Bitişten sonra

30 1 0
                                    


  Medyadaki görseli Doruk ve Evren olarak hayal edebilirsiniz

Kapıya doğru yönelip hiç bir şey demeden gitmek istediğimde kolumu tuttu ve beni durdurdu. "Gitme" dedi gözlerimin içine bakarken. "Pardon, gitmeyip ne yapayım? İstersen o kızı da çağıralım üçümüz yaşayalım burada mutlu mesut." Kolumu bir hışım elinden kurtarıp "geri zekalı" diye fısıldadıktan sonra hızlıca evden çıktım. Ne yaptığımı bilmiyordum ama asla bu yaptığını alttan alamazdım, gerekirse burnundan getirecektim ama şimdi gerçekten sakinleşmem gerekiyordu.Her zaman Dorukla gittiğimiz yere tek başıma gitmeye karar verdim saat 7.30 du ve bu saatte tek başıma oraya gitmek biraz riskliydi biz genelde sabah gidip piknik yapıp dertleşirdik tenha bir yerdi iki tane bank vardı ve bu saatlerde genelde içmek isteyenler orada olurdu, ama umurumda mıydı, tabi ki hayır. Bir otobüse bindim ve oraya gidene kadar sadece yolu izledim, kulaklığımı yanıma almadığım için kendime çok kızdım. Gelmek istediğim yere geldiğimde otobüsten indim ve bayırı çıkmaya başladım yolun sonuna geldiğimde Narlıdere ayaklarımın altındaydı, boş bir banka geçip boş boş manzaraya bakarken yerde oturan ve bankta olan benim yaşıtlarımda dört çocuğun dikkatle bana baktığını görmezden gelmeye çalıştım ama eğer bir şey diyecek olurlarsa hiç çekinmeden "ben de kafa dağıtmaya geldim sizde dönün önünüze ve benle muhatap olmayı kesin." derdim. Yarım saat sonra telefonumun çalış sesini duyduğumda telefonu çıkardım ve Doruk'un aradığını gördüm telefonu hepten kapattıktan sonra geri çantama koydum ve hiç bir şey düşünmeden oturmaya devam ettim. Ben de böyleydim işte üzgün ve ya sinirli olduğumda kafamda yüz tane şey dönmezdi hiç bir şey düşünemezdim, hiç bir işe kafamı vermezdim ve açıkçası mal gibi saatlerce böyle hiç bir şey düşünmeden oturabilirdim. Yanımdaki çocukların bana laf atmayışı hatta aralarında bile hiç konuşmayışı bugünün en iyi haberi olabilirdi herhalde, belli ki onlarında dertleri vardı. Yaklaşık kaç saattir burada oturuyordum bilmiyorum ama hava bayağı kararmıştı kalkıp eve gidecek takatim kalmamıştı, birine ihtiyacım vardı ben şuan kendimi birilerine muhtaç hissediyordum. Bu gerçek bir yumru gibi boğazımda kalırken gereğinden fazla duygusala bağladım ve ağlamaya başladım. Kendimi susturmaya çalıştıkça daha da içerli bir şekilde ağlamaya başlayınca kendimi saldım ve içimden geldiğince beş dakika falan ağladım herhalde. Dört çocuktan birinin "yapabileceğimiz bir şey var mı diye sorsak mı ağabey ya." dediğini duydum ama diğer çocuk "bırak ağlasın karışmayalım" diyerek onu engelledi. Sakinleştiğim de gözlerimi sildim ve çantamdan telefonu çıkardım, telefonu açtığımda bir sürü cevapsız arama bildirimi geldi.

Paşacı m dan 34 cevapsız arama

Evin Direği den 15 cevapsız arama

Real Queen den 20 cevapsız arama

Annem ve babamı teğet geçip Doruğu aradım, daha telefonu kulağıma götürmeden açıp aşırı sinirli ama bir o kadar da sakin bir ses tonuyla "Neredesin" diye sordu. Derin bir nefes alıp "Piknik yerimiz deyim." dedim ama aniden yükselen sesi onu aradığıma şimdiden pişman etmişti beni. "NE, iyi misin, bu saate kadar ne yapıyordun orada, geliyorum." ve çat telefonu suratıma kapadı hayatımda nefret ettiğim şeylerden biri telefonun yüzüme kapanmasıdır ve Doruk bunu bildiği halde bunu her seferinde yapıp beni kurdurtmayı başarıyordu bravo Doruk böyle devam. Sinirli bir şekilde telefonu çantama koyarken bir yandan da söyleniyordum "İyi misin diye soruyorsun da bir de cevabını bekle be adam, telefonu suratıma kapatıyor şuna bak ağzının ortasına vuracaksın böylelerinin." Üstümü başımı düzeltip Doruk gelene kadar manzarayı izleyerek sakinleşmeye çalıştım, Narlıdere gece daha güzel gözüküyordu denizin kenarlarında duran ışıklar ve denizin ötesindeki rengarenk dağlar. Tam 1200 saniye sonra Doruk yanıma geldi ve "Hadi gidiyoruz, kızım insan aşağı iner ne yapıyorsun burada hala" dedi ve yanımızdaki çocuklara ters ters bakıp gene bana döndü. "Saniyeleri sayıyordum" dedim ifadesiz bir ses tonuyla, kolumdan tuttu ve "laf falan atmadılar dimi?" diye sordu. Atsalar ne olacaktı, sanki 4 kişiye kafa tutabilecekti, kafamı iki yana olumsuz şekilde salladıktan sonra eğilip çantamı aldı gitmek için beni biraz çekiştirdi. O sırada "İyi akşamlar ve kendini bu kadar üzmeye değmez." diye bir ses geldi bırak ağlasın diyen çocuk bizden tarafa bakmadan bu cümleyi kurmuş ve sonrada elindeki şişeyi kafasına dikmişti. Doruk hemen "Sana mı soracak birader üzülüp üzülmeyeceğini." diye atladı göğsüne elimi koyup "İyi akşamlar" dedim ve bayırdan inmek için Doruğu ittirdim. Hiçbir şey demeden durağa kadar yürüdük Doruk beni kolumdan tutup siyah arabaya doğru yöneltti ve anahtarla arabayı açtı o an fark ettim bizim arabayla gelmişti buraya. Ön koltuğa oturduktan sonra gene sessizliğe gömüldük bana çok kızmasaydı şuan konuşuyor olurdu ama ağzını bıçak açmıyordu Doruğun.  

"Doruk" diye fısıldar gibi konuştuğumda cevap vermedi. Anında gözlerim doldu bugün beni ikinci kere umursamıyordu, ilk sahilde beni yalnız bırakmıştı şimdi de yüzüme bakmıyordu. Sessizce ağlarken arabayı kenara çekip durdurdu ve zaten boş olan yolda umursamadan kapısını açıp dışarı çıktı ensesini kaşırken sinirle volta atıyordu. Kapımı açtım ve bende çıktım dışarı büyük ihtimal bana bağırıp çağıracaktı Kılıca küfürler edecekti hiç birini kaldıracak gücüm yoktu ama onu da kaybetmek istemiyordum.

İNATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin