( Sam Tinnesz - Play With Fire )
Oy verip yorum yapan parmak uçlarınızdan öpüyorum.
Keyifli okumalar.
-
Çünkü o buz gibi sönük hayatım için yeni bir anlam buldum, yaşamın kendisinden başka bir sözcükle açıklayamayacağım bir anlam.
- Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece
-
Sabah kendi kendime kalktığımda stres atmak için balkona çıktım. İhtiyacım olmamasına rağmen derin derin soluklanırken üzerimde bir fazlalıkmış gibi hissettiren tişörtün eteklerinden tutup çıkardım.
Oraya gittiğimde acaba ötersem kurtulabilir miydik? Oradaki suçlular daha ne zamana kadar eğitilecekti? Şimdi ki eğitimleri yeterli miydi? Joker'ın planından bahsetsem dahi yeterli donanımlara sahipler miydi? Joker bizi nasıl öldürecekti? Ona yaptığım tüm bu iyilikler uğruna Seokjin'e bir şey yapmamasını istesem beni dinler miydi?
Kafamda dönüp dolanan soru işaretleriyle ellerim arasındaki tişörtü ağzıma bastırıp çığlık attım. Tişörtten dolayı boğuklaşan sesimle tekrar çığlık attığımda tişörtün yaka kısmından tutup sertçe çekerek yırtılmasını sağladım. Sinirimi alamamış gibi yırtılan tişörtü küçük koltuğa fırlattığımda odaya geçtim.
Hava almak daha iyi hissetmeme neden olur diye düşünsem de şu an fazlasıyla agresif ve çıldırmış hissediyordum.
Giyebileceğim tek ve son parçayı da yırttığıma göre Joker'ın sözde imajım için gerekli olan, depodayken verdiği kıyafetleri dolaptan çıkardım ve giyinmeye başladım. Koca dolapta sadece bu takım vardı.
Deri ve zincirli korseyi de belime taktığım vakit aynadan kendimi süzdüm. Aslında bunlar pek benlik değildi. Ben daha çok gösterişli, parlak, simli, pullu şeyleri severdim. Ama üzerimdekilerin de gideri vardı az çok. Saçlarımı el yordamıyla düzeltmeye çalıştığımda çalınmadan açılan kapıyla arkamı döndüm. Beni kısaca süzdükten sonra ukala gülümsemesi her zaman olduğu gibi yüzünde yer edindi.
"Ölümüne giderken böylesine hazırlananı da ilk defa görüyorum."
...
Joker ile salona geldiğimizde etrafındaki adamlar vakit kaybetmeden orta sehpayı önümüze çekmiş ve ellerindeki suni deri evrak çantasını açmışlardı. Yüzlerinde palyaço maskesi olması istemsizce gerilmeme sebebiyet verse de Hoseok'u bulmak için bakışlarımı salonda gezdirdim. Hepsinde maske bulunmasına rağmen Hoseok'u diğerlerinden ayıran yapılı bedenini görmemle gülümseyerek önüme döndüm. Şimdi az da olsa rahatlamış hissediyordum.
Çantadan çıkardığı yaklaşık on yıl öncesinin modeli olan telefonun bataryasını çıkardığında bir düğmeye basıp tekrar bataryayı ve telefonun arka aparatını takıp bana uzattı. "Ne yapacağım bununla?"
"Bu telefon değil, bir sonar. Tekrar fark edilme riskini göze alamam bu yüzden sizi takip etmeyeceğim," Evrak çantasındaki bilgisayarı açıp ekranda sinyaller ve dalgalardan sonra oluşan görüntüleri işaret parmağıyla bana gösterdi. "Hoparlörden ses ve ses üstü dalgalar gönderiliyor ve cisimlere çarpan ses dalgaları, yankılanarak mikrofona geri yansıyor. İşlemci kutusu gönderilen sesin zamanını, şiddetini ve geri dönme zamanını, şiddetini analiz ederek de monitöre görüntüyü yansıtıyor. Böylece elde edilen görüntülerden cisimlerin boyutu ve uzaklığı tespit ediliyor. Daha gelişmiş sonarlar cisimlerin şekillerini ve cinslerini içeren bilgileri de verebilirler," Parmağı bu sefer elimdeki telefon sandığım cihazın hedefi oldu. "Sendeki gelişmiş olan. Çok büyük ihtimalle güvenlik amaçlı onu senden alacaklar." Muzurca gülümsedi. "Bırak alsınlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nodus Tollens
AcciónKolumu tutmayı bıraktığında elindeki şırıngayı da rastgele halının üstüne fırlatıp yan sandalyeden siyah çantayı aldı ve cesetlerin üstünden zıplayarak dans ederken bir şarkı mırıldanmaya başladı. "Mama, just killed a man" (Anne, az önce bir adamı...