Hayır, hayır kazayı istemiyorum. Sus. Sus! Lütfen sus.
"Ah, bakma öyle. Ne diyordum? Geçmişe dönmekten kaçmamalısın. Değil mi? Ama sen hep kaçıyordun Bella. O yaptığın küçük kaza seni, sen yaptı ama sen ondan hep kaçtın. Arkana bir kez bile bakmadın. Değil mi güzel Bella?"
Hastasın sen. Hastasın. Kelimelerinle beni tekrar zehirleyemezsin. Hayır.
Sakın izin verme.
Yanıma oturdu ve gülümseyerek saçlarıma dokundu. Gözlerimin seğirdiğini fark ettim. Nefes alış verişim hızlanmıştı ve damağım kurumuştu. Kazayı hatırlamak istemiyorum. Hayır, hayır istemiyorum.
Kendi kendine güldü. "Endişelenmene gerek yok. O sıkıcı seanslarımdan birini yapmayacağım."
Ayağa kalkıp bıçağı bir yere bıraktı. Belki de başka bir şey aldı eline. Bilmiyorum ama bir metal sesi duymuştum. Sol kolunun düğmesini açtı yavaşça ve dirseğine doğru katlamaya başladı. Ne kadardır buradaydım? En son ne olmuştu? Konuşmak için gittiğimi hatırlıyorum.
Düşünemiyorum.
Düşün!
"Neden sessizsin?" pahalı gömleğinin kumaşını tutan eliyle ikimiz arasındaki hayali bir şeritte dolaştı. "İletişim karşılıklıdır."
Dudaklarımı aralamaya çalıştım ancak gözlerimi bile kapatamıyordum. Ölmek istiyorum. Hemen şimdi ölmek istiyorum. Anlattıklarını bana da yapmasını istemiyorum.
Tanrım, söz veriyorum her gün kiliseye gideceğim.
"Akıllı bir kızsın Bella. Güven bana bu masada çok fazla kişi yattı ve hepsinin ne düşündüğünü tahmin edebildim. Ama sen," başını iki yana sallarken gözlerini kısmıştı. Küçük bir gülümseme belirdi dudaklarında. Yumruk atarak yüzünü kana buladığımı hayal ettim. Defalarca kez. "Sen zorsun."
Düşün Bella. Düşün.
Neden çıplağım? Beni savunmasız mı bırakmak istiyor yoksa arkasında delil mi istemiyor? Neden hareket etmemi engelliyor? Ona karşı koymamam için mi?
Delirmem için mi?
"Beni çözmeye çalışman çok sevimli."
Çevremdeki insanların güvenini kazanmakta bir sorun çekmedi. Değil mi? Sosyallik onun için zor değil. Neden korkuyor o zaman bu kadar? Neden sadece ellerimi ve ayaklarımı bağlamadı? Zihnimi içten içe kemirmemi istiyor.
Şu an yaptığın gibi.
Şu an yaptığım gibi.
"Ne diyorduk? Kaza." Kendi kendini ikna etmek ister gibi başını salladı. "Evet, kaza. Tabii, bu senin koyduğun isim." Omuz silkip bana döndü. "Bence sen bunu istedin Bella. Sen kanı istedin. Odamdan içeri girdiğin ilk gün gözlerinde gördüm ben bunu. Sen kan istiyordun."
Boğazımdan bir inilti bıraktım homurdanarak. Onun suratını dağıtmak istiyorum. Bir daha o günü ağzına alamasın, hatta düşünemesin istiyorum. Onu öldürmek istiyorum.
Onu öldürmek istiyoruz.
Onun istediğini istiyoruz.
"Derin bir nefes al." Güldü. "Daha başlamadım bile." Çıplak ellerimle gırtlağını parçalamak ve alaylı sesini sonsuza kadar kesmek istiyorum.
O da bunu istiyor.
"Gözlerini kapatamazsın değil mi? Bekle." Üzerime uzanıp ellerini gözkapaklarıma yerleştirdi. Avuçları burnumun kemiğine sürtünerek uzaklaştı benden.
Karanlık.
Karanlıktan nefret ediyorum.
Karanlık.
Sakin ol.
Karanlık.
Sakin olun.
"Senin için yapayım. Evet. Evet Bella. Sen çok kötü bir kızdın ve ben bunu seni ilk gördüğümde anlamıştım. Gerçi, hala kötü bir kızsın. Sadece şimdi daha iyi rol yapıyorsun."
Korkuyorum. Çok korkuyorum. Tanrım lütfen kurtar beni. Lütfen. Yalvarıyorum şu anda öldür beni. Lütfen.
"Carol, masum Carol. Ne istedin Carol'dan Bella? O sana ne yaptı?"
Gözyaşlarım kulağımı gıdıklıyordu. Dudaklarım da parmaklarım gibi titremeye başladı. Tırnaklarım metale sürtünerek arka arkaya berbat sesler çıkarıyordu. Korkuyordum. Karanlıktan, ondan ve Carol'dan. Çok korkuyordum.
"Evet, evet. Biliyorum küçüğüm. Seni aşağıladı. Yok etti. Üzüldün. İlk duyduğumda ben de üzülmüştüm. Ki güven bana, kolay kolay üzülmem. Gerçekten, harika rol yapıyorsun. Şimdi söylediğin yalanlar tekrar aklıma geliyor ve taşlar yerine oturuyor. Bana anlattığın her şeyin yalan olması çok garip. Ah, özür dilerim. Anlamamam, çok garip. Senden daha zekiyim. Acaba sorun ne? Hadi bunun hakkında konuşalım."
Saçlarımda bir dokunuş hissettiğimde ayaklarım metale vurdu sertçe. Gülüşünü duydum. Beni incitmeden yerleştirdi parmaklarını ve hareket etti yavaş yavaş. Bu şefkatli hareketi gözyaşlarımı hızlandırıyordu.
"Carol, hayatının merkezi. İnsanların gözünde bittiğin an. Değil mi? Sana zarar verdi. Bu yüzden ölmeyi hak etti. Değil mi Bella? Neden cevap vermiyorsun? Yoksa değil mi?"
Küçük bir kahkaha atıp başıma vurdu. Sinek ısırığı gibiydi ancak gözlerimi daha sıkı kapatmıştım korkuyla. Belki biraz uğraşsam açardım. Ama istemiyordum. Yapacaklarını görmeyi karanlığa yeğlerdim.
"Değil!" diye bağırdı metal yatağımın iki yanına vururken. Haykırışı öyle güçlüydü ki odanın içinde iki kez yankılandı. Nefesimi tutup ağlamamı bastırdım. "Değil." Sakin, yumuşak bir sesle tekrarladı kendini. "Rahat bir uyku çek Bella. Uyandığında sana hikayenin kalanını anlatacağım."