Hava günden güne soğuyordu. Bu soğuğu içimde hissederek montumun fermuarını biraz daha çektim. Ayaklarımın altında ezilen dalların çıkardığı seslerden başka hiçbir ses yoktu. Burası küçük bir kasabaydı ve insanlar fazla sıcak kanlı değildi, özelliklede benim yaşadığım bölgede. Çocuğuyla parka giden birkaç ailden fazlası olmazdı. Tempomu yavaş yavaş arttırarak yürümeye devam ettim.
Onunla karşılaştığımdan beri aklıma gelmemesi için herşeyi yapmıştım. Aslında kafamda kurduğum asla böyle olmamıştı. Ama gerçekler çok kesindi. Sanki bu sessizlikde onu hatırlamam için ortam hazırlıyor gibiydi. Olanlar aklıma geldikçe biraz daha hızladım. Hızlandım. Nefes nefese kalana kadar koşmaya devam ettim. Ne kadar zamandır koştuğumun farkında değildim. Nereye gittiğiminde. Kendimi bir banka bırakıp gözlerimi kapadım, nefes alıp verişimin normal hale gelmesini sabrederek bekledim.
Gözlerimi tekrar açtığımda yüzlerce yıldızın altındaydım. Düşüncelerimin serbest kalmasına izin verdim. Bir anda yıldızlar sanki yer değiştirerek yerini yeşil gözlere bıraktı. Saniyeler içinde olsa bana bakan yeşil gözlere. Sadece bunu düşünmek bile kalbimin daha hızlı atmasına sebep olmuştu. Aklımı kaçırıyordum...
Öylece gitmişti. Neden konuşmamıştı? Onu utandırmışmıydım yada sinirlenmişmiydi? Her şey olabilirdi. Aklımda ona sormak için beklettiğim bir sürü soru vardı. Konuşmak istediğim bir sürü konu... Almayı beklediğim yanıtlar vardı. Adı neydi?
Yağmur çiselemeye başlamıştı, yağmur tanelerinin yüzümün kısımlarını ıslatmasına izin verdim. O an ıslanmaya ihtiyacım olduğunu farkettim.
Kafamın içindekileri başka biriyle paylaşmaya ihtiyacım vardı. Joash'ı aramak için telefonumu çıkardım. Saate baktığımda çoktan 00.45 olmuştu bile. Eğer şimdi ararsam büyük ihtimalle onu uykusundan uyandıracaktım, bu yüzden bana küfür etmesini istemediğimden aramaktan vazgeçip telefonumu tekrar cebime koydum. Anlatacaklarım sabahı beklemek zorunda kalmıştı.
Eve geldiğimde sessizce kapıyı açtım annem ve Greg uyuyor olmalıydı onları uyandırmak istemedim. Montumu çıkarıp askılığa astım, anahtarımıda bir yere bırakıp yavaşça merdivenleri çıkıyordum ki, annem;
"Sam seni merak ettim saat geç oldu. Neredeydin?"
Yanıma biraz daha yaklaştı, gözleri şişmiş gözüküyordu. Sanırım ağlamıştı.
"Biraz yürüyüş yapmak istemiştim zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım, afedersin anne. Senin neyin var, iyi gözükmüyorsun."
Ağladığını farketmiş olmamdan dolayı bir adım geri çekildi.
"İyiyim sadece zor bir gündü bende şimdi yatıyordum."
"İyi geceler anne."
"Sam, seninle ilgilenemediğimin farkındayım ama ben senin annenim son günlerden canının birşeye sıkkın olduğununda farkındayım istersen bunu konuşabiliriz."
Annem bana ilk kez böyle birşey demişti. Aslında ben ilk kez böyle olmuştum. Normalde canım birşeye sıkılsa bile bunu kimse farketmezdi içimde yaşardım ve kafamdan atmam her zaman kolay olurdu.
"Biraz yorgunum hepsi bu, benim için endişelenme."
"Sam. Yarın Greg'in yeni yıl gösteri provası var kilisede şarkı söylecekler. Şey eger sende orada olursan..."
"Olacağım anne, endişelenme."
Greg zor bir çocukluk geçirmişti, kulağında bir işitme cihazı vardı. Arkadaş konusunda pek şanslı değildi. Onun en yakın arkadaşı annem ve ben olmuştuk. Yarın orda olmalıydım, buna ihtiyacı vardı biliyordum. Hemen odama çıkıp üstümü değiştirmeden yatağın içine girdim çok yorgundum ve hemen uyudum.