So Goodbye

259 20 1
                                    

Seonghwa gerçekten kırılmıştı, Wooyoung kısa bir sürede onun içine ölçülemez derece de ağır umutlar bırakmıştı.
Onun bu kadar zarar görmesine neden olmasına rağmen, Seonghwa onu gördüğünde özlediğini hissetti. Ona beslediği bu derin duygular gittikçe içinde büyümeye devam ediyordu buna rağmen ona söylemeyi tereddüt etmeden reddetti, görmezden geldi ve evin kapısını açmak için anahtarı çıkardı.

Woo : Seonghwa hyung.

Birde çaresiz gibi  seslenişi yok muydu, Seonghwa daha neler yapacağını bilmiyordu ve önemlisi ona ne kadar direnebilirdi emin değildi.

Wooyoung kendini kapının önüne attı, görmezden gelmesine izin vermiyordu. Seonghwa arka kapıyı denemek üzere Woo'yu orada bırakıp uzaklaştı, oysa peşinden koşmaya devam etti.

Seonghwa tuhaf hissediyordu, kendisine dokunduğu an sakin kalmamaktan korkuyordu ne kadar becerebilirse o kadar kaçacaktı konuşmaktan ve göz göze gelmekten.

Wooyoung onu kolundan sertçe çekiştirip duruyordu, Seonghwa o ruh halinin verdiği umursamazlıkla kolunu hızlıca geri çektiğinde Wooyoung bir kenara savruldu.

Seonghwa bakmak istemedi, fakat kendini çok zor tutuyordu. Kırgın olsa da ona zarar vermek isteyeceği en son şeydi, ona döndüğünde zorlanarak kalktığını gördü.

Kalkmasına yardımcı olmak için kollarından tutarken,

Woo : korkaksın.

Tam o an Seonghwa'nın bir damla bile sabrı kalmamıştı, omuzlarını tutarak kapının yanındaki duvara yasladı. Bir eliyle boynunu tutarken diğer eliyle belini tuttu ve onu kendine çekti.

Woo'nun yüzü hafif kalkık olduğu için boynunun tamamı açıktı, Seonghwa boynunun bitimi ve omzunun başlangıcı olan köşeye sokuldu ve kokladı.

Yakın zamanda sürünse de huzur dolduğu bir gül bahçesinin alevler içinde yandığı gözünün önüne geldi. Woo'nun ceketini avucunun içine doladı ve çekiştirdi, vücudunda bir zehirin dolaştığını hissediyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı, ona öyle yakındı ki öpmek için çok bir hamleye girmesine gerek yoktu.

Wooyoung korkuyordu, bütün vücudun titrediğinin farkındaydı. İçinden bir an önce uzaklaşması için dua etse de bunun tam tersini istediğinin farkındaydı.

Seonghwa, onun boynunda olan elinden destek alarak yüzünü kendine daha çok yaklaştırdı. Gözleri kapalıydı ve derin nefesler alırken vücudu aşağı yukarı hareket ediyordu. bu hali cidden mükemmeldi, savunmasızdı ve bu Seonghwa'nın cidden hoşuna gidiyordu.

Yine de amacı onu öpmek değildi, kafasını yeyip bitiren şeylerden biriydi geçen sefer en ufak bir kaçma girişiminde bulunmamışken, bu sefer kaçmak isteyip istemeyeceği. Onu sert bir şekilde duvara yaslamış olsa da şuan onu sıkıştıramamıştı, istese kolayca gidebilirdi ve Seonghwa'da laf etmezdi. Fakat aynıydı gitmek istemediği apaçık ortadaydı, değişen birşey yoktu.

Korkak değildi bunu biliyordu, asıl korkak tam önünde, kollarında titreyen Wooyoung'dı. Ne çok hızlı ne çok yavaş anlık bir şekilde vücudunu  ondan çekti. 

Wooyoung gözlerini açtı ona hiç dokunmadan ayrılması onu şaşırtmıştı, gözleri onun gözlerini aradı daha sebebini düşünmeden ondan özür dilemek istedi, gözleriyle bunu dillendirmek istedi. Ona baktı fakat gözleriyle buluşamadı, görebildiği tek şey üzgün olduğuydu sebebi kendisiydi biliyordu. Şuan bu duruma tersine çevirmek için yapabileceği pek birşey yoktu ve bu gerçek onu bin parçaya bölmekten beter ediyordu.

Buraya gelirken ne düşünmüştü onu bile bilmiyordu, sadece gelmek istemişti. Ayakları bir şekilde onu buraya getirmişti, bunu tartışacak zaman değildi, tekrardan bir arap saçının içine düşmüştü, bunu yine nasıl çözeceği hakkında bir fikri yoktu.

SWEET POISON || WOOSANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin