"Hyung, bir çıkamadın tuvaletten, hadi... kasa boş kaldı."San'ın seslenmesiyle Seonghwa elindeki fotoğrafı hızlıca önlüğünün altındaki pantolonun cebine sıkıştırıp kızarmış gözlerine aynada son bir kez bakmıştı. San neyseki bu konuda üstüne gelmiyordu, eğer gelseydi gerçekten daha kötü şeyler olabilirdi. Özellikle böyle bir günde çalışmak canını yakıyordu çünkü.
Derince bir nefes alıp yaka kartını düzeltti. Sonra da banyodan çıkıp sırada bekleyen müşterilerden sırayla hafifçe eğilerek özür diledi. Kasanın başına geldiğinde bir kaç tuşa basarak kasayı açtı.
"Hoş geldiniz, ne istersiniz?"
"Bir tane americano alabilir miyim lütfen? Büyük boy olsun."
Seonghwa duyduğu sesle başını kaldırıp sesin sahibine baktı. Hafifçe gülümseyerek selam verdiği sırada karşısındaki adamın şaşkın yüzüyle karşılaşmıştı. Sormasına izin vermeden adam boğazını temizlemişti, ona hafif bir gülümseme vermişti.
Kenardaki bardaklardan birine uzanıp siparişi yazdı.
"Yumuşak içimli olmasını ister misiniz?" bakışlarını bardaktan kaldırıp karşısındaki adama sormuştu.
"Hayır teşekkürler."
Adam hafif bir gülümsemeyle sorusunu cevaplandıktan sonra son sorusunu sormak üzere dudaklarını araladı. "İsminiz?"
"Hongjoong."
Başıyla hafifçe onayladıktan sonra bardağı hızlıca tezgaha bıraktı. Zaten bardağın üzerinde yazdığı için bir şey demesine gerek yoktu. Yüzüne oturttuğu hafif gülümsemeyle gerekli tutarı girdi.
"Nakit? Kredi kartı?"
"Kredi kartı olacak."
Hongjoong mahçup bir gülümsemeyle kredi kartını uzattı. Seonghwa kredi kartını pos makinesine sokarken çoktan soyismini aklına kazımıştı karşısındaki adamın. Yüzündeki o şaşkınlık, sorgulamasına sebep oluyordu. Kendi düşüncelerine gülümserken pos cihazını şifreyi girmesi için özel olan müşterisine uzatmıştı. Hongjoong hızlıca şifreyi ince parmaklarıyla girmişti. İşlem bittiğinde gülümsedi Seonghwa.
"Afiyet olsun."
Kasadaki sırayı bitirdiğinde içeri biri gelecek gibi durmadığından telefonu çıkarıp tuşlamıştı. Bilindik numara çalarken eliyle ritim tutuyordu. İki senedir unutmamıştı ve bu onu o kadar korkutuyordu ki. İçindeki kötü hisse engel olamazken boğazını temizledi hafifçe. Açılan telefonla hızlıca konuşmaya başladı.
"Wooyoung-ah bugün San ile vardiya yapmak ister misin?"
Uykulu gelen bir mırıltı duyduğunda ellerini alnına koymuştu.
"Wooyoung-ah! Daha uyuyor musun? Saat kaç oldu." kaşları hafifçe çatılırken elini sinirli bir ebeveyn gibi beline yerleştirmişti.
"Hyung... bugün izin günüm... ne diye istiyorsun bunu benden?" Wooyoung uykulu sesiyle konuştuğu sırada derince iç çekmişti Seonghwa.
"Çocuk neredeyse tek başına çalışıyor. Hem,"
etrafa bakındı kısa süreliğine. "işine de gelir. Çabuk ol hadi."
Seonghwa telefonu kapadıktan sonra yine kasaya geçmişti. Bu sırada bakışları laptopunu açmış ve kulaklığını takmış olan Hongjoong'u izliyordu.Kim Hongjoong... sesi çok eski zamanları hatırlatan bir adamdı. Hatırlamadığı halde, sanki bir laf dilinin ucundaymış gibi hissettiriyordu ona. Sanki biraz daha dinlese, biraz daha görse gözlerini her şey aydınlığa kavuşacak, 22 yıllık zavallı hayatındaki her şeyi tek tek hatırlayacak gibi hissediyordu. Sanki eksik olan tek şey oydu... ama baktığı fotoğrafta yoktu.
Derince bir nefes alıp bakışlarını çekti ondan, önüne döndükten sonra gülümseyerek siparişleri almaya devam etti.Wooyoung dağılmış saçlarıyla kapıdan girmesiyle Seonghwa daha fazla beklemeyerek önlüğünü hızlıca çıkarmıştı. O sırada bunu gören San söylene söylene tezgahı silmeye başlamıştı.
"Hyung sırf utanayım diye yapıyorsun değil mi? Ayıp ama gerçekten."
Seonghwa hafif bir kıkırtıyla San'ın omzunu patpatlamıştı.
"Utanan sen değilsin o, Sannie~." Seonghwa kıkırdayarak yanından ayrıldıktan sonra arka taraftaki giyinme odasına girip üzerine montunu giydi. Hızlıca çıkışa ilerlerken kasanın arkasındaki arkadaşlarına el sallamıştı. Yüzüdeki gülümseme dükkandan çıktığı gibi sönerken her gün cebine sokuşturmaktan buruşmuş olan fotoğrafı ellerinin arasına almıştı yeniden.Unutmak, insalara verilmiş bir lütuftu elbet. Ama... hiçbir şey hatırlamamak, hatırladığını da asla kestiremediği bir anda bir daha gelmeyecek bir şekilde kaybetmek... tecrübe, arkadaşlık, ilişki... Seonghwa hiç birine sahip olamamıştı ki. İlerde çocuklarına anlatacağı bir hikayesi olmayacaktı. Arkadaşlarıyla lisede yaşadığı çılgın anıları konuşamayacaktı. Bir şeyleri deftere not düşmekle, hafif silinmiş kahkahalar dolu anılar aynı şey değildi ki. Sadece mutluluk değil; hüzün, hatalar, yanlışlar, dost kazıkları aldatan sevgililer. En uzun üç yıl sürecek bir arkadaş ilişkisi nereye götürürdü ki...
Az ilerideki banka vardığında geçip oturmuştu yavaşça. Gözlerinden yaşlar yavaş yavaş akarken dudaklarını birbirine bastırmıştı hıçkırmamak için. Görüşü iyice bulanıklaşırken gözlerini kapamıştı yavaşça. O sırada yanından gelen sesle başını kaldırmıştı. Hongjoong yavaşça banka yerleşmiş ve bilgisayar çantasını bırakmıştı kenara.
Seonghwa bakışlarını ona çevirdi yavaşça. Onu burda görmeyi hiç beklememişti. Ama şimdi, gözlerine hafif bir gülümsemeyle bakıyordu. Seonghwa'nın konuşmasına izin vermeden konuşmaya başlamıştı.
"Dükkandan yeni çıktım. Seni burda görünce... yanına geleyim dedim. Ağlıyorsun."Seonghwa hızlıca yüzüne hafif bir gülümseme kondururken hızlı hızlı yanaklarını sildi. Samimiyetsiz bir gülüş koyverirken elindeki fotoğrafı nereye koyacağını bilemeyerek cebine tıkıştırmıştı yine.
"Yok... hayır hayır. Önemli bir şey değil. Zaten-"
"Senin başına geldiyse önemlidir." dediğinin farkına varan Hongjoong hızlıca boğazını temizledi. "Böyle güler yüzlü birisinin canı sıkılsın istemem."
Seonghwa içten bir gülümseme sunarken başıyla onaylamıştı. Sesini dinlemek onu bu garip hissiyata sokuyordu. Dilinin ucundaydı... ama aklına asla gelmeyecek gibiydi de.
"Sizi de mutsuz etmek istemem. Boş verin. Böylesi daha iyi."
Titreyen sesi Hongjoong'un kalbini burkmuştu. Eli yanağına gitmek istemiş, ama gidememişti. Yüzündeki endişeli ifade Seonghwa'yı üzmüştü. Hafifçe dudaklarını birbirine bastırıp şefkatli bir ifadeyle bakmıştı ona.
"Merak etme... iyiyim ben. Endişelenme bu kadar. Zaten... bu halim çok uzun sürmeyecek. Yine yok edeceğim kendimi."Eveeeet, gördüğünüz gibi aşırı spoilerlı bölüm. Tam delirmelik. Az olan Ateez ficlerine bir tane angst eklemesek olmazdı değil mi? deadlyarea
'nın özel isteği üzerine çok da angst eklemek istemiyorum ama işte ne yaparsın... ben de angst olmadan yazamıyorum. Ama... ama angst okumayı sevmiyorsanız sorun değil, arada acı tatlı kendini belli edecek. Sonra üç bölüm yok olacak bir angst tipi elimdeki. Umarım kurgu hoşunuza gitmiştir. Kafanızdaki soru işaretlerini cevaplamaya çalışacağım, ileriki bölümlerde.
Umarım hoşunuza gitmiştir. İyi okumalaar.
(One shot olacağını söyleyip sabredemememde umarım sorun yoktur.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Last Americano • Seongjoong
Fanfiction"Bu alacağım son kahve Seonghwa, bir daha seni görmeyeceğim. Elbet beni bir gün yeniden unutacaksın." not ellerinin arasından kayıp düşmüştü.