"Yüzbaşı Gökhan Öztürk?"
"Evet benim."
"Sizi Çetin Albay çağırıyor komutanım."
"Tamam asker hemen geliyorum." dedim ve önümde tek sıra halinde duran 4 askere bakıp.
"SİZİNLE SONRA GÖRÜŞECEZ!" diye bağırdım.
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!" diye gelen cevapla çıkmaları için komut verdim ve bende beni çağıran askerle Çetin komutanın yanına gittim.
"Burada komutanım"
"Tamam asker sen işine dön." dedim ve kapıya üç kez tıkladım. İçeriden gelen komutla odaya girdim ve
"KIDEMLİ YÜZBAŞI GÖKHAN ÖZTÜRK EMREDİN KOMUTANIM!" diye bağırarak tekmil verdim.
"Rahat Gökhan rahat." dedi Çetin Albay. Bir şeye üzülmüş gibiydi.
"Komutanım bir sorun mu var?" diye sordum.
"Otur Gökhan." dedi Çetin Albay. Lafını ikiletmeden hemen sol taraftaki koltuğa oturdum.
"Bak Gökhan..." diye söze başladı Çetin Albay. Sanırım söyleyeceği şey üzücü bir şeydi ve ben bu üzücü şey bana olmuş gibime geliyordu.
"N'oldu komutanım?" diye sordum.
"Gökhan hani senin sevmediğini Yarbay Semih Şahin varya." bu adı duyar duymaz sinirden kıp kırmızı olmuştum.
"Evet Komutanım." dedim sakin kalmaya çalışarak.
"İşte o seni askeri mahkemeye vermiş."
"NE!" diye bağırdım ve ayağa kalktım.
"Üzgünüm evlat ama mahkeme sonucu belirlenene kadar görevden uzaklaştırıldın." dedi Çetin albay.
"H...hayır komutanım şaka... Şaka yapıyorsunuz."
"Hayır evlat. Şaka yapmıyorum. Üzgünüm. Merak etme elimden geleni yapıcam. Şimdi çık biraz dinlenmene bak. Ben seni gelişmelerden haberdar ederim." dedi. Resmen dünyam başıma yıkılmıştı.
" Emredersiniz komutanım" dedim kısık bir sesle. Abime bir söz vermiştim ama o sözü şuan için tutamıyordum.
"N'oldu komutanım." dedi yanıma gelen Mert üstteğmen. Bu arada kendisi benim timide keskin nişancıdır.
"Durumlar kötü Mert. Vatan haini olan Yarbay varya."
"Evet komutanım."
"Hah! İşte o it beni askeri mahkemeye vermiş. Çetin Albay'da mahkeme karar verene kadar beni görevden aldı." dedim. Bunu der demez Mert'in yüzü düştü. Hatta gözleri bile doldu.
"Şerefsiz herif" dedi sadece.
"Bak Mert sakın bir çılgınlık yapma tamam mı?"
"Tamam komutanım." dedi isteksizce.
"Ben dönene kadar emir komuta sende olacaktır. Time sahip çık. Ve en önemlisi sakın benim için kendinizi yakmayın."
"Ama komuta..."
"AMASI FALAN YOK MERT, DENİ DİNLE DEDİM! BU BİR EMİRDİR!" diye bağırdım. Ben bağırınca kendine gelmiş gibi.
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM" diye bağırdı oda.
"Komutanım. Mert. N'oluyor burada?" diye sordu Kerem astsubay.
"Komutanı görevden uzaklaştırmışlar." dedi Mert
"NE!" diye bağırdı Kerem.
"Komutanım bu doğr mu?" diye sordu. Kafamı evet anlamın da yavaşça salladım.
"Nasıl yaa. Neden ki?"
"Ben sana birazdan anlatırım." dedi Mert.
"Komutanım..."
"Efendim Kerem"
"Lütfen biraz bekleyin" dedi ve koşarak gitti. Bende odama ilerledim işinden kovulan bir adam misali (ki öyle) kişisel eşyalarımı toplayıp bir taksi başladım.
"Evet artık hazırım." dedim masadaki kutuya bakarak. Sırada en yürek burkan yerdeydi. Ünüforma bırakma hiç istemiyordum. Ama zorundaydım. Üstümü değiştirip Çetin Albay'ın odasına doğru ilerledim. aklımda ise tek bir soru ve Çetin albayın vereceği cevap vardı inşallah isteğini kabul eder. Bu arada odaya yaklaştıkça karargahta bir telaş hakimdi. Herkes bir yerlere koşturuyordu. En sonunda odaya varmıştım. Belki de son kez kapıyı 3 kere tıkladım. İçeriden "Gel" komutu ile odaya girdim.
"Komutanım ü...ünüformamı getirdim." diğer işler neysede bu ünüforma bırakma işi bana fena koymuştu.
"Tamam aslanım. Masaya koyup gidebilirsin." dedi Çetin albay.
"Komutanım..."
"Efendim."
"Acaba bordo beremi vermesem olmaz mı?" diye sordum.
"Tamam al." dedi sadece ve bana bakmadan. Dosyaya odaklanmıştı. Eline bir kalem aldı ve için resmimin bulunduğu dosyaya imza attı. Bende bu arada veremi aldım. Bu bere benim için çok önemliydi.
"Görüşürüz komutanım" dedim hüzünlü bir sesle.
"Görüşürüz evlat" dedi. Yüzü bana döndüğünde yeşil gözleri tıpkı benimkiler gibi sulanmıştı. Çetin Albaya asker selamı verip dışarı çıktım.
"Hmm garip." dedim. Odaya girerken Çetin Albayı korumakla görevli olan askerler yoktu. Gerçekten garipti. Yürümeye başladım. 15-20 adım attımki Çetin Albay'ın odasının kapısı açıldı ve Albay koşarak bir yere gitti. Meraklıydım. Acaba bir operasyon mu vardı. "Neyse" dedim içimden beni artık beni ilgilendirmez. Değil mi? Çıkışa doğru ilerliyordum tam dışarı çıktım ki bütün Karargah dışarıda bana selam durdu. En önde ise Çetin Albay vardı. Hepsi bir ağızdan.
"TEKRAR GÖRÜŞÜRÜZ KOMUTANIM!" diye bağırdılar. Aslında Çetin Albay'ın bana komutanım demesi az hoşuma gitmedi değil ama ben üzülüyordum. Belki de son kez gelmekten, onları bir daha görememekten. Çok korkuyorum. Bu düşüncelerden beni Çetin Albay uyandırdı. Bana doğru yüzünde bir tebessüm ile geliyordu.
"Seni özleyeceğiz evlat. Merak etme en yakın zamanda buraya başında beren, belinde silah, üstünde ünüforma ile geleceğinden eminim üzülme sen gelene kadar bu yiğitlere ölmek yasak." dedi sanki aklımı okuyup korktuklarını görmüştü.
"Biliyorum komutanım gelicem. Yine bana 500 şınav çektireceksiniz. Yine eğitimlerde anamızı ağlatacaksınız. Sadece küçük bir mola." dedim. Oda gülümsedi.
"Evet küçük bir mola." diye beni tekrarladı. Yavaş yavaş adım atmaya başladığımda Çetin Albayın sesiyle durdum ve acı bir gülümseme ile geri döndüm.
"ANNEM BENİ YETİŞTİRDİ BU ELLERE YOLLADI!" ardından bütün askerler tekrar etti.
"ANNEM BENİ YETİŞTİRDİ BU ELLERE YOLLADI!" Çetin Albay bana bakınca ne demek istediğini anladım ve marşa ben devam ettim.
"AL SANCAĞI TESLİM ETTİ ALLAH'A ISMARLADI!"
*TEKRAR ETTİLER*
"YASTIĞIMIZ MEZAR TAŞI YORGANIMIZ KAR OLSUN!"
*TEKRAR*
"BİZ BU YOLDAN DÖNER İSEK NAMUS BİZE DAR OLSUN!"
*TEKRAR*
Yavaş adımlarla ve göz yaşlarımla yürümeye başlamıştım. Ama yinede devam ediyordum.
"BOŞ OTURMA ÇALIŞ DURMA HİZMET EYLE VATANA!"
"BOŞ OTURMA ÇALIŞ DEDİ HİZMET EYLE VATANA!"
en sonunda çıkışa varmıştım. Arkamı döndüm ve direk gözlerim şanlı bayrağın ile buluştu.
"SÜTÜM SANA HELAL OLMAZ SALDIRMAZSAN DÜŞMANA!"
"SÜTÜM SANA HELAL OLMAZ SALDIRMAZSAN DÜŞMANA!"
Marş bittiğinde herkes gözyaşı döküyordu. Hani derler ya. Asker ağlamaz diye. Yalan herkes gibi bizler de ağlarız. Diğer insanlardan farkımız biz ağladığımız önce bayrak sonra kardeşlerimiz bilir başka kimse bizim ağladığımızı bilmez. Bunları düşünürken taksi gelmiş beni bekliyordu. Eşyalarımı arabanın arka kısmına koyudum ama ben binmedim. Taksiciye adresi verip eşyaları kapının önüne bırakmasını. İstedim. Ev buraya 1 saat uzaklıkdaydı. Ama yinede yürümeye ihtiyacım vardı. Bende bu yolu yürüyecektim. Daha önce hiç durmadan 13 saat yolu koşmuş adamlardık biz. O yüzden sorun olmazdı. Taksici " Tamam" diyip gitti. Yine kalmdım tek başına saat akşam 08.00'ken bende tek başıma güneşim batışını izliyordum.Her şey dahil 951 kelime.
