Sofi dünyanın son gününe uyandığından tamamen habersiz şekilde yatağını terk etti. Penceresinden dışarı baktığında güneşin yoğun, gri bulutların arkasına saklandığını gördü. New York şehrinin gökyüzüne varan binalarına bir süre baktıktan sonra bu manzaranın getirdiği sıradanlıktan baydı. Dün içmiş olduğu uyuşturucudan geriye kalanlara baktı. Sofinin ailesi çok karışık kökenlere sahip bir aileydi. Annesi yarı Şileli yarı da Amerikalıydı, babası yarı Afgan yarı İranlıydı. Annesi ve babasının bir araya gelmesi ve evlilikleri sonucu kendisinin doğması ne kadar düşük bir olasılıksa, dünyanın son umudunun kendisinin olacağını bilseydi herhalde bu olasılık deryasına küfrederdi. Sofi ailesini severdi ancak yaşadığı hayattan tam anlamıyla nefret ederdi. Her gün güne nefretle kusmadan başlamaz, ayna karşısında kendisine yaşattıkları acıların sebebini yine kendisinde bulur ve kendisine sövüp sayardı. Yüreği nefret doluydu, ancak ailesinin yanında bu nefret uçup giderdi. Annesinin şefkatli kolları ve sınırsız sevgisi arasında büyümesine rağmen nefretinin kaynağını bir türlü anlayamamıştı. Babası ailesini geçindirmek için gecesini gündüzüne katar sürekli işinin başında olurdu.
Elleri bu iş yoğunluğu altında paramparça olmuş ve nasırları çok belirgin hale gelmişti. Babası bir maden işçisiydi. Sürekli bu işin ne kadar zor olduğundan dem vuran babası rutin sitemleriyle kahvaltı sofrasına kurulmuş, kendisiyle özdeşleşen koltuğuna yerleşmişti. Ney York Times yazısı göze çarpan gazetesini okuyordu. Annesi kahvaltı sofrasını yılların verdiği ustalıkla, süratle hazırlıyor yaşından beklenmeyecek hareketlilikle oradan oraya koşturuyordu. Bu koşuşturmaya babasının kayıtsızlığı eşlik ediyor ve her günün sabahın da sofinin hayatının kaçınılmaz manzarası tamamlanmış oluyordu. Sofi metro şoförüydü, her gün o karanlık tünellerde metro kullanırken hissettiği depresyon ve nefret duygusu artmaktaydı. Kahvaltısını alelacele yaptı. Annesi biraz daha yemesini ve işine tok gitmesini tembihlese de sofi pek oralı olmadı. Kahvaltısını hızla bitiren sofi annesinin yanağına küçük bir buse kondurdu. Babasına baş hareketiyle hoşça kal derken, babasının oğluna karşı sitemli mırıldanmaları duyuldu. Babası oğlunun kötü alışkanlıklarından haberdardı. Uyuşturuculardan, kendisine olan dayanılmaz nefretten, alkol sorunlarından, pervasız davranışlarından kısaca yaşadıkları her şeyin farkındaydı. Oğlunu seviyordu sevmesine ama verdiği hayat mücadelesi ailesinin ve oğluna duyduğu sevgisinin önüne geçmişti. Oğluna yardımcı olmak istiyor ama bir türlü vakit bulamıyordu. Geceleri çalışan babası gündüzlerini dinlenmekle geçirir, vakit bulabilirse kahvaltısını yapar ve şikâyet etmek için bulduğu her fırsatı asla kaçırmazdı. Sofi ailesiyle yaşadığı apartmanı terk ettiğin de buz gibi esinti onu kucakladı. Paltosunun yakasını kaldırdı ve kaldırımda ağır ama biraz da işine yetişmek isteyen insanların adımlarını takip ederek ritme ayak uydurdu. New York' un kalbi Manhattan caddelerinde bu soğukta yürüdüğü için ne kadar aptal olduğunu düşünmeden edemedi. Ama başka çaresi de yoktu, yol parasını karşılayacak durumda değildi. Yol parasına vereceği parayı yemek parası için öğle molasında atıştırmalık bir şeyler almak için saklamayı tercih ediyordu. Central parkta bulunan bow köprüsünü geçerken, mimarisi yine yeniden onu çok etkilemişti. Köprünün karşısında şatoyu andıran iki kuleli bina bütün görkemiyle yine yeniden karşısındaydı. Köprünün bittiği yerden itibaren içinde hissettiği bütün heyecanı kaybetmiş yeniden çekilmez biri haline gelmişti. Böyle kısacık anlar çok kısa sürüyor, havada patlayan havai fişekler gibi o kısacık anda içini neşeyle dolduruyor sonra o neşe bütünüyle havai fişekler gibi sönüp gidiyordu. Çalıştığı metro istasyonuna sonunda varmış ve metroyu devralmıştı. Şehir turu olağan akışında ilerlerken büyük bir patlama sesiyle aniden irkildi. Ardından tüneli aydınlatan o bembeyaz ışığı gördü. Bu gördüğü son manzaradan önce son düşündüğü resim annesinin ona sevgi dolu gülümsemesi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI MAKİNE
FantasíaTanrı sıkıldı ve galaksileri, evrenleri, gezegenleri terk etti. Yerini alması için bir makine yarattı.