Uyanmama sebep olan güneşin parlak ışığı değildi, aşağıdan gelen sesler uyanmama sebep olmuştu. Saate baktığımda alarmın çalmak üzere olduğunu gördüm, zor bir hafta başlamak üzereydi yatakta kalıp her şeyi biraz daha ertelemeyi düşündüm. Bu gün ben olmadan da başlayabilirdi, otobüse binmek için durağa gitmesemde otobüs bugünde kalkacaktı zaten, uyumaya devam edebilirdim... Alarmın tekrar tekrar çalmasıyla düşüncelerimin arasından zorla çekilip alındım. Pantolonumu ve polarımı giyip kendime bir baktım ve o sırada günlerdir üzerimden çıkarmadığım polarım beni artık daha fazla idare edemeyecekti, onu çıkarıp bordo bir gömlek giydim. Aşağı indiğimde beni uyandıran sesin nereden geldiğini anlamıştım, kardeşim Greg bu sene okula başlamasının üçüncü yılında hala uyum sağlayamamıştı servise genellikle geç kalır ve servisin korna sesinin bizi uyandırmasına sebep olurdu.
Annem her zaman ki gibi kardeşime laf anlatmakla meşguldü ve babam bu sabahta evde yoktu. Tabii ki bu şaşırılacak bir durum değildi. 10 yaşımdayken anneme, babamın neden yalnızca bazı günler eve geldiğini sorduğumda, "sadece biraz yoğun hepsi bu" demişti. Annem, babamdan bahsederken gözlerinde bir ışık belirirdi daha sonra hemen kaybolup yerini dolu mavi gözlere bırakırdı. Kahvaltı etmeye zamanım yoktu felsefe dersine geç kalmıştım bile ama bunu umursamadan evden çıktım. Her zaman okula gitmek için evin aşağısındaki durağa yürürdüm, erken saatlerde burada kimse olmazdı ama bu sabah kocasıyla kavga eden bir bayanda benimle birlikteydi.
Sınıfa girdiğimde Joash heyecanla çevresindekilere bir şeyler anlatmakla meşguldü. Beni görünce yanıma geldi,
"Bugün olanları duysan inanmazsın. Az önce Bayan Wilson tüm sınıfları gezerek bize 3 ay sonra katılacağımız yarışma için iş bölümü yaptığı kağıtları dağıttı. Ve bil bakalım senin görevin ne?"
Uykum daha tam açılmamıştı ama herkesin ortak olarak konuştuğu tek konu buydu. Bana düşen görev acaba neydi? Neymiş diye sordum.
"Sana verilen konu, tanrım bence en sıkıcı olan senin konun.1980 yılından bugüne eser vermiş tüm Fransız yazarların kitapları hakkında bilgiyi sen toplayacaksın."
Aslında sıkıcı değildi ama çoğu insana göre böyle olabilirdi, tabii ki bu konu uykumdan vereceğim saatler demekti.
"Harika, peki en yakın arkadaşım olarak bana bu konu hakkında yardım etmek ister misin?"
"Çok isterdim ama..." cümlesinin gerisi bir sürü mazaretle doluydu, kendim halletmek zorunda kalmıştım.
Son zilde çaldığında karnımın iyice acıktığını farkettim. Hemen bir şeyler yiyip daha sonrada kütüphaneye gitmeye karar verdim. Saat 6'dan sonra caddeler her zaman kalabalık olurdu iş yerlerinden çıkan insanlar, alış veriş yapan insanlar. Herkesin yapacak önemli bir işi vardı. Yemeğimi yedikten sonra kütüphaneye giderken yüzlerce insanın yanından geçip gittim her zaman geçtiğim yollardan geçtim, ama bu kez farklıydı. Omuzlarının üzerinden dökülen hafif kırmızı saçları, küçük yeşil gözleri, elinde tuttuğu kemanı... Kütüphanenin ara sokağında bir kafe de oturuyordu. Yolun ortasında öylece kalmıştım bana çarpan omuzları umursamadım.
Korna sesleriyle kendime geldim. Kütüphaneye girdiğimde o kızı aklımdan hiç çıkaramadım. O kızda bir şeyler vardı, olmalıydı yoksa böyle hissetmemin başka bir açıklaması olamazdı ve dahası bana bakmamıştı bile.
Onu tekrar görebilmeyi umuyordum. Bu düşünceler arasında 2 saat geçmişti araştırmama bugünlük son verip kütüphaneden çıktım. Hava iyice soğumuştu ellerimi ısıtmaya çalışarak karşıya geçtim, kırmızı saçlı kızı gördüğüm yere yaklaştım. Eve dönüş yolunda aklımda sadece o vardı.
Ben Sam ve bu da benim hikayem.