İKİNCİ BÖLÜM

25 5 52
                                    

Bir ömre sayısız yüzsüzlük         
sığdırabiliriz. Fakat sadece         
iki kişilikle son nefesi veririz:    
Yaşamak zorunda kaldıklarımız
İsteyip de yaşayamadıklarımız!

Bir sonraki durağa vardığında müzik bitmişti. Ki zaten dinlemiyordu. Hatta az önce hemen önünde iki kız tartışmış, neredeyse saç baş birbirlerine gireceklerdi; fakat onu bile fark etmemişti. Geçmişin o ıssız sokaklarında kimsesiz bir başına dolaşmakla meşguldü. Şimdi kulaklıklarında Ahmet Kaya vardı. "Kafama Sıkar Giderim".

İlçe otogarındaki köy arabasının yanına geleli bir saat olmuştu.

Köye dönüş saatinin günün en sıcak anına denk getirilmesini bir türlü anlayamıyordu. Sanki her defasında dereceyle ölçüp o saatte karar kılıyordu herkes.

Şoförün yaklaşık on dakika önce gideceğiz diye milleti arabaya bindirmesiyle başlayan sohbet artık yerini laf dalaşına bırakmıştı. Kimi yanındaki arkadaşına şaka yapıyor kimi şoföre içinden sövüyordu.

Araba hareket etmeden önce adet üzere şoför arkasına bakmadan, dikiz aynasından arkaya seslenmişti.
- Herkes yanındakine baksın tam mıyız?
Basit bir uygulamaydı bu. Ama işe yarıyordu.

Onaylayan kelimeler ardı ardına gelince vitesi boşa alıp anahtarı çeviren şoför, el frenini indirmeden önce motorun ısınmasını beklemişti. Freni indirmek için henüz hareket etmişti ki arkadan gelen bir sesle dünyası başına yıkılmıştı.

- Dur dur Şexo gelmemiş.

İki kişi hariç herkes Şehmus'un nerede olduğunu düşünmeye başlamıştı. Şoför, o kısa zaman içerisinde harcadığı benzinin derdine düşmüştü. Bunun sinirini birinden çıkarmasa patlayacaktı.

- Agito oğlum niye Şexo'nun gelmediğini söylemiyorsun?

Bu memleketin topraklarında yaşayan herkesin kötü bir adeti vardı: Karşıdakini anlamak yerine ona kendi isteklerini dayatır ve arzuları için onu yerin dibine geçirmeye çalışırlardı.

Yalnız Agit, onlar gibi değildi. Daima söyleyeceği şeyleri ölçüp tartar, muhatabını kırmıyorsa konuşurdu. Fazla konuşmanın israf olduğu kanaatindeydi her zaman.

- Kusura bakma Şükrü amca.

Edepli kişiler, ilmin ve bilimin ışığıyla aydınlandıkları için cahil kişilere bulaşmaz, onların seviyesine inmez, onları toplum içerisinde rezil etmezler. Zira cahil ile geçirilen bir saniyenin zararını telafi etmek çok zordur. Hem içinde bulunduğu sefil hayatı kabul ettiremez kendisine hem de onun o halinden dolayı vicdan azabı çeker. Kısacası munakaşaya girmemek en karlı yoldur. Fakat her yanından cehalet akanlar, karşıdakinin suskunluğunu kendilerinin başarısı sanıp daha da raydan çıkarlar. Ve kendi kendilerini rezil ederler.

- Ma kusur mu bıraktın oğlum. Şimdi ikinizi de burada bıraksam haklı değil miyim?

Bu defa yolculara doğru dönmüştü. Ve cevap beklediğini belli edercesine gözlerinin içine bakıyordu.

Köylüler, sabah tarlaya gidip akşam eve dönen asosyal bir hayat yaşıyorlardı. Tarla ekip biçmek, hayvan gütmek onlar için nefes alma sebebiydi. Çoğu telefonun varlığından haberdar olmasına rağmen nasıl kullanıldığını bilmediği için yanında taşımazdı. Televizyonun tek bir işlevi vardı: Akşam haberlerini göstermek. Dış dünya ile bağlantılarının bu kadar kopuk olması aslında onların suçu değildi. Zira her evde en fazla iki ya da üç kişi Türkçe biliyordu. Bunlar dışında kalanlar mecbur kalmadıkça şehre inmezlerdi. Kısacası bir ömrü köyde geçirenlerin en büyük eğlencesi haline gelmişti birbirleriyle uğraşmak.

Şoförün o tehditkar sözlerini hepsi onaylayıp üstüne kendilerince eklemeler bile yapmışlardı.

Az önceki sinirli yüzlerin yerinde yeller esiyordu şimdi. Bunu fark eden Agit, hiçbirine cevap vermeden açık camdan dışarıya baktı, sessizce.

Kaldırımda iki tane genç vardı. Biri ayakta diğeri banktaydı. Ayaktaki genç durmadan olduğu yerde sekiyordu. İçi kıpır kıpır olmalıydı. Banktaki, zoraki cevaplarla her seferinde bakışlarını kaçırıyordu arkadaşından. Sıkıldığı her halinden belli oluyordu. Aksine diğeri ise bu durumdan zevk alıyordu.

Tekrar aracın içindeki havayı solumaya başlayan Agit, hemen arkasında oturan gençlere farkında olmadan kulak misafiri olmuştu. Üniversiteyi kazanmışlardı. Şimdi alacakları hediyeler hakkında tahminlerde bulunuyorlardı.

Birkaç saat önce içinde yakılan isyan ateşi daha da alevlendi. Yaşıtları baba parası yerken onun babası onu terk etmişti. Annesi bu acıya dayanamamış ve hayatına o çok küçükken son vermişti. Bu olanların bir tek sorumlusu vardı: Babası.

Acı, öfke ve isyan, her geçen saniye beyninde ağrılara neden oluyordu. Artık sağlıklı düşünecek hali kalmamıştı. Zaten bu yüzden bir sene erteleme kararı almıştı. Ama şimdi o da gitti. Hepten bırakacaktı okumayı.

Küçük yaştan bu yana çektiği sıkıntıların bir nedeni olmalıydı? Belki de işçisin sen işçi kal diye haykırıyordu kendisine kaderi. Fakat ısrarla verilen bu mesajı anlamıyor anlamak istemiyordu. Ta ki o ana kadar. Artık statüsünü kabullenecekti. Kafasını kullanmak yerine kas gücüne başvuracaktı.

Düşündükçe her şey birbirine giriyor en saçma olanlar çözümmüş gibi üste çıkıyorlardı. Daha önce bu kararı almış olsa onca sene boşa geçmeyecek, ev ekonomisine katkıda bulunarak ailesine daha faydalı olabilirdi.

İlk önce kaderine isyan etti. Daha sonra nedenlerini sorgulayıp babasını suçladı. Şimdi de tüm bunlar onun yüzünden olmuştu düşüncesi sardı benliğini. Kendine zarar verme isteği duydu.

İnsanın en aciz olduğu an! Herhangi bir çözüm yolu bulamayınca yenilgiyi kabul edip önüne bakmak yerine -ki bunu açıkça hiçbir zaman kendine bile itiraf edemez- en basit yoldan ölüme başvururlar. Zannediyorlar ki Azrail gelip tüm sorunlarını çözecek. -Hâlbuki zebaniler cız bız partisi vermek için kendilerini bekliyor.-

Ellerine baktı. Çok güçlüydüler. İzin verse birkaç saniye içinde kendisini boğabilirlerdi. Oysa bundan dört beş ay önce onlarla hayat kurtarmayı hayal ediyordu. En amansız hastalıklara derman olacaktı. Şifa dağıtacaktı ulaşabildiği her köşeye.

Olmadı!

Bizi ayakta tutan hayallerimiz derler. Yaşayamadıklarımıza olan özlem bizi geleceğe hazırlarmış. Artık tamamen pes etmişti. Hayallerini, umutlarını paramparça ederek yaslandı koltuğuna. Bir beklentisi kalmamıştı. Buna tepki olarak yavaş yavaş göz kapakları kapandı.

KANI DURDURMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin