Elindeki mektup benzeri kağıdı katlayan görevli yerde yatan bedene dikti gözlerini. Kağıt parçasını tekrardan yerine koydu.
Sabahın ilk ışıklarında bir mezarın yanında hareketsiz bir beden yatıyordu.
Önce öldüğünü zannetti. Bunu teyit etmek için nabzını kontrol etti ama yaşıyordu. Bayılmış mıydı? Uyuyor olamazdı böyle bir yerde.
Yerdeki bedene seslendi önce ama herhangi bir hareket yoktu. Ardından bedeni biraz sarsmasıyla gözleri yavaş yavaş açıldı.
Gözleri kıpkırmızı bir suratla karşılaşan görevli şaşırmamış görünüyordu. Zaten buraya gelen birinden gülmesi beklenemezdi.
Sarsılmanın etkisiyle afallayan surat önce ne olduğunu anlamak için etrafında gezdirdi gözlerini.
Yanındaydı... En sevdiğinin yanında.
Tüm bunların bir kabus olmasını dilemesine rağmen her şey tüm gerçekliğiyle karşısında duruyordu.
Ağlayacak yaş kalmayan gözlerini mezara çevirdi. Ona veda etmek için son bir kez bakındı hiç bakamadığı gözleri düşleyerek.
Daha fazla burada kalamazdı. Sabah olmuştu ve treni yarınaydı. Evine gitmeliydi ondan bir parça aramak için.
Özlemini dindiremezdi ama onu hissetmeyi öyle arzuluyordu ki.
Mezarın yanından görevlinin yardımıyla kalkan yorgun beden yalpalayarak oradan uzaklaştı.
Bir daha gelir miydi muammaydı. Gelişini satırlarına saklamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bin Yıllık Gözyaşı
Short Story|| Kısa Kurgu || -kavuşamayan bir öykü- "Kalemlerinin altında bir zarf ilişiyor gözlerime. Tertemiz pulsuz bir zarf. İçini açmak istiyorum belki senden bir şey bulurum diye..." Yazılan yoğun duyguları acıtmayın.Hatalarım olduysa özür dilerim. Kendin...