I. Kısım
Bir Günahkarmışım Gibi Sev Beni
Çok güzel bir kasabaydı Soroçinski!
Ne güneş ışıkları eksik olurdu üzerinden, ne insanların sesi yenilirdi sessizliğe. Güzel kıyafetlerin içinde endamlı kadınlar, şık giyimli ve düzgün görünüşlü erkekler hiç eksik olmazdı sokaklarından. Dilenci, hırsız gibileri ise aralarında hiç yoktu. Onlara yer olmadığı için değil, fakir insanlara herkes yardım ettiği için. Sokaklar çocuklar için sabahın ilk ışığından karanlığın her yeri kapladığı ana kadar güvenliydi. Dünyada tüm hızıyla süren şehirleşme bile ıskalamıştı burayı, çünkü yeterince iyi değildi.
Ancak böyle bir şehirde bile huzuru çığlıklarıyla kaçırabilen birisi vardı. Bir iblis, bir deli.. İsmi Nikolai olan bir palyaço.
Şüphesiz hikayesini bilen herkesi üzerdi genç adamın düştüğü durum, ancak Nikolai'ın tavırları ve neredeyse kimseye gösterilmiyor oluşuna rağmen herkesin kemiklerine kadar işlediği tekinsizlik duygusu çoğu zaman yutardı bu duyguyu.
Yine de acınası hikayesi bilindiği kadar yüzeysel değildi ve belki insanlar tamamını bilseydi, onu kurtarmak için çabalarlardı.
Tam adıyla Nikolai Vasilievich Gogol aslında burjuvazi bir aileden gelmiş, üstelik çok da sevilmiş bir çocuktu. Ancak ufak ve kimsenin umursamadığı bir sorunu vardı, kimse onu anlamıyordu. Bu sorun daha büyük şeyleri peşinden getiriyor, mesela felsefeye ilgisi olmayan çocukları onunla dalga geçmeye itiyordu. Ya da fiziksel olarak yetersiz oluşu zorbalığa uğramasına zemin hazırlıyordu. Kısacası ailesi tarafından ne kadar seviliyorsa, yaşıtları ile o kadar anlaşamıyor ve dışlanıyordu. Ancak oldukça iyi bir gözlemci olan Gogol'un gözünden, arkadaşlarının komik şeyleri sevdiği de kaçmamıştı.
Böylece aklına şakacı birisi olmak gelmişti. Liseye, yani yeni bir hayata başladığı anda bu planını yürürlüğe koymuştu.
Bunun zararlı hiçbir tarafı yoktu; en azından ilk başta. Başkaları onunla uzun boyu hakkında dalga geçiyorsa, o da kendisiyle dalga geçiyordu. Komik hikayeler anlatıyor, edebiyat sınavlarında paragraf yazması istendiğinde yaptığı şaklabanlıkları uzun uzun betimliyordu. Üstelik bunu öylesine doğal bir şekilde başarıyordu ki, içindeki ağlayan çocuğu kimsenin görmediğine emindi.
Ancak bir gün bir çocuk onun ne büyük bir yalancı olduğunu anladı. Gogol'un en son şüpheleneceği, kendi halinde takılıp etrafı çökmüş gözlerle izlemekten başka bir şey yapmayan, sınıfta ondan bile daha çok dışlanan çocuktu. Tam yeni öğrendiği sihir numarasını yaparken elinden kartları çekip almış ve kulağına, ''Kendine bunu yapmak zorunda değilsin.'' diye fısıldamıştı. Bunu söylerken gözlerinde ufacık bir duygu kırıntısı bile göstermemişti.
Nikolai o gün eve kendini nasıl attığını bilmiyordu; beyninde ifşa olmanın getirdiği korku ve tekrarlanan düşünceler o kadar büyük bir yer edinmişti ki olayları unutmuş olmalıydı. Sihir numaraları yapmak için kullandığı paltosunu bir köşeye fırlattığı ve kendini odaya kilitlediği dışında bir şey hatırlamıyordu.
Sadece yatağa uzanıp, annesi endişe ile odasına girene kadar ağlayarak düşüncelere dalmıştı. Adını bile hatırlamadığı o menekşe gözlü çocuğun zekasına lanet okumuş, ama hayran da kalmıştı. Çocuğun dolandırıcının teki olduğunu okula yayacak olmasından ölümüne korkmuş; ancak bunun onu özgür kılacağını içten içe bildiği için arzulamıştı da. Bir süre sonra düşünceleri gitmeyi bıraktığı okulunda kötü bir anı olarak kalmış çocuktan öteye gidemez olmuştu.
Takılı bir plak gibi, dünyadaki tüm menekşeleri gözlerine sığdırmış olan çocukta sabit kalmıştı zihni. Onun siyah saçlarında, kılıçtan daha keskin olan zekasında ve duygusuz sesinde. Kelime dağarcığı bile sadece onunla kısıtlanmıştı.
Bu onun suçu değildi, bir hata değildi. Ancak oldukça dindar olan ailesi ciddi anlamda endişelenip eve papaz okulunda yetişmiş bir 'doktor' çağırdığında ve genç adam tüm bunları ona anlattığında yaşadığı şeyin delilik, hatta 'koyu bir sapkınlık' olduğuna herkes emin olmuştu.
Nikolai'ın hikayesi o gün değişmişti. Evde tecrit edilmeye, eğitimsiz doktorlarca durumuna müdahale edilmeye başlandı. Yaptıkları şey ilaç vermek ya da iğne yapmak değildi, şok vermekten bile çok daha zararlı ve kötü şeyler söz konusuydu.
Günde iki kere onu zorla sıcak bir küvete sokup başından aşağı soğuk su döküyorlar, şakaklarına ona korku içinde çığlık attırmaya yetecek kadar çok sülük koyuyorlardı. Aç bırakılıyor, dört duvarın arasından nefes alma konusunda sorunlar yaşamaya başlayana dek çıkartılmıyordu.
İnsanların huzurunu kaçıran şu anki haline tam olarak böyle gelmişti. Aradan geçen yıllar çığlıklarını kahkahalara dönüştürmüş olsa bile bu durumu sadece daha korkutucu hale getirmişti.
Ancak bu gece her şey değişecekti. Doktoru artık ona o kadar alışmıştı ki, onu küvetten çıkartma ihtiyacı duymadan işinin çıktığını söyleyip gidebilmişti. Bunu gönül rahatlığıyla yapabilmesinin iki sebebi vardı; birincisi, ailesinin Gogol'u umursamayı yıllar önce bırakmasıydı. İkincisi ise genç adamın fiziksel olarak gerçekten çok güçsüz düşmüş olmasıydı.
Bu, Nikolai'a karşı işlediği günahların en büyüğü olmuştu.
Çünkü genç adam ay ışığının vurduğu küvette oturup derin düşünceler içerisinde suyu seyrederken gördüğü siluet, satrançta savaş alanına sürülmüş bir vezir gibi sarsıcıydı.
İnanmak istememişti. Ancak başını yorgunca çevirip ''Nasıl..'' diye fısıldadığında aldığı cevap öyle bir yankılanmıştı ki banyoda, inanmak dışında bir seçeneği kalmamıştı.
''Palton.'' dedi menekşe gözlü adam.
Ve Nikolai gülümsedi. Bu, hayatında duyduğu en mantıklı şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palto (Nikolai Gogol & Fyodor Dostoyevski)
Fanfic'Sonuçta hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık.'