dördüncü bölüm

25 5 0
                                    

Köle mi? Lan devir olmuş bilmem kaç Kölemi kaldı?  "Pardon ilk çağ  öküzü  burası ne krallık ne de ben köleyim!"
"Öküz mü? Hemde ilk çağ öküzü çok yaratıcı! O zaman düzelteyim hizmetkar? Nasıl oldu mu? Bence cuk diye oturdu. Bu arada laflarına dikkat et hizmetkar cezan katlanıyor. Ben gene uyarımı yapayımda"

"Bir ben ne köle ne hizmetkârım. Sen boş atıp tutmaya devam et. Ha ayrıca bence senin gibi birine öküz lakabı çok yakıştı. Beni oyalama zaten senin yüzünden hayatımda bir beş dakika gitti. Benden uzak matematikçiye yakın ol"  yakınıma geldikçe bendeki öz güven yerle bir olmaktansa daha çok arttı. Bir dakika bunun tam tersi olması gerekirdi? Ama benim gibi birinin asla hiçbir şeyi normal olmadığı gibi bu da normal değildi. "Sevgili hizmetkar benim dediklerimi yapmaz isen sonucuna katlanırsın. Inan ben normal biri değilim. Cezalarım inanılmazdır." Tehditlerini savururken benim sadece onu dinliyor gibi yapmam sadece tımarhanede akıllı gibi rol yapan akıl hastalarına benziyordu.

"Tamam sen hayal dünyanda oynaya dur bende sınıfa gidip ders dinlemek istiyorum."
Ben ve ders dinlemek tamam dünyadaki en saçama şey olabilir ama ben dersi dinleyen biriyim. (Tarih dışında) olmayan havamı alıp sınıfa gittim. Nazlı ne oldu der gibi bakınca "biri öküzlük yapınca hakkını verdim." Sınıf niye bana bikini giymişim gibi bakıyor. Hocanın gelmesi ile susup dersi dinlemiştim. Ders dinlemek anlamaktan bile zor. İki saate bir değişen varlıklar 40 dk boyunca susmadan car car konuşuyor bendeki de kafa be kardeşim. Son saatimiz allahtan edebiyattı. Arifim tarifim bizi son ders boş bırakırdı. Bende o saatte kafa dinleyeceğim için mutluydum. Hoca gene gerçek haytta asla işime yaramayacak bilgileri gereksiz verip gitmişti.

"Alesyaaaa!"

Diye böğürerek içeri giren semayı görünce gözlerimi devirmeden edemedim.

"Sema biz insanlar konuşarak anlaşıyoruz böğürerek değil. Az insan ol"

"Aman be senin için gitmiş yaşlı bunak karı. Ne anlarsın gençlikten ne anlarsın coşkulu yaşamayı. Gıy gıy kitap oku sen. Ancak hayal dünyasından bilmem hangi gereksiz dünyalarda dolaş. Sana bir şey diyim burası dünya a burasıda türkiye oky?"

"Sana bir uçarım sen görürsün kitabıda hayalide. Sus biraz motorun soğusun."
" neyse ne kız koridorda o sarışın meteorcukla ne konuşuyordunuz?" Ağzını büze büze konuşmuyor mu çarpasım geliyor yeminle. " senden  bahsettik." Hiç bozuntuya vermeden "sema harika bir insan dedim. İnanılmaz zeki ve akllı dedim."  Sema dalaga geçtiğimi anlayınca " ruhsuzya valla ağız tadıyla dedi kodu yaptırmıyorsun."  Bunun çenesini çekmektense olayı anlatım semaya. Sema semalığını yapıp abarta abarta konuşmuştu. Benim sinir sistemim tükenmeden konuyu çok fazla uzatamamıştı yoksa ben izin versem üç sezonluk dizi çeker üstüne iki tane roman çıkartırdı.

Biz böyle konuşup giderken zil çoktan çalmış sema gene aranın kısa olması ile söylenmiş ve sınıfı terk etmişti. Tam kafa dinleyeceğim derken hoca derse girmişti. Ders matematik ve benim dersi sevdiğim halde hoca yüzünden cinnet geçireceğim bir dersti. Hoca daha selam vermeden kaçıncı soruda kaldığımızı soruyordu. Yahu otur selam ver gençler dersler nasıl gidiyor de sınıf defterini doldur. Yok illa gıcık işte ama allah var güzel ders anlatıyor. Ben düşüncelerim ile boğuşurken tahtaya soru yazmıştı bile

"Evet gençler şimdi soruyu kim çözmek ister?" Kutsal soruyu sormuştu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sınıfta adeta ölüm sessizliği vardı. Evet Şimdi buyurun cenaze namazına. Bir ton azar çekecekti ama bu gün çekmeye hiç mecalim yoktu o yüzden kalkıp soruyu çözecektim. Elimi kaldırdığımda "kalk alesya çöz bakalım. Ve soruyu çözerken arkadaşlarına anlat." Ben niye anlatıyorum zor kendim anlamışım. Ben çözerken baksın geçirsin defterine. Ben ayağa kalkıp tahtaya gittiğimde
Soruya kısa bir bakış atıp çözmeye başlamıştım. İşlemin yarısında iken

"Alesya taşpınar  bir şey unutmuyor musun?" Bu soru öğretmen değil sarışın aptal çocuktan gelmişti. Semanın tabiri ile meteordan. İstemsizce elimdeki kalemi sıkmıştım. Arkama dönüp "neyi unuttum acaba?" Şerefsiz serefisiz gülüp " sevgili hocamız dedi ki anlatarak çöz. Sende çözüyorsun ama anlatmıyorsun." Adeta gözlerimden ateş çıkacaktı. Ben asla anlatamazdım. Şerefsiz gülümsemesine devam ederken sınıf şaşkındı. Matematikçimiz ise " ah evet özgür doğru söylüyor anlatarak çözmelisin." Bense olanlara adeta ağlayarak bakıyordum.
"Tamam hocam anlatarak çözeceğim." Anlatacağımı bastırarak söylemiştim. Önümdeki soruya dönüp anlatarak çözmüştüm.

Soruyu çözüp yerime oturmuştum. Nazlı ise elini çenesinin altına koymuş hayalere dalmıştı. Allah bilir aklı nerdeydi. Hoca derse devam ederken adının özgür olduğunu öğrendiğim ilk çağ öküzüne sinirle bakarken sadece gülüyordu. Şerefsiz güzel gülme bari. Ben ne diyorum ya semanın huyları hep. Kendime gelmem gerekiyordu. Ona ters bir bakış atıp önüne döndüm.  Yeminle dengem şaştı.

Ders nihayet bittiğinde artık öğlen arasıydı ve benim en sevdiğim araydı. Sema ve rümeysa hemen sınıfa damlamış  bizi direk aşağı indirmişti. Biz sanki at yarışında son beyaz çizgiyi geçemeye çalışan atlar gibi koşmuş ve kantine inmiştik. Sırada az kişi vardı hali ile. Ben ilk sıraya girip kendime bir köfte ekmek söyleyip beklemiştim kızlarda kendi alacaklarını söyleyip köşede bekliyorduk. Biz kendi aramizda sohpet ederken gözüm kapıda takılı kalmıştı. Özgür cool bir şekilde içeri giriş yapıyordu çünkü.

Cool bir şekilde içeri girerken göz göze gelmiştik. Ben ona sinirle bakarken o ise sinir bozucu  bir  şekilde gülümsüyordu. Ama bu gülmenin alt başlığı canına okuyacağım gibiydi. Sorna bana doğru gelip
"Sevgili kölem bana bir tost bide bir çay al" diyip gitti bende salak salak baktım harbi salak salak baktım. Sonra sinirlerim devreye girince "ilk çağ öküzü gel kendin al !" O sırada bizim sipariş verdiğimiz yemekler hazır olmuştu. Biz yemekleri alırken özgür tekrar olduğum tarafa geliyordu.
Sema ve rümeysa resmen şok olmuştu. Benimse  sinirlerim tavan yapmıştı. " Sevgili hizmetkarım sana dediğim şeyleri alacaksın yoksa cezan artar ve inan hiç hoşuna gitmez. "
"Kendini ne zannediyorsun sen? Kimsin sen ya kim!"

"Ben özgür öztürk" herife bak dalga geçiyor.
"Beni kim olduğun ilgilendirmez ne yapacağın umrumda olamaz."
" emin misin son kez uyarıyorum"  bir anda elimdeki ayran alınmış ve başımdan aşağı dökülmüştü. Ben şaşkın şaşkın bakarken ağzımdan çıkan ise " ÖZGÜRRRR!!!!"  Tüm kantin durmuş bize bakıyordu.  Özgür ise beklemek yerine kaçmıştı.  Bende peşinden gitmiştim. Baktım bahçe kapısına gidiyor bende peşine gitmiştim. Koridordan koşarken insalar bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Lan ben bunun hesabını sormazmıyım. "Özgür!!!!!" Adeta çiğırmıştım . Baktım bahçede gülerek beni bekliyor koşarak ona doğru gidiyordum. Sonra bahçe içinde kovaladım ama tutamadım.   En son nefes nefese kalınca bıraktım. O ise hala bakıp gülüyordu lan ben hesabını sormazmyım!

"Seninle sonra görüşürüz özgür sonra!" Sonra kantine geri dönüp rümeysa ile semanın yanlarına gittim. Ikisi konuşacaktı ki "  Tek kelime etmeyin sizden çıkar hıncı. Rümeysa sende yedek kıyafet vardır versene "

"Tamam git yukarda sınıfımda al"  usutumu değiştirmem gerekiyordu. O yüzden hemen yukarı çıkıp kıyafetleri aldım. Ama ne kıyafet şort ve bir kısa kollu bir kazak. Ya bu kız ne zaman insan olcak cok merak ediyorum.  Ordan çıkıp lavaboya girmiştim. Lavaboda  hemen değiştirip çıkmıştım. Şimdi asıl saçlarımı nasil temizleyecektim. Ben sana sormazmıyım bunun hesabını bekle ve gör özgür bey bakalım kim köle kim efendi oluyor.

Bölüm sonu...

UçurumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin