🗝 prologue

506 42 6
                                    

Oblivion

"Baba!"

Evimizin dış kapısı gürültüyle yere inerken çatlayan sesim karanlık koridorda yankılanmıştı. Başımı bir sağa bir soğa döndürüp ufak bir hareket belirtisi arıyordum, onu son görüşümü anlamlı hale getirecek tek bir hareket. Ancak bu perçemlerimi terli alnıma yapıştırmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.

"Hayır! Baba!"

Seoul sokaklarından içeri dolan dondurucu soğuk ve kırmızı yakalı adamların bana ilerleyen adımları korku duygusunu adeta bir kimyasala dönüştürmüş ve damarlarımda özgür bırakmıştı. Onların neden burada olduklarını biliyordum. Neden ismimi söyleyip beni dışarı sürüklediklerini de. Ancak bir yanım hala beni tutan güçlü kollardan kurtulmamı ve babamın odasına koşmam gerektiğini fısıldıyordu.

Ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken tekmelerimi boşluğa savurdum. Ben kurtulmaya çalıştıkça kolumdaki el daha da sıkılaşıp kan dolaşımımı neredeyse imkansız hale getiriyordu. O ana kadar sanki hiç fark etmediğim eşyalar gözüme çarpmaya başlamıştı bu kez; çerçeveler, çocukken boyadığım duvarlar, bana iğrenç çocukluğumun aslında güzel geçtiğini düşündürüp evden çıkmamı imkansızlaştıran her şey.

"Bayan Park. Her halükarda bizimle geleceğinizi biliyorsunuz, tavsiyemiz ise bunu bilinciniz hala açıkken yapmanız. Lütfen işimizi zorlaştırmayın."

Kolumu sıkan ellerin sahibi konuştuğunda ağlamaktan muhtemelen kızarmış olan gözlerimi onun buz mavisi gözlerine diktim. Bakışlarım korkusuz olsun istemiştim ancak ıslak gözler ve birbirine girmiş saçlarla kayıp bir adanın medeniyet görmemiş yerlisi gibi göründüğüm kesindi.

Yine de bu onun dikkatini dağıtmış olacak ki onu kapının pervazına ittiğimde hiçbir tepki verememişti. Boşta olan yumruğumu siyah kaskına savurduğumda ise kolumu gevşetmek zorunda kaldı.

Ben de kalan tüm gücümle babamın odasına koştum. Onu yatağında ağlarken görmeyi beklemiştim belki, gidişime dayanamayacağı için yüzümü görmek istememişti. Ancak karanlıkla süslenmiş bir boşluk ve sokak lambasının turuncu ışığında dalgalanan bir perde, görmeyi beklediğim son şeylerdi. Koridordan gelen bot sesleri yakınlaştığında yerimden bile kıpırdamamıştım. Ne de olsa ölüydüm, hatta belki de ölümdüm artık.

Karanlık, bir tiyatro oyununun bitişini gösterir gibi gözlerimde perdelerini kapattığında hissettiğim son şey boynumdaki soğuk metalin hafif acısıydı.

Ben Park Hana.

Ve benim sonum böyle başladı.

•••

evetttt üstüme yüzlerce sorumluluk binmişken ilk ateez fanfiction'ıma başlamasam olmazdı 👌🏻 lütfen yorumlarda fikrinizi belirtmekten çekinmeyin!

oblivion | ateez • yunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin