GİRİŞ.

858 258 741
                                    

Birkaç adım var uçurma, ilerleyiş zorunlu ve öleceğim tarihi görebiliyor gözlerim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birkaç adım var uçurma, ilerleyiş zorunlu ve öleceğim tarihi görebiliyor gözlerim. Acımasız ellerin altında çürüyüp gidiyorum, gülümsemem belki de en büyük silahım.

Henüz açmış birkaç yaprak sakin rüzgarda savruldu, hayatları umutlarından ibaret olan kelebek diyarının halkı yeşiliyle ormanın her yanını boyamış yaprakları gülümseyerek izlese de sert geçecek bir kışın habercisiydi erkenden yüzünü göstermiş bahar. Karınları aç değilmişçesine mutlulukla günün sonunu getirirken halk, sarayın refahına sırtını dayamış kraliyet ailesi israfın akşam yemeği hazırlığındaydı. Asla tadına bile bakamayacakları yemekleri hazırlıyor, kullanamayacakları kristal bardakları masaya özenle diziyordu hizmetliler.

Sarayın etrafında, baharın gelişi adına yapılacak şenliğin hazırlığı için dört dönen kelebeklerin rengarenk kanatlarını izledim. Özgürce uçmalarını izlemek beni her daim kıskandırırdı. Henüz birkaç dakika yürümüştüm ki basan yorgunlukla oturacak yer aradım. Nefesimin hızlandığı anlaşımasın diye yavaşça nefesimi tutup etrafa bakındım. Bu beni daha çok yorsa da halimi belli etmem zararıma olacaktı.

Her ne kadar uzun uzadıya yeşil çimenlerin arasına kendimi bırakmak istesem de arkamda, beni takip eden Hanım Seli'nin kızacağını bildiğimden; en yakın çiçeğe, olabildiğince sakin davranmaya çalışarak ilerledim. Koza dönemimin yaklaştığını anlamamaları için ne halde olduğumu gizliyordum. Zira anlar anlamaz beni hemen yatırırlardı.

Yüzü güneşe dönük asya lalesi benim yaklaştığımı hissedince hareketlendi ve yapraklarını açıp oturabilmem için yer sundu bana. Yeni yeni ürettiği polenleri havalanıp etrafa yayılınca gülümsedim ve geniş yapraklarından birinin köşesine nazikçe oturdum. Polenleri seven iç güdülerimle, sağ omzumda tek başına duran kanadım minik minik hareketlenmişti.

Çiçeklere her daim aşıktım, bitkiler hayatımdı ve onların da beni sevdiğini hissedebiliyordum. Konuşmak için doğru kelimeleri olmasa da ne demek istediklerini duygularından anlayabiliyordum. Zaten bir çiçek kelebeği olduğum, ilk kozadan sonra bedenimde ortaya çıkan barkodla ortaya çıkmıştı. Barkod; her kelebeğin ilk kozasının ardından, yeteneklerinin ne olduğunun anlaşılmasını sağlayan ve hayatında atacağı adımlar için ona yol gösteren işarete deniyordu. Vücudumun belli bölgelerinde rengarenk çiçek ve yaprak desenleri bitkilerle aramdaki bağın simgesiydi. Her güneşe çıktığımda sıcacık olur ve peri tozu gibi parlarlardı. Sanırım hayatımda şanslı olduğum tek konuydu çiçekler.

Çiçeğimin yapraklarını okşadım ve henüz kış uykusundan uyandığından hafif mahmur ruh haline gülümsedim. Ben gitmeden önce, kış uykusundan uyanamayacaklar diye çok korkmuşlardı, gitmek istemiyordum. Ben de onlar utanmadan gideceğimden korkmuştum doğrusu.

Derin bir nefes aldım ve oradan oraya uçan saray halkının kanatlarını izledim bir süre. Saçları rüzgarda dalgalanırken sanki özgürlük tamamen onlarınmış gibi gelirdi. Ve bende o özgürlüğün zerresi bile yoktu. Bir gün onlar gibi olacak mıydım yoksa herkesin sabırsızlıkla beklediği ölümümle mi yüzleşecektim bilemiyordum. Yapayalnız kanadıma göz attım. Tek bir umudum kalmıştı diğerinin de çıkabilmesi için, yanlızca bir şansım. O kadar korkuyordum ki bu şansımın da diğerleri gibi boş geçmesinden, kozamı uzatıp duruyordum.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin