Bölüm1/Kafamdaki Sesler

62 19 11
                                    

Elimdeki bitmiş izmariti alt komşunun balkonuna fırlatıp tekrar vücudumu balkonun soğuk duvarına dayadım. Damarlarımdaki kanın artık soğuk aktığından emin olsam bile içeri gitmek istemiyordum.. Bugün annemin öldüğü gün, yaklaşık iki ay geçti. O lanet kazada benim gibi bir dengesizin ölmesi gerekirken mükemmel bir meleğin hayatını kaybetmesi aklıma geldikçe kafamdaki düşünceler beynimi tırmalıyor. Göz yaşlarımın annemi geri getiremeyeceğini anladığım günden beri ağlamıyorum.
Her üzgün olduğum günler gece yarısı balkona çıkıp yıldızları izlerdim. Annem gelip beni zorla içeri sokmaya çalışır fayda etmeyeceğini anladığında ise battaniye ve kahve getirirdi. Şimdi ise acılarımı dindirmek için soğuk mermerde bedenimin uyuşmasını beklerken yanan çiğerlerimi dumanla dolduruyorum. Belki geçer diye.. Ama ne olursa olsun geçmiyor içimdeki boşluk, kafamdaki sesler.. Başımı yavaşça sırtımdaki duvara vurup gözlerimi yıldızlara çevirdim. Herkes kayan yıldızlara dilek tutarken ben onlardan nefret ederdim. Sebebi, onların gökyüzüne ihanet etmesiydi. Göz kapaklarımı sıktım boğazımı delicesine acıtan düğümü geçirebilmek için. Ağlamaktan başka çare bulamayınca daha fazla kendimi sıkmayıp elmacık kemiklerimden aşağı süzülmelerine izin verdim. Ne olacaktı ki kimse görmezdi zaten.
Titreşen telefonumla irkilerek gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Arda, çocukluk arkadaşım;

Deve : kanka bak ne atıcam mawçöxdsdk

Klasik, günde en az iki tane attığı komik kedi videolarından yenisini gördüğümde ıslak gözlerimi devirdim burnumu çekerek. Uzun süre cevap alamayınca tekrar yazdı.

Deve : noldu sana lan gülerdin normalde benim harika videolarıma.

Telefonumu kapatıp kenara koydum ve paketten bir dal daha alıp dudaklarıma yerleştirerek tutuşturdum, gökyüzüne bakarak.

"anne.. biliyorum, burda olsan içmeme izin vermezdin. Ama canım çok yanıyor affet."

Yutkundum cümlemin ardından, boğazımdaki düğümün geçmesini bekleyerek. Hala beni rahatsız etmeye devam ettiğini anladığım zaman uzun bakımsız, yarısı yenmiş, siyah ojeli tırnaklarımı bastırdım boynuma ve daha çokça kavradım, belki nefes alamazsam geçer diye. ve uzun süre öylece bekledim. Hala içimde yaşayan küçük çocuk, çırpınmaya başladığında pes edip bıraktım tırnağımın izleri geçen boynumu. Demirlerden tutunarak yerden kaldırdım güçbela donmuş bedenimi titreyen bacaklarımla. Bitmeyen yarım sigarayı aşağı atıp içeri girdim. Attığım ilk adımdan çıplak ayaklarımın parmak uçları ısınmıştı. Hiçbirşey yapmak istemiyordum o an bedenimin beni götürdüğü yere sesimi çıkarmadan izin veriyordum sadece, sebebini anlayamadan salona vardığımda, gözüme masadaki çerçeve takıldı kaşlarımı çatıp gözlerimi sıktım. Beynimdeki üzüntü düşüncelerini silmek için. Hissettiklerimin üstüne yürüyüp fotoğrafın yanına yaklaştım, bizi ben çok küçük yaştayken bakamayacağı sebebiyle terk eden biyolojik babamın olduğu kısım arkaya doğru katlanmıştı. Diğer tarafta ise annem ve ben. Dişlerimi sıktım. Hayır ağlamayacaktım. Annem ağlamamı istemezdi, hayır... Gözyaşlarıma hakim olduğumda fotoğrafı incelemeye devam ettim. Yüzünü merak ettiğim adamı annem bana hiç göstermemişti ve bakmam da yasaktı. Artık bana engel olacak hiçbirşeyin olmadığını düşündüğümde çerçeveden çıkardım. Elime aldığımda titreyen parmaklarımla gerçeğimle yüzleşerek yavaşça katlanan yeri çevirdim..

Ve gördüğüm görüntüyle şok etkisi geçirdim. Annemin anlattıklarıyla görüntüsünün alakası olmayan bir adam gördüm resimde. Uçuşan uzun kumral saçları şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı erkek görüntüsü verirken bana, kısık gözleri masum gözükürken bir o kadar da etkileyici bakıyordu. Vücudu ise yapılıydı fakat spor salonlarında beşeri uğraşa elde edilmediği belliydi, kendine has bir görüntüsü vardı. Anneme kayırdım gözlerimi, çok mutluydu... Sanki anlattığı masallardaki prensesler gibi, sevdiği adamın ise onun için her şeyi feda edebilecek prenslerden pek farkı yoktu. Nasıl bu duruma gelmişlerdi anlamıyorum. Sonra yavaşça gözlerimi aşağı taraftaki küçük çocuğa kaydırdım. Belli ki saçlarımı annemden çekik koyu gözlerimi babamdan almışım. İçimde kanat çırpan küçük kelebek mutlu aile tablosunu izleyince yükselmişti. Fakat zihnimin karanlık tarafları hala kızgındı o adama. Fotoğrafın arka tarafını çevirdim, gözlerimi kısarak yaklaştım bulduğum yazıya. Yıllar geçtikçe eskiyen, mürekkebi akan yazıya baktım uzun süre. Şöyle diyordu,

'Sevebildiğin kadar varsın bu hayatta, sevgisiz hayat. Güneşsiz ay gibidir. ve Güneş olmadan ay parlamaz...
Kızım... Biliyorum gerçekleri gizlediğim için bana kızgınsın. Ama söyleyemedim işte, bunu okuyorsan, artık gerçekleri öğrenmenin zamanı geldi... Baban olarak bahsettiğim adamı merak ettiğin için bu fotoğrafı kurcaladığını biliyorum.
Onu sana kötü biri olarak anlatmak istedim. Gidip bulma, gerçekleri öğrenmek isteme diye başına birşey gelsin istemedim... Şimdi buradan kalkıp hiçbirşey umursamadan onu aramaya çalışacağını biliyorum. Yapma... Çok zor yollardan geçtik, babanın etrafındaki karaları temizlemek istedim. Kendi renklerimi feda etmem gerekse bile. Ama olmadı kızım senin bu karaya bulaşmaman temiz bir hayat yaşayabilmen için götürmemi istedi seni. Israr ettim, yalvardım babasız yaşamanı istemedim dinlemedi kızım... Bana kızma olur mu? Şimdi senden babanın ve benim tek isteğimiz Aysan güneşini bul. Güneşsen ayını. İstemeden de olsa karaladığımız hayatını ışıklarla doldur, parla... Seni seviyoruz kızım. '

Yüreğimin üzerine düşen tonlarca ağırlık nefes almamı zorlaştırıyordu dikkatlice yazıya baktığımda üzerine düşen kurumuş göz yaşı damlalarını gördüm bunları yazarken ağladığı barizdi. Belli ki benden istedikleri prensimi bulmamdı. Sanki bunları düşünürken ikisininde ruhu, yaşamaktan mahrum bedenime kelebek olarak düşmüş artık benim için nefes alıyorlardı. Gözlerimi kapayıp onlar için temiz bir nefes aldım. Sanırım artık hayatıma yeni bir başlangıç için beyaz sayfa açmak gerekiyordu. Son kötü günüm olarak ilan ettiğim bu geceyi daha da karalamak istiyordum. Temiz sayfa açmak anlamının büyümesi için. Çerçeveye fotoğrafı yerleştirip çekmeceye koydum ve tekrar balkona çıktım. Kutsal mabedim olan balkona. Evet ne söylemek istiyorsun Vera...
Daha önce hiç dikkat etmediğim ismime odaklandım. Annem ne de güzel seçmiş adımı, yaraları iyileştiren çiçek anlamına geliyormuş. Küçükken söylerdi... Tekrar gökyüzüne baktım içimden gelen cümleyi haykırmak için. Evet yıldızlar bazılarınız gökyüzüne ihanet ederken bazılarınız sadıksınız. Sadık olanlara sesleniyorum, siz şahitsiniz şirin yaratıklar kendime yeni bir gezegen seçiyorum... Ardından cebimden sigara paketinini çıkarıp son kalan dalı çektikten sonra kutuyu aşağı attım. Yıldızlara deydiriyormuş gibi yapıp kibriti uzattım ardından sanki yıldızların parlaklığıyla yakıyormuşum gibi... Sana da merhaba son sigaram. Dudaklarıma yerleştirip cigerlerimin tamamını kaplayacak kadar gri dumanı içime çektim. Bugün arınma günüm ruhumu daha çok karalamam için ne yapmam gerekir? Diye sordum kendi kendime ve aklıma gelen muzip fikirle sırıtarak banyoya koştum. Kıyafetlerimi çıkarmadan küvetin kenarına oturdum. Suyu açtıktan sonra kalkıp aynanın yanına yürüdüm. Dağınık topuzumu tek hamlede açtıktan sonra omuzlarıma düşen siyah saçlarım ışığın kırılmasıyla mor gibi duruyorlardı. Hoşuma gitti bu görüntü sebepsizce. Belkide yeni bir başlangıç için saçlarımı boyamalıydım ha?. Düşüncelerime cevap olarak kafamı anlamsızca sağa sola salladım ve küvetin yanına yürüdüm tekrar. Dolaptan siyah boyayı aldım ve suyun içine oturdum.
"Vera.. Hazır mısın? Ruhunun son siyah günü bugün. Küllerinden yeniden doğmaya hazır mısın?" Tekrar kendime cevap olarak başımı aşağı eğdim ve gözlerimi kapadım,
"Evet. Hazırım."
Elimdeki boyayı yavaşça suya dökmeye başladım renk pigmentlerinin suya karışımı ruhumu temsil ediyordu sanki.. Islanan kıyafetlerim umrumda değildi siyah suyun içinde otururken. Garip bir şekilde iyi hissediyordum bunu yaparken. Avuçlarıma siyah sudan alıp gözlerimin hizasına getirerek konuşmaya başladım.

"Böylece içimden süzülüp çıkmış oldun. Sen benim temsili kanımsın. Belki şuan intihar edip ruhumu öldürüyorum ama yeni bir hayatın filizlenebilmesi için yaptım bunu bana darılma olur mu siyah kanım..."

PLANA SADIK KAL.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin