Az önce titreyen bedeni; onun kolları arasında sıcacık hissediyor, enerji doluyor. Hızlı ve sağlam adımlarla varıyor kapıya, kollarında Shoyo ile giriyor zifiri karanlık eve. Duraksayıp bekliyor, daha önce defalarca gelmiş olmasına rağmen lambanın yerini bilmeyişiyle utanıyor.
"Işık–"
"Sen varsın,"
"Shoyo."
Siyah saçlı genç, karanlığa alışan gözleriyle keskin olmayan hatları inceliyor, kollarını daha sıkı sarıyor, daha sıkı tutuyor çıplak bacaklarından.
"Işığı yakmalıyız."
Kollarında beden kıpırdandığında aşağı inmek istediğini anlıyor, Tobio onu yavaşça yere bırakıyor. Shoyo, tabanlarındaki yanma hissini ve ayaklarının altındaki yeri hissedemeyişini umursamadan ilerleyip lambayı yakıyor.
Ona geri dönerek elinden tutuyor, bir şey söylemesine fırsat vermeden içeriye doğru çekiştiriyor onu. Tobio ayakkabılarını çoktan çıkarmış, peşinden ilerliyor, bırakmıyor elini. Salona vardıklarında ışığı açmıyorlar, holün ışığıyla birbirlerini görüyorlar. İkili koltuğa oturuyorlar; sağına Tobio, soluna Shoyo.
Tobio kendi ellerini birbirine sürterek ve içlerine üfleyerek biraz da olsa ısındıklarını hissediyor, oturduğu yerden kalkıyor, onu izleyen Shoyo'nun önüne çöküyor. Kızarmış, buz gibi ve nemli olan ayaklarını –biraz da olsa– ısınmış elleriyle ısıtmaya çalışıyor. Turuncu genç titrek kelimeleri utançla sıralıyor.
"Tobio, ısınırlar şimdi. Gerek yok, gerçekten."
Ayaklarını topuğundan tutup kaldırıyor, hafifçe eğiliyor, dudaklarıyla sıcak hava üflüyor ve sıkıyor ısınmaları için. Hâlâ eğilmiş durumdayken loş ışıkta laciverte çalan gözlerini ela gözlere çıkarıyor. Shoyo, alt dudağını dişleriyle ezmiş, kaşları havalanmış ve mutluluktan gözleri dolmuş biçimde onu izliyor.
"Burası hâlâ soğuk, sıcak su torbanız var mı?"
Shoyo sıcak su torbasının nerede olduğunu bilemeyerek başını iki yana sallıyor. "Bilmiyorum," diyebiliyor.
Bir süre daha ayaklarını ısıttıktan sonra nazikçe yere bırakıyor ve ayağa kalkıyor. "Ellerimi yıkamalıyım," diyerek cevap vermesini beklemeyerek lavaboya gidiyor.
Shoyo, onu beklerken soğuk elleriyle kızarmaktan ısınmış yanaklarını kavrıyor. Kalbinin ağzında atmasını sağlayan, yüreğindeki kederi bastırabilen mutluluğa yenik düşüyor; yanaklarının ıslanmasına izin veriyor.
Tobio salona geri döndüğünde ellerini üzerinde kurutuyor. Ağlayan genci gördüğünde adımlarını hızlandırdığını fark etmiyor bile. Yanına oturup ne yapacağını bilemeyerek ağlayan gence bakıyor.
"Shoyo? İyi misin?"
Kızarmış suratıyla ona dönüyor, titrekçe gülümsüyor ona, aniden sımsıkı sarılıyor.
"Sorun ne Shoyo?"
Göğsündeki başını iki yana oynatıyor. "Sorun yok, ben sadece çok mutluyum."
Tobio da kollarını sarıyor ona, sırtını sağ eliyle sıvazlıyor. "Nasıl, neden yani?"
Shoyo kollarını ondan ayırıyor, iki eliyle de Tobio'nun tişörtünden kavrıyor, tişörtünden kendine doğru çekiyor. Yay gibi gerilmiş vücuduyla harmonik biçimde dudaklarına yükseliyor, dudaklarını dudaklarıyla örtüyor.
Tobio büyümüş gözlerle, gözlerini sertçe kapatmış Shoyo'ya bakıyor. Uzun fakat kuru bir öpücük ardından kızarmış suratını göğsüne bastırarak sarılmaya ve ağlamaya devam ediyor.
"Çünkü–" dudaklarının arasından bir hıçkırık ayrılıyor, "–çünkü buradasın." burnunu çekiyor, "Yıllardır ritmine özlem duyduğum melodini, kalbini, dinleyebiliyorum," duraksıyor, "dudaklarımı seninkilerle ıslatamadığım onca seneye inat, seni öpebiliyorum." kollarını daha sıkı hâle getiriyor, "Sana sarılabiliyorum ve–" kafasını kaldırıyor, nemli kirpikleriyle ona bakıyor. "bana inanıyorsun, değil mi?" Sesindeki heyecan sonlara doğru sönükleşiyor.
Tobio deli gibi atan yüreğini sakinleştirmeye çalışıyor, ellerini Shoyo'nun sırtından aşağı kaydırarak beline yerleştiriyor, dudakları düz bir çizgi hâlini almış iken gözlerini kaçırıyor. Hâlâ kendisinden emin olmamakla beraber ne diyeceğini bilemiyor. Cevap vermiyor.
Ela gözlerdeki mutlu ifade yerini sisli bir kırgınlığa bırakıyor. Shoyo, hayal kırıklığıyla ona bakıyor. Onu bir anda itiyor, gencin sırtını koltuğun koluna bastırmasını sağlıyor.
"Bu hayatımdaki ailem," kollarından destek alarak minik hareketler ile Tobio'nun üzerine çıkıyor, siyah saçlı gencin kendi dizleri arasında yer edinmesini sağlıyor. "bana inanmadı, senin de düşündüğün gibi şizofren olduğumu düşündüler." Dikeliyor ve kalçalarını Tobio'nun erkekliğine bastırıyor, üzerine oturuyor. "Bir haftadır tatildeler, beni kendimle baş başa bırakabilecek kadar güvenebiliyorlar ama eminim ki hâlâ bir ucube olduğumu düşünüyorlardır. Küçüklüğümden beri hasta olmayan beni tedavi etmeye çok uğraştılar fakat yaptıkları hiçbir zaman sonuç vermedi. Neden biliyor musun çünkü zaten hasta olmayan birini nasıl iyileştirebilirsin ki? Onları sevmiyorum, değil; bilakis benim için bunca süre uğraş veren bu ailemi çok seviyorum ama hâlâ bana inanmıyor oluşları beni üzüyor ve Tobio, onların inanmayışlarının yanında seninki beni asıl kahreden şey. Neden inanmıyorsun bana?" Tobio'nun tişörtünün yakasından iki eliyle tutup onu kendisine çekiyor, "Seni buna inandıracağım. Ne kadar zaman alacak olması umrumda değil, seni buna inandıracağım. Ama, söyle, neden?" dudaklarını onunkilere bastırıp sertçe öpüyor. Tobio yaşananların şaşkınlığını sonunda üzerinden atabildiğinde onu omuzlarından itiyor ve göz teması kuruyor. Kısılmış, titrek elalarındaki hüzünde kayboluyor.
"Psikoloğum şizofren olduğumu aileme söylediğinde ben de defalarca kendimi sorguladım. Yemin ederim, ben de başlarda öyle olduğumu sandım ama Tobio," ağırlığının tamamını üzerine vererek kendini Tobio'ya bastırıyor. "ama sevgilim," Tobio'nun dudaklarından bir inilti kaçıyor, "ben şizofren değilim." Shoyo'nun ağlayışları derinleşiyor, kelimeler boğuklaşıyor. "yemin ederim, sevgilim. Tanrı şahidim ki değilim." Tobio'nun da gözleri doluyor, karşısındaki keder kendi yüreğine de doluyor. "Neden inanmıyorsunuz?" Shoyo'nun sesi yükseliyor, Tobio'nun göğsünü yumrukluyor yavaşça. "İnanman için ne yapmalıyım, kendimi sana adamışım yıllarca, daha ne yapmalıyım?" Tobio onu ensesinden tutup göğsüne bastırıyor, sıkıca sarılıyor. Shoyo hıçkırıkları arasından kesik kesik nefesler alıyor. "Sevgilim, benden daha kaç yaşam istiyorsun? Söyle." Tobio sessizce ağlamaya başlıyor, henüz haftalardır zihninde yer edinen bu belgisizlik onu bu kadar çürütmüşken göğsünde ağlayan oğlanın ne kadar ağır hissettiğini tahmin edemiyor. Onun için de kendi için de canı yanıyor. Ona acıyor, kendine acıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WINTER 𓂀︎ BxB
Short StoryYarı Texting | KageHina "Sen, en güzel şiirlerin bana yazıldığını söylemiştin ve bilmelisin ki," kendisini guruba boyayan turuncusuna eğiliyor, öpüyor onu, fısıldıyor dudak...