Ertesi gün Seonghwa sabah vardiyasına ağlamaktan şişmiş ve gördüğü kabuslardan dolayı, uykusuzluktan morarmış gözleriyle gitmişti. Burnu hala kırmızıyken içeri bakışları yere eğik bir şekilde girdi ve ışıkları yaktı. Wooyoung büyük ihtimal uyuyakalmıştı. Zaten bir gün sabah vardiyası vardı, ona da hep geç kalıyordu.Yine de bu sefer Seonghwa'nın işine gelmişti. En azından tuvalete gidip bu acınası halini kapatacak vakti olacaktı. Montunu kenardaki askılığa asıp tuvaletin olduğu koridora ilerledi. Çantasından çıkardığı bir kaç makyaj malzemesiyle berbat gözüken gözlerini daha normal ve insani bir hale soktu. Tuvaletten çıktı, "staff only" yazan kapıdan içeri girip yakasında ismi yazılı olan önlüğü çıkardı. Üzerine geçirdikten sonra arkasındaki ipleri bağladı ve montunun cebindeki çalışma kartıyla giriş yapmak için tezgahın arkasına ilerleyip sistemi açtı. Kartını okuttuktan sonra etrafa bakındı. Canı tezgahı temizleyip kafasını dağıtmak istediyse de tezgah tertemizdi.
Tükendiğini hissediyordu, ağlayacak gücü de kalmamıştı. İç çekerek cam kapının ardından dışarıdaki hafif atıştıran yağmuru izlemeye başladı. Bu onu ister istemez kendi düşüncelerinde kaybolmaya iteliyordu, bunu yaparak tekrar ağlamak, tekrar tekrar kendi yaptığı yanlışları düşünerek üzülmek istemiyordu artık. Ne kadar hakettiğini düşünüyorsa da kaçmak daha kolay geliyordu. Titrek bir nefes çektiği sırada kapı çarparak açılmış, içeriye saçları ıslanmış bir Wooyoung girmişti. Seonghwa'nın ona kızacağını düşünerek hızlı hızlı,
"Hyung çok özür dilerim, gerçekten, yemin ederim alarm kurmuştum. Niye çalmadı bilmiyorum. Bugün ben tezgahı alırım söz." diye nefes nefese yalvardı.
Seonghwa Wooyoung'u üzmeye dayanamazdı. O yüzden hafif bir kıkırtı bırakıp gülümsedi.
"Sorun değil, ben de geç geldim. Tezgahı ben alırım."
Yavaş hareketlerle ayağa kalkıp tezgahın arkasına geçti. Wooyoung içeri ilerlerken arkasından seslendi.
"Dün kim temizledi tezgahı?"
"Sannie,"
Wooyoung bir süre duraksadığında içeriden bir şeylerin devrilme sesi gelmişti.
"başka kim olacak? Ben yapmam bilirsin." dedikten sonra hafifçe kıkırdamıştı. "Hatta şey bile dedi, 'Sabah Seoghwa hyung çok iyi olmayacak gibi bir his var içimde, bari burayı temiz bırakalım.' ama gayet neşeli gözüktün gözüme. Gerçi... senin yüzünden bir şey anlamak pek mümkün değil."
Boynuna astığı önlüğünü arkadan bağlaması için Seonghwa'ya arkasını döndüğü sırada konuşmayı bırakmıştı. Seonghwa hızlı hareketlerle önlüğü bağladığı sırada aklına üşüşen düşünceleri bir kenara itip tamamen umursamaz bir ses tonuyla konuştu.
"İyiyim, niye iyi olmayayım yahu?"
Wooyoung bir şey diyecekmiş gibi derin bir nefes aldıysa da yüzünü Seonghwa'ya döndükten sonra bir şey demedi. Ağız aramak konusunda pek iyi olmadığı anlaşılıyordu ve hayatı boyunca her şey için yalan söylemiş olan Seonghwa için bu küçük yalanları söylemek zor değildi.
"Kasaya geçiyorum o zaman."
Seonghwa başıyla onayladı.
"Bir daha ki sefere kartını burada bırak geldiğimde seninkini de okutayım." başını kaldırıp Wooyoung'a baktığında yüzündeki şaşkın ifadeye kıkırdadı.
"Sorun olmaz bana, zaten çok geç de kalmadın.""Teşekkür ederim, hyung. Senden beklemezdim bunu. Menajerden sürekli azar işitiyorum." hafif dudakları büzülürken söylemişti.
"Merak etme... yemezsin artık." hafifçe gülümseyerek gözlerine baktı Seonghwa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Last Americano • Seongjoong
Fanfiction"Bu alacağım son kahve Seonghwa, bir daha seni görmeyeceğim. Elbet beni bir gün yeniden unutacaksın." not ellerinin arasından kayıp düşmüştü.