"Küçük hanım sipariş verdiğiniz elbiseler geldi." kafamı telefondan kaldırmadan onayladım.
Rosé yazıyor...
Rosé: Bekliyor olacağım ;)
Telefonu kapattım. Gelen kutuları yavaşça masadan aldım ve açtım. Sipariş ettiğim elbise ve yanlarında ufak tefek hediyeler vardı. Kutuyu kapattım ve oturduğum koltuktan kalktım "Küçük hanım." göz ucuyla baktım "Babanız bir süre evde olmayacağını söyledi." derin bir nefes verdim ardından merdivenlere yöneldim ve odama çıktım. Kapıyı kapattım ve kilitledim kutuyu çalışma masasına koydum ve banyoya ilerledim....
Ilık suyun verdiği huzurla kafamı geriye yasladım. Banyoyu güzel bir tütsü kokusu kaplarken kapattım gözlerimi"Bu güzel koku da ne?" Joon gi odanın içerisine göz gezdirirken yatağımın baş kısmında yanmakta olan tütsüyü gösterdim. Joon gi tütsüye yaklaştı "Evet. Bu çok güzel." durdu. Gözlerini tütsüden ayırmadan konuştu "Tıpkı senin gibi." kızaran yanaklarımı saklamak için arkamı döndüm. Cama doğru bir adım atmıştım ki bileğime hissettiğim sıcaklıkla durdum. Joon gi yavaş adımlarla önüme geçti. Keskin yüz hatları tütünün yaydığı dumanla daha hoş görünüyordu. Kafamı yavaşça eğdiğimde ise elini bileğimden çekti ve çenemi tuttu. Kafamı yavaşça kaldırdı. Bakışları gözlerim ve dudaklarım arasında gidip gelirken yaklaştı...
Hızla gözlerimi açtım. Buruşmak üzere olan bedenimi sudan çıkardım. Üzerimi bir havlu aldım. Tam kapıyı açacaktımki yanan tütsü görüş alanıma girdi. Elimi kapının kolundan çektim ve tütsüyü tuttum. Yutkunmak istesem de boğazım düğümlenmiş gibi ağrıyordu. Tütsüyü hala dolu olan küvete fırlattım. Hızla kapıyı açtım. Kendimi odaya atar atmaz banyonun kapısını kapattım. Hızlı adımlarla pencereye doğru ilerledim. Tütsü kokusundan bir an önce kurtulmak amacıyla pencereyi açtım. Islak bedenime çarpan ılık rüzgar az da olsa ürpermeme neden olmuştu. Bir süre pencerenin başında dağ manzarasını izledim. Koku tamamen gittiğinde ise pencereyi kapattım ve masanın üzerinde duran kutuyu aldım. İçindeki elbiseyi çıkardım. Ardından kutudaki ayakkabıları çıkardım ve giyindim. Saçımı hafif maşa ile dalgalı hala getirdim ve açık bıraktım. Masanın üzerindeki telefonumu aldım ve çantama atıp kitli olan kapıya ilerledim. Kapıyı açtım ve hızlı adımlarla merdivenden indim. Evden çıkar çıkmaz kapının önünde beklemekte olan araca bindim. Şoföre gitmesi gereken yeri söyledim ve koltuğa iyice yaslandım.
.
.
.
.
.
Araba yavaşladı ve durdu. Şoför hızla arabadan indi ve kapımı açtı. Nazikçe teşekkür ettim "Beklemene gerek yok." şoför tam itiraz edicekti ki yürümeye başladım. Galerinin önünde bir kaç insan ellerindeki sigarayı içerken yayılan dumandan olabildiğince uzak kalarak galeriye girdim. İçerisi çokta kalabalık değildi ama beklediğim kişi sayısından da yüksekti. İçeriye göz gezdirmeye başladım "So Hyun?". Kafamı hafifçe çevirdim. Rosé memnun bir ifadeyle yanıma geldi ve sarıldı. "Selam So." Jeon Rosé arkasından el sallarken gülümsedim. Rosé yavaşça ellerini çekti ve etrafa göz gezdirdi "Nasıl?" onujnla birlikte tarafa göz gezdirdim ve gülümsedim "Tek kelime ile muhteşem." Rosé sırıttı. "Sen olmasaydın bunları yapamazdım." Jeon varlığını göstermek adına öksürdü "Ve tabi sevgilim olmadanda" Jeon gülümsedi.
.
.
.
.
Saatler geçmesine rağmen kalabalık pekte azalmış gibi görünmüyordu. Galerinin kapanmasına ise 1 saatten az vardı. Rosé ve Jeon misafirlerle ilgilenirken hava almak amacıyla dışarı çıktım. Dışarıdaki kalabalık öncekine göre azalmış gibiydi. Az da olsa insanlardan uzaklaşmak amacıyla galarinin yakınlarındaki arasokaklarda kısa bir yürüyüş yapmaya karar verdim. Sokak lambalarının bile az olduğu bu yerde düşüncelere kapılmış yürürken birisinin çıkmaz sokaklardan birinden koşar adım çıktığını gördüm. Aslında bakarsan yürüdüğüm süreç içerisinde kimse ile karşılaşmamıştım. Biraz tedirgin olsamda yürümeye devam ettim. az önce bir gölgenin koşar adım uzaklaştığı çıkmaz sokağa yaklaştığımda durakladım. Geri dönme zamanı. Hızla arkamı döndüm "Hey." inlemeye benzer sese karşı olduğum yerde durdum. Az önce fark etmediğim ama şimdi tek duyduğum zorla alıp verilen nefeslerle tüylerim diken diken olmuştu. "Bana yardım et." korkuyla kafamı çevirdiğimde eli karnında zar zor ayakta duran birini görmemle olduğum yerde sıçradım. Adam kafasını yavaşça kaldırdı ve gözlerime baktı. Yüzü terden ıslanmış ve bitkindi "Ne bakıyorsun yardım etsene!" tok çıkan sese karşı biraz daha irkildim. Adam derin nefesler alıp verirken duvara yasladı. Boş olan eli arka cebine gitti homurdandı ve beklenmedik bir hızla silah çekti. "Yardım edicek misin? Etmicek misin?" korkuyla beraber ecel terleri dökerken ufak ufak adımlarla adama yaklaştım. Karnında olan eli kızıla boyanmıştı. "N-Ne yapmalıyım." kontrol edemediğim titrek sesime karşı istifini bozmadan "Şimdi beni iyi dinle *derin nefes alış verişler* bir taksi çağır." korkuyla suratına bakarken silahı kafama dayadı "Taksi çağır!" korkuyla çantamdan telefonu çıkardım ve hızla bir taksiçağırdım. "Taksi geldiğinde *nefes alış veriş* bir şey çaktırırsan saniyesinde *nefes alış veriş* kafana sıkarım bilmiş ol." yutkundum ve hızla kafa salladım. Adam yaslandığın duvarda kaydı ve yere oturdu. Korkuyla bende yere çöktüm. Yarasının üstünü kapatan eline uzun bir süre baktım. Nasıl bir hale düştüm. Ah salak kafam gecenin bu vaktinde böyle ara sokaklarda gezersen olacağı bu. Kim bilir neden yaralandı?! Ufff. "Ne düşünüyorsun?" "hıh?" kafamı yavaşça kaldırdım ve suratına baktım. "Merak etme *nefes alış veriş* fazla derin olmadığını düşündüğüm bıçak yarası alt tarafı." kocama gözlerle gözlerine baktım. ALT TARAFI. MERAK ETME. Pardonda çokta sikimdeydin zaten! Sinirlensemde susmam en iyi olacaktı sonuçta işin ucunda öteki taraf vardı. Tam o esnada ara sokaklarda taksinin farlarının ışığı görüldü." Xxx adresine gideceğiz unutma *nefes alış verişler* " taksi biraz ileride durdu. Onu yavaşça yerden keldırdım ve kendime yasladım. Çok ağırdı. Güçlükle de olsa taksinin durduğu yere gittik. Üzerindeki ceketi yarasının olduğu yere çekiştirdi ve kapattı. Güçlükle taksinin kapısını açtım ve onu içeri bindirdi ardından ben de bindim. Taksici dikiz aynasından yanımdaki şahsiyete şüpheyle bakarken araya girdim "Xxx gideceğiz." taksici kısa bir süre daha baktı ve taksiyi çalıştırdı. Yol boyunca sessizdik. Taksici soylediğim yere geldiğinde durdu. Hızla çantamdan para çıkardım ve adama verdim. Taksiden inerken taksicinin rahatsız edici bakışlarına karşı "Bir dahakine daha az iç lütfen." diye mızmızlanır gibi konuştum. Onu taksiden indirdim ve kapıyı kapattım. "Evin hangisi?" kafasını kaldırdı ve etrafa bakındı "Şu." gösterdiği yere kadar ilerledik. Eski ve yıkılmak üzere gibi görünen binaya girdik. "Anahtarlar cebimde." istemsizce de olsa elimi cebine götürdüm ve anahtarları çıkardım. Kapı kilidine taktım ve kapıyı açtım. Hızla içeri girdim ve gözüme ilişen ilk koltuğu yavaşça yatırdım. Tam gitmek için arkamı dönmüştüm ki bileğimi tuttu "Yaramı sar?" derin bir nefes verdim "İlk Yardım çantası şurda." gösterdiği yere doğru döndüm. Ayağımı sürücesine ilk yardım çantasının yanına gittim ve çantayı alıp tekrar yanına döndüm. Koltuğun yanına diz çöktüm. Pekala şimdi ne yapacağım!? Tek tük ilk yardım biliyordum ama hiç karnından bıçak ile yaralanmış birinin yarasını sarmamıştım! "Ölümümü mü izlemek istiyorsun?" sorusuna karşın şaşkın bir ifadeyle suratına baktım. "Cahil misin?!" kurduğu cümleyle aflladım "Cahil???" bıkmış gibi derin nefes verdi. İşte tam o anda karakterim korkumu bastırmıştı "Pardonda hayatımda ilk defa bıçak ile yaralanmış birini koluma takıp evine kadar sürükledim! Artı sağlıkçı bile DEĞİLM!" şaşırmış gibi gözlerime baktı ardından duygusuzca "Tişörtümü yukarı kaldır." "Ne?!?" bir şeyler homurdandı "Yarayı tişörtün üzerinden saramazsın ahmak, benim derim tişört değil!" suratımı ekşittim. Ahamk demek. Sonra bir an durdum. Doğru. Elimi yavaşça tişörtüne götürdüm ve yukarı kaldırdım. Yara artık daha netti ve iğrençti. Ufak dediği yara.... Kadardı!.
..
.
.
Çaaa~
Nasıl olmuş.
Rosé kook çiftine diyeceklerini var mı?Kokoş azrail
![](https://img.wattpad.com/cover/221599397-288-k375296.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné
FanfictionTH: Kalbin kalbimden, ellerin saçlarımdan ayrılmasın. Açılay: Bunu bir zamanlar canımı alan kişi mi söylüyor?!