II. Kısım
Sadece Senin Sarabileceğin Yaralarım Var
Dostoyevski usulca fırıncıdan çaldıkları ekmekten bir ısırık aldı ve iç çekerek gözlerini kaldırım taşlarına dikti.
''Çok mu bayat?'' diye sordu Gogol kendininkini çoktan yemiş, ellerini çırpıyorken.
Fyodor başını olumsuz anlamda sallamakla yetindi ve Nikolai denizin tuzlu kokusu genzini yakarken hafifçe gülümsedi; gözlerini yumarak limandaki sesleri dinledi. Birkaç gündür burada kalıyorlardı, sefalet gözle görülebilir olmakla kalmıyordu artık: onları boğuyordu da. Yine de yolculuk yapmaya uygun bir gemi bulana kadar burada kalmaya devam etmek zorundalardı.
Dizlerini usulca kendine çekip bir süre o şekilde kaldıktan sonra tekrar gözlerini açıp Fyodor'a baktı. Şimdi o da ekmeğini bitirmiş, planlar yaparak baş parmağını ısırıyordu. Altın sarısı gözler parmağın ucundan çıkan kanın usulca süzülmesini ve yere damlamasını son ana kadar takip etti.
Acaba ne düşünüyordu? Belki Nikolai'a önceden yapamadığını yapıp ebedi bir sessizlik sunmaktı buraya gelme sebebi, belki hayatını azılı bir suçlu olarak geçireceği için onu terk etmek... Düşündüğü şey, buraya geliş sebebi miydi peki? Sormadan rahatlayamayacağını fark edince derin bir nefes aldı.
''Fyodor,'' dedi ve kendine işkence etmesine son verdiğine sevinerek tamamen ona döndü. ''Çok daha iyi şeyler çalabilir, Mısır'dan çok daha iyi bir ülkeye gidebiliriz. Neden bu kadar alçakgönüllü olduğunu anlamıyorum.''
Hafif bir kıkırdama rüzgarla karışarak kulaklarını doldurduğunda kaşları merakla havalandı. ''Fazla iyi bir şey çalarsak peşine düşeceklerdir, ama ekmek gibi şeyler kimsenin umurunda olmaz.'' dedi siyah saçlı adam ve sırtını bir kasaya verirken sıçanların çıkarttığı garip sesleri görmezden geldi. ''Mısır konusuna gelirsek, orada bizi bekleyen bir yoldaşımız var.''
Kolya istemsizce huzursuzlandı ve paltosuna daha çok sarılırken bir yankı gibi tekrar etti. ''Yoldaşımız?''
''Evet, en azından bir süreliğine bizimle olacak.'' Dostoyevski her zamanki gibi ifadesiz bir şekilde onun yüzünü incelemeye başlayınca başını öteki tarafa çevirdi ve yumruk yaptığı ellerini daha çok sıktı.
Onun için özel olduğunu hiç düşünmemiş olması gerekirdi zaten. Ama böyle düşünmeye engel olamamıştı; onun ne kadar bencil ve duygusuz biri olduğunu biliyor olmasına karşın. Dudaklarından bunu duymuş olmasına rağmen bir şekilde öyle olmamasını istemişti işte. Fyodor'un kurtaracağı tek kişi o olur, onu kirli emelleri için kullanmaz, hep onun için tek olarak kalır diye ummuştu...
Düşüncelerini aynı sakin ses böldü, bu iyi bir şey miydi kötü bir şeydi bilememişti genç adam. ''Bir sorun mu var Nikolai?''
''Hayır, hiçbir sorun yok!'' Gogol zorlukla sırıtarak ona döndü, sonra oturduğu yerden zıplayarak kalkıp abartılı bir tavırla alkışlamaya başladı. ''Zaten yaptığım şeylere hiç tepki vermiyordun, belki bu yeni kişi beni ve şakalarımı çok sever. Ne zaman gideceğiz?''
Beriki nefes verir gibi, ''Eminim çok sever...'' diye mırıldandı ve onun gibi ayaklandıktan sonra etrafa bakındı. Beklediği geminin gelmesine az kalmış olmalıydı, insanların hareketleri ve güneşin konumu bir süredir takip ettiği gemi için bunu söylüyordu en azından. O kadar dalmıştı ki Nikolai'ın ona acıyla bakan gözlerini bile fark etmedi.
Sonra kalabalıkta ortağının ne yapacağından emin olamadığı için bileğini nazikçe tuttu, bu, palyaço için derin sularda boğulurken alınan bir saniyelik nefes gibi olmuştu: beyaz uşankaya rağmen savrulan uzun siyah saçların sahibine o göremese de burukça gülümsemişti.
Hayatı boyunca kurtarılmayacağını düşünmenin verdiği umutsuzlukla gençliğini heba etmiş adam ve onun menekşe gözlü laneti, bir süre kalabalığın içinde gezindi. Bu durumda o kadar büyük bir düşünce seli saklıydı ki, Nikolai tüm evreni buraya sığdırabilecekmiş gibi hissediyordu; iki bedenin arasındaki mesafeye, sesin olmadığı bu amansız boşluğa ve çektiği acılara. Aklı, çok daha küçük ama derin bir şeyin varlığına işaret ediyordu. Kalbi ise ihtiyacı olan şeyin evren kadar ulaşılamaz olmadığını üflüyordu ruhuna ama ikisi de söylemiyordu tüm bunların müsebbibini.
En sonunda büyük bir geminin yanaştığı rıhtıma geldiler ve Fyodor bileğini bıraktı, sanki ruhunu da bırakmıştı bu hamlesiyle beraber. Kolya bir süre boşlukta kalma hissini üzerinden atmaya çalıştıktan sonra etrafı izledi.
Fyodor onu bıraktığı yere geldiğinde genç adam orada değildi. Tıpkı hesaplarında böyle bir şeyin olmaması gibi.
Kafasındaki uşankayı tutarak yüksekçe bir yere çıkıp bakındı, göremeyince aşağı inip hızlı adımlarla etrafa bakmaya başladı. Kim bilir ne düşünmüştü giderken? Geldikleri yönü gerisingeri yürüdü, meydandaki saate kısa bir an baktı, ve devam etti aramaya. Bulamadı, zaman daraldıkça kalbi de daraldı. Nikolai'ı bulamazsa her şey mahvolacaktı ve kaç saat sürerdi hesaplayamıyordu.
En sonunda bir sokak arasında denk geldi ona, terden saçları alnına yapışmıştı ve nefes nefese kalmıştı. Duvara tutunurken uzun uzun izledi ortağını. Etrafına toplanmış yırtık pırtık giyimli çocuklara paltosundan şeker, oyuncak, çikolata çıkartmasını neredeyse nefret ederek seyretti. Nefret etti, çünkü hiç hareketlerini tahmin edemediği biriyle çalışmamış; birine hiç bu kadar muhtaç kalmamıştı. Mor gözlerini kısarken içindeki tüm hisleri yutmaya çalıştı.
Nikolai ise son çocuğa da oyuncak ayısını verdikten sonra Fyodor'a döndü, tebessüm etti. O ana kadar orada olduğunu bildiğini bile belli etmemişti. ''Hadi gidelim, Fedya.'' diye mırıldandı yanına adımlarken.
Dostoyevski bir kez daha nefret etti.
Ve onunla yürürken arkalarından yükselen 'teşekkürler' çığlıklarını kulak arkası ederek gökyüzüne baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palto (Nikolai Gogol & Fyodor Dostoyevski)
Fanfic'Sonuçta hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık.'