Jimin adliyenin önünde kravatını güzelce sıktıktan, takım elbisesinin kol ağızlarını düzelttikten sonra içeri girdi. Bu kolunda cübbesi, elindeyse deri evrak çantası vardı. Hızlı adımlarla yürüyor, klasik ayakkabılarının zeminde çıkardığı tok sesinin her şeyi çözebileceğinden emin gibi duruşma salonuna doğru ilerliyordu. Koridorda aynı onun gibi son derece resmi giyinmiş olan Kang Da Eun ile karşılaştı. Kadınla selamlaştılar ve köşedeki koltuklarda duruşma saatini beklemek üzere dinlendiler.
Jimin Kang Da Eun'la dün görüşmüş, yazılı beyanını bildirmiş, eğer yetkililer de bir beis görmezlerse evlat edinme işlemlerine başlamak istediğini söylemişti. Kang Da Eun bir de Moonah'nın kendisiyle konuşunca emin olmuştu bu işi güzelce çözümleyeceklerine. Jimin'in bekar olması biraz sıkıntı çıkarabilirdi ama, hallederlerdi.
Kısa bir sessizlikten sonra Jimin kadına gülümsedi. "Na Sae Min'in yazılı beyanı var. Çocuğu kendi isteğiyle reddediyor. Endişelenmeyin, kısa sürecek."
Kadın gergince gülümsedi. "Nereden anladınız? Orada bulunacak olmak beni geriyor."
Jimin kadının ellerini işaret etti. "Ellerinizle çok fazla oynuyorsunuz Bayan Kang."
Kadın manidar biçimde gülümseyip saatine bir göz attı.
Jimin o sırada Moonah'nın biyolojik annesi Na Sae Min'in önünden kelepçeyle, kolunda iki gardiyanla götürüldüğünü gördü. Kadın o kadar ifadesiz ve ilgisizdi ki, gören de hiç tanımadığı insanların duruşmasını izleyecek sanırdı.
Hayır. Bu da doğru bir tanım değil. Jimin her gün duruşma salonlarında binlerce hikayeyle karşılaşıyor, sayısız hayata konuk oluyordu. Bazıları insanı öylesine üzüyordu ki Jimin hakimin kararı açıklaması ya da bir sonraki duruşmanın tarihini açıklayıp bitirmesi için dakikaları sayıyordu. Başka bir hayat da olsa hissedebiliyordu bir insan. Bu kadın, ondan da yoksundu.
Jimin yanında oturan Sosyal Hizmet Görevlisinin aksine rahattı. Burası onun alanı, onun çöplüğüydü. Şimdiye kadar hiç başarısız da olmamıştı.
_______________________________
"Hey hey! Hemen sevinme bakalım."
Moonah yerinde zıplıyordu. Sonra zıplamakla yetinemeyip, Jimin'in boynuna atladı. Jimin kızın, hiç de alıştık olmadığı bu coşkusuna kahkahalar atarken bir yandan da saçlarını okşadı.
"Eğer yetkililer beni senin baban olmaya uygun bulurlarsa artık bir aile olabiliriz. Sen benim minik kızım olacaksın."
Moonah Jimin'in yanaklarını sıkıp iki yana çekerken başını iki yana salladı. "Onlara gerek yok ki, ben söylerim onlara. Benim tek bir babam var, o da bu adam derim."
"Bana bak bacaksız çocuk, böyle şeyler söyleyip beni ağlatırsan karışmam, ona göre!"
Moonah bir kahkaha attı. Jimin kızın hiç görmediği bu yönünü şaşkınlıkla izliyordu. Şaşırmıştı, bu neşesi onu mutlu ediyordu. Aslında olanlar çok doğaldı. Nihayetinde Moonah da bir çocuktu, sevgi ve ilgiyle çabucak iyileşip neşe saçmaya başlamıştı bile.
Jimin cebinden çıkardığı jelibon poşetini kıza verdi. "Al bakalım. Bunu sana aldım gelirken. Ve de favorin." Evrak çantasından çilekli süt çıkarıp sehpanın üstüne bıraktı.
"Şimdi minik bebeğim, ben duş almaya gidiyorum. Ben gelene kadar kitaplarına bakabilir ya da oyuncaklarınla oynayabilirsin. Kapıyı kimseye açma, hemen çıkacağım.
Jimin hızlı bir duş aldıktan sonra giyindi, saçlarını taradı ve omzundaki havluyla saçlarını kurutmaya çabalayarak salona girdiğinde kızı salon sehpasının üstünde uzanmış buldu. Gördüğü şey çok komikti, gülmesine engel olamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh!Baby Series: Baby Angel ✔
FanficJimin'in amacı bu çocuğa kalıcı bir yuva olmak değildi. Ama annesi, Sosyal Hizmetler, bu çarpık toplum, bu küçücük kıza çocukluğunu borçluydu. Jimin'in amacı çocuğun güzel bir aileye sahip olması için aracı olmaktı. Bunu yapabilirdi, en azından bunu...