iii

34 6 25
                                    


sana da, seni seven kendime de acıyorum.

bugün, kalbim kırılamayacağı kadar küçük parçalara kırıldı. bin defa aynı anı aklımda yaşayıp durdum. sayısız sonuca vardım.

belki de kırılmasına gerek bile yoktu. ama senin tarafından en ufak bir şey bile bende büyük bir etki yaratıyor. böyle olmasına dayanamıyorum. keşke seni kesip atabilseydim.

bugün, yine sıradan ve aynı günlerden biriydi.
yağmurlu bir gündü. kapüşonlumu kafama geçirmiş, en arka sırada oturuyordum. cama vuran su damlalarını izlemek o an ilgi çekiciydi çünkü kafamı pencereden önüme çevirirsem göreceğim manzara, ashton ve tracydi.

tracy yine konuşuyordu. yine seni sıkıyordu. ilişkinizi kıskanıyor gibi hissediyorum bazen. ama hayır, bu kesinlikle imkansız.

tracy sürekli kıskançlık yapan, kızlar hakkında dedikodu yapıp senden onay isteyen bir kız. ben olsaydım, senin canının sıkılmasına tek bir saniye katlanamazdım. bu ilişkiyi kesinlikle kıskanmıyorum.

zil çaldığında ve tracy gittiğinde kafamı sıraya çevirdim. sen de derin bir nefes alıp yüzünü avuçladın.

biliyordum, tracy yine kıskançlık yapmıştı. daha doğrusu sana haksızlık etmişti. yine hak etmediğin şeyler duymuştun.

yüzünü ovuşturup ellerini çektin ve tuttuğun derin nefesi verdin. sonra bana baktın ve göz göze geldik.

"naber dostum?"

parmaklarımda çevirdiğim kaleme bir kaç saniye baktım ve asıl düşündüğümü söyledim sana.

"tracy yine seni sıkıyor, sürekli tartışıyorsunuz. sana söylemiştim. o kız seni haketmiyor."

"buna sen mi karar veriyorsun?"

duygusuz ve düz ses tonunla, meydan okur gibi bakmış ve bunu söylemiştin.

canının sıkkın olduğunu biliyordum, bu yüzden bunu umursamadım.

"ben dışardan gördüğümü söylüyorum ash. eminim sen de çok net farkındasın. neden hâla devam ediyorsun anlamıyorum. hak ettiğin bu değil."

sinirle bana baktın. yine aynı şey olacaktı.

"bu benim kararım ve ben bunun içinde olmak istiyorum calum. neden her seferinde bunu yapıyorsun? tracy ile bir derdin mi var, ha?"

bir derdim mi? derdim sendin ashton. seni senden çok düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

dediğim gibi, yine aynı şey oluyordu. belki de gerçekten düşünmemeliydim. istediğini yapmana ve zarar görmene izin vermeliydim. bunu sen istiyordun.

"hayır ash. unut gitsin, sadece yardımcı olmak istemiştim."

"bence de unut gitsin. senin yardımına ihtiyacım yok."

neden bu kadar sinirlisin? neden hak etmediğim sözlerle beni yaralamaya çalışıyorsun?

o an orda sana nasıl baktığımı bilmiyorum ama tek yaptığın önüne dönüp başını sıraya koyman olmuştu.

keşke bir şey söyleseydim.

ama susup üstüne gitmek istemedim ash.

belki de-

defterinin beyaz sayfasına düşen sıvı ile durdu calum. elini burnuna götürdüğünde parmakları da bu kırmızı sıvı ile kaplanmıştı. hemen defterini önünden itti ve bir peçete aradı.

masasından aldığı peçeteleri burnuna tutup burun kemiğini sıktı. çok hızlı ve telaşla hareket ediyordu. defterinin kapağını kapattı ve kilitli çekmecesine koydu.

hızlı adımlarla odadan çıktı. koridorun sonundaki lavaboya doğru ilerledi ve kendini hemen içeri attı.

burnu uzun süresir kanamamıştı.

aklına gelenlerin hiçbirinin gerçek olmamasını umuyordu. tekrar en başa dönemezdi.

burnunu soğuk su ile yıkadı ve temizledi. lavabonun içine baktığında kendi kanınon kırmızılığı onu korkutuyordu. yüzündeki, lavabodaki ve ellerindeki kanı temizledikten sonra musluğu kapattı. bir kaç peçete alıp burun kemiğini sıktı ve lavabodan çıktı.

aniden burnu kanayınca, bu duruma telaşlanınca gerçekten korkmuştu. zaten telaşlı ve eli ayağına dolaşan biriydi calum. aklına gelenlerle birleşince ne yapacağını bilememişti.

annesini arayıp durumu belirtmek istedi, belki o onu rahatlatabilirdi.

telefonu eline alıp annesinin numarasını tuşladı. bir elinde telefon, bir eliyle burnunu peçete ile tutarken merdivenlerden aşağı indi.

defalarca çalmasına rağmen annesi telefonu açmamıştı.

bir an tekrar paniğe kapıldı. kendini çaresiz hissetti çünkü korkuyordu.

sakinleşmek için bahçeye çıkıp hava almak istedi. burun kanaması durmuştu. kirli peçeteleri çöpe atıp iki temiz peçete aldı. ne olur ne olmaz, diyerek.

bahçeye çıkıp temiz ve serin havayı içine çekti. çimenler yeni sulanmıştı ve mis gib kokuyordu. içine çektiği derin nefesler onu rahatlatıyordu.

hava kararmıştı. zaman bugün hızlı geçmişti. düşünürken, yazarken ve bir şeyler çizerken zamanın akışını fark etmemişti.

önce, havuzun yanındaki şezlonga yada hamağa uzanmayı düşündü. sonra vazgeçti ve ağaçların altına, çimene uzandı.

toprakla temas haline olmayı seviyordu.

telefonundan sakin müziklerin olduğu playlisti açtı ve uzandığı yerde rahat bir pozisyon almak için kıpırdandı biraz.

birkaç dakika önceki telaşı, korkusu uçup gitmişti. hatta gereksiz olduğunu düşünüyordu. şuan rahatlamıştı.

her caman böyleydi. calum'ı korkutmak da sakinleştirmek de kolaydı.

duygusaldı ve bunu gizleyemezdi. asla. duygularını her zaman açık ve uç yaşıyordu.
fakat bundan memnundu. kendini seviyordu.

yıldızları izlerken kendini müziğe ve düşüncelerine bıraktı.

bşraz sakince burda zaman geçirmek istiyordu.

***

yorumlarınız ve düşünceleriniz benim için önemli, umarım sevmişsinizdir.

azr.

grace || cashton.Where stories live. Discover now