11 Ekim Pazartesi
Yatağımda uzanırken duyduğum tanıdık ses ile gözlerimi çalan telefonuma çevirdim. Arayan her kimse ne söyleyeceği umrumda değil, çok önemli bir iş ile meşgulüm çünkü.
Ne mi yapıyorum?
İmkansız ve bir mantığı olmayan hayallerimin beynimi doldurmasına izin veriyorum. Zihnim, sanki yıllardır bunu bekliyormuş gibi bir hayal tamamlanmadan yeni bir tane ekliyor dilek listemin aşılmaya hazır sınırlarına.
Kafamda kendimce bir sıralama yapıyorum. Sonra tatmin olamayıp birkaç tanesinin yerini değiştiriyorum. Bu işlem birçok kez devam ediyor. Sonunda en akılcı çözümü bulduğumu düşünerek hepsini ilk sıraya alıyorum. Hayatım boyunca hayallerim benim için hep ilk sıradaydı. Şimdi de öyle. Çünkü tüm hayallerimi saran kızıl saç telleri binlerce farklı hayat sunuyor bana.
Aklıma gelen şey yüzünden gözlerimi panikle açtım.
Saat kaç?!
Yattığım yerden dirseklerim üzerinde yükselerek duvardaki saate baktım. Küçük çaplı bir kalp krizinden sonra ayağa kalkarak olanca hızımla evden çıktım. Beş dakika içerisinde oraya ulaşmam neredeyse imkansızdı.
Ağaçların arasına girdiğimde rüzgar sayesinde bulutlar da benimle beraber koşuyordu. Botlarımın altında ezilen toprak yolda ilerlerken sık sık bileğimdeki saate bakıyordum.
On; daha hızlı koşmam lazım!
Dokuz; akciğerlerimi hissetmiyorum.
Sekiz; daha görüş açıma bile girmemişken sekiz saniyede nasıl yetişebilirim?!
Yedi; en hızlı bu mu yani?
Altı; hayır, şuan yorulamam!
Beş; sanırım evren bana karşı oynuyor.
Dört; yetişemeyeceğim.
Üç; gözlerimi kapattım, bankı boş görmek istemiyorum.
İki; lütfen bir mucize olsun.
BİR.Karşılaşacağım manzaradan korkarak gözlerimi yavaş yavaş açtım. Oysa o, neler olduğunu anlamayarak koyu yeşil gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.
Demek şansım henüz tükenmemiş.
Yaprakların arasından kümeler halinde sızan güneş ışığı yüzünün bir kısmını aydınlatıyordu. Gelen sarı ışığın etkisiyle parlayan gözleri, benden bir tepki bekliyormuşcasına yüzümü inceliyordu.
Bir dakika, NE?!
Saçlarımı taramaya vaktim yoktu ki. Resim yaparken yüzüme dokunmuş muydum ben? Çok mu garip bakıyorum?
Nereden geldiği belirsiz bir cesaret ile gülümsedim. Yüzü eski halini aldığında rahatladığımı hissetmiştim. Üstelik bir gülümseme de yerleştirmişti dudaklarına.
Aniden beklemediğim bir şey yaptı. Oturduğu bankın üzerinde hafifçe sola kaymasıyla şaşırma sırası bendeydi. Gözleriyle sağ tarafını işaret ettiğinde oturmamı istediğini farkettim. Ürkek adımlarla yanına yaklaştığımda elindeki kitabı yanına bıraktı. Gözlerimi ondan ayırmadan yanına oturdum.
Gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken bu kadar yakından şahit olmanın verdiği heyecan her bir uzuvuma ulaşıyordu. Dudaklarını aralayıp kelimelerin firar etmesine izin verdi.
"Selam"
Sesi, sonbaharda yanına oturup dinlendiğim nehrinkinden bile güzeldi. O, gözlerime bakmayı sürdürürken yanıt verdim.
"Selam"
Kahretsin kekeledim mi ben?!
Esinti ile beyaz elbisesinin askılarını okşayan kızıl saçları, ağaçların savrulan turuncu yapraklarını andırıyordu.
"Seninle ilk karşılaştığımız gün burada bulunmanın bir nedeni olmalı."
"İlhamımı arıyordum."
Ve ilhamım sensin.Başını kaldırıp gökyüzüne baktı gülümsemesini bulutlara bahşederken. Daha önce aynı anda gökyüzüne gülümsemiş olabilir miyiz?
İlerleyen dakikalarda ne o, ne de ben tek kelime ettik. Hava karardığında yanından ayrılmam bu kez daha zordu. Ayağa kalkmış ilerlerken ona bir daha döndüm. Elimi kaldırıp yavaşça salladığımda o da aynısını yapmıştı. Ve ben arkamı dönüp bastırdığım gülümsemenin yüzüme yayılmasına izin verdim.
***
🧡🍁

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐍𝐒𝐏𝐈𝐑𝐄 🍁
Short StoryBir yaprağın ağacının dibine düşmesi gibidir kusursuz sevmek. Biz tam başardık derken bir rüzgâr esti, yaprak savruldu gerçekliğin keskin silüetine.