MİLİSANİYE

47 3 0
                                    

Ben çok seviyordum. O ise hiç sevmiyordu. Her şey böyle başlamıştı.

Burası Kalkavan. Burada her şey çok çabuk yayılır. Tıpkı benim aşkımın yayıldığı gibi. Bana bu kadar önyargılı yaklaşmaları ve nefret dolu bakışlarına anlam vermekte güçlük çekiyordum. Dünyanın en ağır suçunu işlemişim gibi davranıyorlardı. Oysa ben sadece sevmiştim.

Onda ilgimi çeken ilk şey ayakkabıları olmuştu. Fransa bayraklı, çok ilginç bir ayakkabıydı. Yüzüne bakınca çok farklı şeyler hissetmiştim. Kendimi görüyordum sanki onda. Çok olgundu ama yüreğindeki o çocuğu görebiliyordum.

Aşka inanmayan birinin aşık olması fazlasıyla saçma. Hele bir de yaptıklarımı hatırlayınca... Evet, tam anlamıyla salak bir aşıktım. Ama bundan gurur duyuyorum. Yüreğimdeki bütün saflıkla açmıştım ona duygularımı. Ama artık yüreğimdeki fırtınada savrulup gidiyordu.

Onu gördüğüm ilk anı çok iyi hatırlıyorum. 19 Eylül çarşamba günü ve öğle arası. Camdan bahçeye bakarken dikkatimi çeken basit bir ayakkabının bütün hayatımı etkileyeceğini bilemezdim. Kantinden yürürken gördüm onu. Gidip bir banka oturdu, tek başınaydı. Ona bakarken dalıp gitmiştim, kafasını kaldırıp cama bakınca kendime geldim. O an ki duygularımı tarif etmek çok zor. Hani salıncakta sallanırken zirveye çıkınca içinde bir boşluk oluşur, sadece bir milisaniyelik... Tam böyleydi işte, içimde kocaman bi boşluk ve karmakarışık duygular. Hayatımın anlamını amacını bulmuş gibiydim. Yakaladığım o bir milisaniyelik anı ömrüm boyunca yaşamak istiyordum. Bildiğim tek şey buydu o an için. Bilmiyordum, bilemezdim de ona aşık olmaya başladığımı...

İmkansızlığın FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin