"Kendine İyi Bak..."
----
O kadar özlemişti ki onu. Sarıldı, sarıldı, bırakmak istemiyordu. Kokusu, dokunuşu... Her şeyiyle dönmüştü işte. Bu kadar özleyeceğini tahmin edemezdi. Hoş, hikayenin başında ona sırılsıklam aşık olacağını da bilmiyordu...
----Kız, başına geleceklerden habersiz yeni bir güne "merhaba" demişti bile. Annesinin kapıyı tıklatmasıyla yatağında doğruldu. "Gir." Açılan kapının ardından o hep hayran olduğu kadını gördü. Annesi her zaman onun için rol model olmuştu. "Günaydın güzelim." Sesindeki hoş tını adeta kızı sarhoş ediyordu. Kollarını açarak annesini yanına çağırdı ve "Günaydın annem." diyerek ona, varlığı için her gün şükrettiği annesine sarıldı. "Nasılsın bakalım bugün?" Yaşadıklarını hatırlatmamak için olabildiğince nazik davranıyordu kızına. Kız hafif boynunu eğerek "İyiyim annem, merak etme." dedi annesinin ikna olmuş olmasına inanarak. Hiç iyi değildi zira. Dün akşam yemekte olanlar ona fazlasıyla ağır gelmişti. Ancak annesini üzmemek için iyi olduğu yalanını söyleyivermişti. "Daha iyi olacaksın, eminim bitanem." Annesinin sözleri onu rahatlatıyordu. Belki de bundan sonra her şey gerçekten çok daha güzel olacaktı. Ama buna inanmasını engelleyen biri vardı. Ve uzun bir süre de hayatını mahvetmeye devam edecek gibi duruyordu. "İnşallah annecim." Duraksadı. Annesi bir şeylerin ters gittiğin anlamış olacak ki merakla sordu "Noldu kızım?" Bir an babasını düşündü kız. O nasıldı acaba. Yemekte onu da fazlasıyla kızdırmıştı çünkü. Annesine sormaya karar verdi. "Babam nerde?.. Nasıl?" Annesi endişelenme der gibi baktı. Kız rahatlamış hissetti. "Erkenden çıktı, ofiste işleri varmış. Ama merak etme siniri geçmiş gibi duruyordu." Durdu. "Yani artık odandan çıkabilirsin." dedi imalı bir ses tonuyla. Haklıydı, artık dışarı çıkması gerekiyordu. Çok sıkılmıştı zira. Ayrıca görmesi gereken birileri vardı. "Zaten ben de çok sıkılmıştım. Biraz dışarı çıkıp hava alsam iyi olur." dedi kız yatağından kalkarken. "O zaman hazırlan aşağı gel, masada seni bekliyorum." Akşam yemekte çok bir şey yiyemediği için aklına aç olduğu geldi. Annesine dönerek "Tamam geliyorum." dedi ve yüzünü yıkamak için banyoya girdi. Kapıyı kapattı ve dün gece olanları düşündü. Ama düşündükçe sinirleniyordu. Daha sonra kendi kendine konuşmaya başladı "Ne işin vardı acaba orda? Tamam, madem yeni sevgilinle yemeğe geldin, niye bizim masamıza geliyorsun? Ben sana kaç kere söyledim artık peşimi bırak diye. Hayır neyi anlamıyorsun ki? Türkçe konuşuyorum ben sonuçta." Durdu. "Galiba yavaştan kafayı yiyorum. En iyisi bir an önce yemek yiyeyim." Hemen elini yüzünü yıkayıp banyodan çıktı. Dolabını açıp içine şöyle bir baktıktan sonra "Onun en sevdiği rengi giyeyim bugün... Kırmızı... Gözlerimi ortaya çıkarıyor. " diyerek en sevdiği, daha doğrusu o seviyor diye sevdiği kırmızı elbisesini çıkardı. Elbise, dizinin biraz üstünde biten ipli bir elbiseydi. Daha fazla oyalanmadan elbiseyi üstüne geçirdi. Aynaya dönüp kendini incelemeye başladı. "Güzel, beğendim..." Günlük makyajını da yaptıktan sonra merdivenlerden süzüle süzüle annesinin yanına indi. Kadın, kızını görünce etkilendiğini belli ederek "Çok güzel olmuşsun bitanem." dedi. Beğenilmek hoşuna gitmişti. Hayatı boyunca övülmeyi ve kendini övmeyi çok sevmişti. Tıpkı şimdi olduğu gibi. "O sizin güzelliğiniz hanımefendi." diyerek sandalyesine yerleşti. O sırada evin hizmetlisi kızın yanına gelerek "İstediğiniz bir şey var mı?" diye sordu. Kız da "Bana siz demeni istemiyorum Fatma abla. Kaç kere konuşmuştuk bunu." dedi şakayla karışık. "Ama onun dışında portakal suyu alabilirim." diye ekledi gülerek. "Hemen getiriyorum." Kadın gidince annesi kızına dönerek "Baban kaç kere hizmetlilerle samimi olma dedi sana kızım. Bir kere de babanı dinle." diyerek kıza sitem etti. "Ya anne ne var, o da bizden biri sonuçta." Her zaman pozitif ve güler yüzlüydü. Herkese iyi niyetli yaklaşırdı. Tabi ki bu yüzden az üzülmemişti ama her yaşadığından ders çıkarmasını çok iyi bilirdi. "Ah güzel yürekli kızım benim..." Annesi de onun en çok bu huyunu severdi. Tam o sırada kızın telefonu çalmaya başladı. Annesi "Kızım otur kahvaltını yap sonra bakarsın." dedi ama telefon ısrarla çalmaya devam edince merakına yenik düşerek masadan kalktı ve telefonun ekranına baktı. Arayan oydu. 2 yıldır tek sevdiği, hep sevdiği... Sesini duymayı çok istiyordu. O yüzden daha fazla oyalanmadan telefonu açtı. "Alo..." Sesi tedirgin geliyordu. "Alo, nasılsın Sinan?" Etkilenmiş olacak ki o da sesinin tedirgin çıkmasına engel olamadı. "İyiyim, sen nasılsın Ender?" İyi olduğunu söylüyordu ama sesi hiçte iyi gelmiyordu. "Ben iyiyim de, sen gerçekten iyi olduğuna emin misin?" Kız korkmaya başlamıştı. Bir şeyler yolunda gitmiyordu ve bunu öğrenmeliydi. "Şey, bugün buluşabilir miyiz? Konuşmamız gereken bir konu var." Kız iyice meraklandı. "Nerde, saat kaçta?" Bu konuşmanın sonu kötü bitecek gibi gözüküyordu. "Mesaj olarak atarım. Görüşürüz." Ve telefonu kızın yüzüne kapattı. Kız ne yapacağını bilemez halde koltuğa oturdu. "Noldu kızım? Kimmiş o?" Annesinin sesini duyunca kendine geldi ve cevap verdi "Sinan... Buluşmak istiyormuş." Annesine Sinan'dan bahsetmişti. Hatta sadece annesine bahsedebilmişti. "Tamam ne güzel işte, hava alımış olursun." Şimdilik annesine bir şey söylemeyecekti. Konuşma tahmin ettiği kadar kötü geçmeyecekti belki de. "Ben gideyim o zaman." Gidecekti ama nereye? Daha mesaj gelmemişti. Buluşmadan önce çıkıp biraz hava almak iyi gelir diye düşündü. Annesinin yanağına öpücük kondurup dışarı çıktı. Temiz hava... Uzun süre bu havayı soludu. Kendine gelmiş gibi hissediyordu. Arabasına bindi ve az önce olanları düşündü. İçinde bir fırtına vardı sanki. Eğer ayrılmak isterse nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu. 2 senesini vermişti ona. Dile kolay 2 sene... O böyle düşüncelere dalmışken telefonun titreşimiyle kendine geldi. Sinan konum atmıştı. "Artık ne olacaksa olsun." diyerek arabayı çalıştırdı. İçindeki duyguları anlamak zordu. Bir yanı onsuz yaşayamam derken, diğer yanı daha iyisini bulurum bir kere diyordu. 2 sene içinde ondan hiç ayrı kalmamıştı. Ama son zamanlarda tuhaf davranmaya başlamıştı. "Nerde bu kafe ya?" Ara sokaklardan birine girince yanıp sönen ışıklı tabelayı gördü. "Burası sanırım." İçeri girdi ve masaların birinde garsona sipariş veren sevgilisini gördü. Derin bir nefes aldı ve yanına doğru ilerledi. Ama ayakları geri geri gidiyordu resmen. Nerdeyse vazgeçmek üzereyken Sinan'ın onu fark etmesiyle yürümeye devam etti. "Selam." Çok soğuk duruyordu. "Hoşgeldin. Geçsene" diyerek karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Kız gerçekten kendini çok tuhaf hissediyordu. "Umarım önemli bir şey yoktur." Artık eskisi gibi bakmadığına da kanaat getirmişti. Evet artık gerçekten korkmalıydı. "Benim için pek önemli değil aslında ama seni bilemem... Bak Ender, ben yapamıyorum yani olmuyor." O kadar hızlı söylemişti ki bunları, kız bir an için idrak edemedi. "Ne olmuyor? Anlamıyorum Sinan." Bu dürüstlük ona fazla gelmişti. "Ben ayrılmak istiyorum." Nasıl da korkmadan söylemişti bunları. Nasıl da kıydı 2 senemize diye düşündü. "Ne yani? Bitti mi?" Kız sesinin titremesine engel olamamıştı. Gözündeki yaşlar akmak için hazır bekliyorlardı. "Evet bitti. Umarım bundan sonra her şey gönlünce olur. Kendine iyi bak." Bir çırpıda masadan kalkıp gitti. Kız tek başına, çaresiz ve yorgun bir şekilde öylece kalakaldı. O hazır bekleyen yaşlar sicim sicim aktı gitti yanaklarından. Kırılmıştı. Yorgundu. Terk edilmişti. Yalnızdı. Ve kalbi tamir edilemeyecek hasarlar almıştı. Ya da o öyle sanıyordu. Belki de bu son onun için yeni bir başlangıç olacaktı...
1.bölüm sonu :) Umarım beğenmişsinizdir. Elimden geldiğince sıkmadan yazmaya çalıştım. En kısa zamanda yeni bölümü atmayı düşünüyorum inşallah. İlgilendiğiniz için teşekkür ederim. ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity - Tesadüfler Silsilesi
Romanceserendipity: beklenmedik şeyler bulma şansı, en güzel tesadüf. 🤎