Welcome Me Again

261 18 13
                                    

Duyduğu korna sesi sanki vücudunun kısa süreli bir felç geçirmesine neden oldu, yürümek istediğinde bacakları bir şekilde kilitlenmişti.

İçinden bir ses herşeyin bittiğini kabullenmesini defalarca tekrar ediyordu,

O sese kulak verdiginde gözünün önüne Wooyoung ve san geliverdi. Yokluğunda birbirlerine destek olur ve daha yakınlaşabilirlerdi, belkide bu ölüm onların bir araya gelebilmesi içindi.

Dişlerini sertçe sıktı, onun bütün hayatını işkenceye çeviren ruhsal acıdan sonra çekeceği fiziksel acı onu korkutuyordu.

Arabanın daha da yaklaştığını hissettiğinde, zamanın daha hızlı kayıp gittiğini sezdi ve nefesini tuttu..

Beline sarılmış eller onu hızlıca kendine çekiverdi, kim olduğunun hiçbir önemi yoktu. Seonghwa sıkıca sarıldı ona.

Burnuna dolan koku tanıdıktı fakat girdiği şoktan dolayı umursamamıştı, tanıdık olması bir nebze onu rahatlattı. Gözlerini sertçe yumdu, kafasını sarıldığı kişinin omzuna bastırdı.

Uzun bir süre bu halde bekledi, şuan birine sarılıyor olmak onu daha güvende hissettiriyordu. Karşısındaki her kimse ona hep minnettar kalacaktı.

Kafasını hafifçe kaldırdı, ciddi ve korkmuş bir ifadeyle Wooyoung gözlerinin içine bakıyordu. Kokunun neden bu kadar tanıdık olduğu belli olmuştu, 5 dakika önce ondan koşarak kaçarken şimdi karşısında görmek onu sevindirmişti.

"Wooyoung."

Wooyoung iki eliyle çenesini tuttu ve parmak uçlarıyla yanaklarını okşadı.

Woo : İyi misin, hastaneye gitmek ister misin?

Kafasını hayır anlamında sağa ve sola salladı, karmaşık duyguların içinde yüzerken bir tek bunu düşünüp reddedebilmişti. 

Wooyoung üstündeki ceketi çıkarıp onun üstüne sardı, omuzlarına kollarıyla destek yaparak yürümesine yardım etti.

Seonghwa duygusal bir çöküntünün pençelerindeydi, duygusuz ve nötr bir ifadeyle yürüdüğü kaldırımı izliyordu. Ölmeyi bile becerememişti, böylesine beceriksiz oluşu onu mental açıdan sarsmıştı.

Kafasını kaldırdı ve Wooyoung'a baktı, ilkkez bu kadar hüzünlü ve ciddi görüyordu onu. Çok fazla endişelenmiş olmalı ki arada derin ve sesli nefesler alıyordu.

"Seni çok seviyorum Wooyoung, keşke sadece ikimizin olduğu bir dünya olsaydı."

dedi içinden, onunla vakit geçirmek şu sıra ona iyi gelen tek şeydi. Birliktelerken zor zamanlar geçiriyor olmasına rağmen, yanında oluşunu seviyordu.

Eve girdiklerinde Wooyoung onu direk yatağına oturttu, 

Woo : Yatıp dinlenmelisin.

Dolabından giymesi için rahat bir takım çıkarıp yanına koydu ve odadan çıktı.

Seonghwa takımı giydikten sonra etrafa kısa bir süre göz gezdirdi,  çokça çiçek ve kitaplar vardı. Kitapların bir çoğu ingilizce veya ingilizce ve koreceydi, gözleri fransız balkondaki çiçeklere ilişti. Balkona ilerledi ve solmaya yüz tutmuş güllere baktı, tıpkı Wooyoung'ın onu bırakması gibi dikenli saplarını terk ediyorlardı.

İçlerinden birine dokundu, eğildi ve kokladı. Burnunu gıdıklayıp onu heyecanlandıran kokuyla birebirdi neredeyse, 

Woo : Çok güzeller değil mi?

Seonghwa doğrulup onun olduğu tarafa döndü,

Hwa : Öyleler.

Woo : İlk açtıklarında odamın tamamı onların kokularıyla dolardı, şimdiyse solmak üzereler.

Hwa : Yeniden açacaklardır.

Ellerini güllerden çekti ve yatağın ucuna geri oturdu. Günün verdiği yorgunlukla kafasını kaldıramaz haldeydi, dirseklerini dizlerine koyup, kafasını eğerek alnını tuttu.

Yorgunluğu içine de çöküyordu, parmaklarını ileri geri saçlarında gezdirdi. Uzun süredir beynini delen baş ağrısına çoktan alışmıştı, dişlerini sertçe sıkıp geçmesini bekledi.

Wooyoung dizlerinin önüne oturdu ve ilaç uzattı,

Woo : Hastaneye gitmeyi kabul etmeliydin.

Seonghwa hızlı bir hamleyle ilacı ağzına attı,

Hwa : Unutuyorsun sanırım, ben zaten bir doktorum.

Woo :Haklısın, dinlenmeni söylememe de gerek yok sanırım.

Wooyoung dudaklarını yarım kıvırarak gülümsedi, hala deliler gibi endişeliydi. 

Woo : Burda tek başına uzan ben salondaki kanepe de uyuyacağım, birşey olursa seslen lütfen.

Wooyoung odadan çıkmak üzere ayaklandığında, Seonghwa onu kolundan çekti ve kucağına oturtup kollarını beline doladı.

Hwa : Peki ya kalmanı istesem.

Wooyoung ona gülümsedi, yüzünü ellerinin arasına aldı. Tek istediği biraz rahatlayıp dinlenmesiydi, iyi olduğu zamansa gitmesine izin vermeyecek ve onunla uzun zaman birlikte olacaktı.

Hwa : Wooyoung.

dedi soğuk bir sesle, Wooyoung onu dinlemek üzere bakışlarını ciddileştirdi.

Hwa : Beni seviyor musun?

Bunu soruyor olması onu çok seviyor olmasına rağmen içinde birikmiş umutsuzluğu açığa çıkarmıştı, bunu anlamak için soruyu sorarken gözlerinin içine bakmak yetiyordu ve Wooyoung gayet iyi anlamıştı.

Woo : Neden böyle birşey sordun.

Hwa : Bilmem.

Wooyoung iyice yaklaştı, boynuna kollarını doladı.

Woo : Seni düşünmeden 1 saniye geçiremiyorum yani.. seni seviyor olabilirim.

Alnını alnına yasladığında Seonghwa yavaşça gözlerini yumdu. 

Onu cidden seviyordu; ondan hoşlandığı için böyle sevimli bir şekilde teslim oluşunu, kızgın olduğunda bile reddedemeyişini seviyordu.

Yüzüne baktı küçük ve yuvarlaktı, saçları kafası hafif geri yatık olduğundan  geriye düşmüş yüzünün neredeyse tamamını gösteriyordu. Yanağına uzandı ve öper halde durdu bir süre, çekilirken gözleri hafif morarmış dudaklarına kaydı. Onları ısırıyor olduğunu farketti, 

Woo : Hyung.

Dudaklarına yaklaştı ve nefesini verdi.

Woo : Neden bu kadar güzelsin?

Seonghwa yüzüne yaklaştığından beri kendini tutuyordu, anlık bir hamleyle onu yatağa yatırdı. Beline sarıldı ve daha fazla zaman kaybetmeden dudaklarını dudaklarıyla buluşturdu.

Her öpüşünde ve vücuduna dokunuşunda, içindeki özlemi daha derin hissediyordu. Bir süreliğine dudaklarından ayrıldı ve gözlerine baktı,

Hwa : Neden bu kadar özledim ki seni?

Kısa bir göz temasından sonra dudaklarıyla yeniden buluştu, içindeki bütün kötü duygulardan uzaktı çünkü Wooyoung'ın gül kokulu tenine yakındı. 

"Kime gidersen git, ama lütfen benden başkasını sevme."










































SWEET POISON || WOOSANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin