Yatağımın yanına gidip, pikemin üstünden elimle kumandayı aradım. Bulunca hemen pikeyi kaldırıp kumandaya ulaşınca yüzüme bir tebessüm yayıldı.
Bugün gereğinden fazla mutluydum. Yani sanırım öyleydim. Annem ve babamı görecektim bugün. Onları özlemiştim. Öyle hissediyordum. Üzerindeki yazıları silinmeye yüz tutmuş kumandayı elime aldıktan sonra sağ üst köşesinde duran kırmızı kapatma düğmesine bastım.
Televizyon kapandığında gözlerimi ekrandan çekerek kumandayı yatağın üzerine attım.
Tekrar oturmaya hazırlanırken, karnımın guruldamasıyla acıktığımı hatırladım. Odamdaki küçük dolabın yanına gidip kapağını açtığım sırada odamın kapısı tıklatıldı.
Yerimde doğrulup girebilmeleri için seslendim. Biraz önce gulumsedigim hemşire yine aynı güler yüzlülükle gelip, izin saatimin başladığını , dışarı çıkabileceğimi söylediğinde heyecanlandığımı hissettim. Hemşireye teşekkür edip yavaşça üstümü düzelttim.
Bugün üst üste iki defa gülümsememin ve somurtmak yerine teşekkür etmemin vermiş olduğu şaşkınlığı yüzünden okunduğu hemşire de son kez gülümseyerek odamdan ayrıldı.
Hemşire odamdan çıktığında gözümü tekrardan küçük dolaba çevirdim. Şu an ailemi bekletmek veya izin saatimi boşa harcamak istemiyordum. Aşağıda bir şeyler atıştırabileceğim aklıma gelince odamdaki aynada son kez yüzüme bakıp kapıyı açtım.
Hastanenin koridoruna çıktığımda diğerlerinin de yavaş yavaş çıktığını farkettim. Burada gerçekten hasta olanlar vardı. Onlardan korktuğumu kabul etmeliydim. Gerçekten fazla korkutuculardı.
Doktorlarımın beni de onlar gibi sandığına eminim. Ama ben onlardan değilim. Ben sadece ailesinin daha iyi olacağını düşündüğü için buraya kapattıkları kızlarıyım. Burada olması gerekmeyen ama buraya tıkılmış bir genç kızım.
Bunları düşündükçe göğsümde gittikçe ağırlığını arttıran bir şey var gibi geliyordu. Hastanenin bahçesine çıktığımı yüzüme çarpan soğuk havadan anlamıştım. Dışarısı iceriye göre daha serin olsa da bahar ayında olduğumuz için soğuk hissedilmiyordu.
Bahçede biraz göz gezdirdikten sonra derince iç çektim. Bu sırada kulağıma dolan annemin sesiyle irkilerek başımı kaldırdım. Karşımda duran her zaman ki gibi gözleri dolmuş zavallı bir kadını andırıyordu. Burada bu durumda bırakılan ben, ama surekli ağlayan onlardı. Ne büyük trajedi ama...
Babam da anneme güç vermek istermis gibi onun elini sıkı sıkı tutuyordu. Annem beceriksizce gülümsemeye çalıştığında babamın gözlerimin içine baktığını farkettim.
Onların yanına yürümeye başladığımda ilk dikkatimi çeken şey ellerindeki poşetti. Büyük ihtimalle bu hafta giyebilecegim kadar kıyafet getirmişlerdi.
Tüm mimiksizliğimle yanlarına vardığımda ikisi de gözyaşlarını silip "nasılsın kızım? Iyi misin? " diye sordu. Onları görünce içimde bir kıpırtı olmuştu. Sanırım onları fazla özlemiştim. Anneme buraya geldiğimden beri hic eskisi gibi davranmadım.
Buraya kapatıldığımda onu suçlu buluyordum. Buraya getirmek yerine sorunlarımı benimle konuşabilir ve en azından halletmeye çalışabilirdi. Burada geçirdiğim her saniyeden onları sorumlu tutuyordum.
Onlara bunu açıkça dile getirmeme ve yüz kızartıcı konuşmalar yaparak kovmama rağmen yine de her hafta buraya, beni ziyaret etmeye gelen anne babama yakın davranmak, onlardan uzak kalmamak istediğimi anladım.
Hicbirsey söylemeden anneme sarıldığımda elindeki poşeti yere bıraktığını posetten çıkan hışırtılardan anlayabiliyordum. Babamın da elini bırakıp kollarını kollarımın altından bedenime sardığında yanağımdaki ıslaklığı hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEV
ChickLitBu hikaye belki de hepimizin içinde olan şeyler anlatacak. Gerçekten bizi anlayacak birine ihtiyacımız var.