<2>

10 1 0
                                    

Lütfen hikayeme destek olmak için bölümü beğenip yorum yapabilir misiniz? İyi okumalaar 😊



Beklemek... Kimi zaman bir limanda sevgiliyi, kimi zaman ocakta pişmesini beklediğin bir yemeği, kimi zaman ise bir market sırasında sıranın sana gelmesini... Beklemenin içindeki özlemi, sabırsızlığı, heyecanı eğer iliklerine kadar her zerrende hissediyorsan sonundaki hazzı da dibine kadar yaşarsın. Benim son birkaç senede beklediğim o kadar şey olmuştu ki. Hep bekledim bir gün zilin çalmasını... Kapıyı açtığımda babamın bana sarılıp 'Seni çok özledim kızım.' demesini. Beklerdim annemin benimle biraz daha fazla ilgilenmesini. Her gün akşam arayıp 'Günün nasıl geçti bir tanem?' demesini. Beklerdim babamı, annemi, eski mutlu günlerimi. Annemle babam tartıştığında onları zorla sahile götürüp barıştırdığım günlerin bir daha gelmesini. Ama gelmeyeceğini bilirdim. Bu yüzden içimdeki heyecan da özlem de hiç dinmezdi. Bazen kendimi gözlerimi kapatmış eski günlerimi hatırlarken bulurdum. Sonra öyle buruk bir gülümseme peydah olurdu ki suratımda. Özlemi her zerremde hissederdim.

Yine bekliyordum. Dayımın gelmesini. O kadar özlemiştim ki onu, en son iki ay önce gelmişti. Gün içinde konuşmuştuk, geç geleceğini beklememe gerek olmadığını ve yatıp uyumam gerektiğini söylemişti ama elimde değildi işte. Tekli berjere yan bir şekilde oturmuş ve ayaklarımı sarkıtırken gözlerim kapanmamak için adeta benimle savaşa giriyordu. Karşımdaki saate sanki çok uzun zaman geçmiş gibi dakika başı bakıp saati kontrol ediyordum. Saat on bire beş vardı. Çoktan soğumuş olan masadaki yemekleri bir kez daha kontrol ettim. E dayım gelince bir daha ısıtırdım artık. Bana her zaman soluk gelen zil sesi şimdi bangır bangır şevkle öten bir bülbül sesi gibi geliyordu. Kapıya fırlayıp açmamla kendimi dayımın kollarına bırakmam bir oldu. Dayımı her zaman severdim ama babam öldükten sonra onun değerini gerçekten daha iyi anlamıştım.

''Hoşgeldin! Hoşgeldin! Hoşgeldin! Biricik dayım beyler teşrif etmişler. Buyrun efendim'' diyerek ondan ayrılmıştım ve ahşap oymalarla bezeli hem eski gibi görünen ama Betül Ablanın zevkli seçimiyle burada oldukça güzel duran kapının yanına geçip dayımın içeriye girmesi için yol vermiştim.

''Hoşbulduk kurbağa yeğenim, kurbağa gözlü yeğenim benim''

Geçen sene saçlarımın uçlarını yeşile boyamıştım. Gözlerim bir kurbağayı aratmayacak kadar yuvarlak ve büyük olduğu için adım kurbağa kalmıştı. Hoş aynaya baktığımda gerçekten ben de kendimi kurbağa benzetiyordum o zamanlar.

Dayım elini yüzünü yıkamaya banyoya gitmişti ve ben de o ara soğumuş olan yemekleri ısıtmak üzere mutfağa geçtim. Yemekleri bir bir mikrodalga fırına koyarken aynı anda dağılmış saçlarımı düzeltmek için uğraşıyordum. Aradan geçen bir iki dakika sonra yemeklerin çoğunu ısıtmış son olarak koyduğum kremalı patatesi de mikrodalganın zamanın dolduğunu bildiren sesiyle çıkarmıştım daha sonra hepsini geri masaya dizmiştim. Tabi bu arada dayım çoktan masaya oturmuştu bile.

''Sen iyice yemek yapmayı öğrendin Bade, geçen seneye kadar seni alacak adama acıyordum ama yanılmışım. Galiba seni alacak adam yaşadı yeğenim.'' dedi gülerek.

Yemek boyunca sohbet etmiştik, bolca özlem gidermiştik. Dayım üzerine rahat bir şeyler giymek içi odasına gitmişti. Ben de sofrayı toplamıştım ve şekersiz iki türk kahvesi yapmak için cezveye iki fincan su döküp içine iki tatlı kaşığı attıktan sonra iyice karıştırmıştım. Ocağın başında minik cezvenin içindeki kahvenin pişmesini bekliyordum. Sonunda olan kahveleri mermer desenli fincanlara kattıktan sonra yanına ikramlık lokumlar da iliştirip otuma odasında oturan dayıma fincanlardan birini verdim ve yanına oturdum.

BademHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin