8🍀

9.5K 852 935
                                    

Beynimi yastıkta bırakarak yatağımdan zar zor kalktığım bir gündü yine. Gerçekten okula hakiki bir gerizekalı olarak gidiyordum.

Ve bütün gün panda edasıyla dinlemiştim dersleri. Uyuşuk uyuşuk.

İkinci teneffüste yorgunluğumu biraz olsun üstümden atmak için kahve alma amacıyla kantine gittim. Sınavdan kalma korkusu yüzünden bir tarafları tutuşan arkadaşlarım kafalarını test kitaplarından kaldırmadıkları için gelmemişlerdi. Ben de kahvemi alıp sınıfa dönecektim.

Yani en azından öyle sanıyordum.

Ama benim biricik(!) platoniğim Oh He Min'in aniden karşıma çıkması ile, çıkış kapısı benim için adeta bir ufuk çizgisi olmuştu. O kadar uzak.

"Ne vardı He Min?"

"Biraz birlikte oturmak ister misin? Yanlış anlama, sohbet etmek istiyorum."

Efendi bir çocuk olmasan büyük fırça kayardım sana, garibim ne yapsın?

"Benim sınıfa gitmem lazım."

Gülümseyen suratı düştü bir anda, yine içim cız etmişti ne yazık ki. Neydi o? Lanet olsun içimdeki insan sevgisine.

"Şey... Sadece beş dakika o zaman."

Tekrardan gülümsedi.
"Beş dakika."

Hemen yan tarafta bulunan masanın sandalyesini çekti. Teşekkür edip oturdum ve karton bardağımı masaya koydum. O da karşıma oturdu.

"Ne konuda konuşmak istiyordun?"

"Aslında derdim...seninle biraz vakit geçirmek. Biliyorsun, aniden sana açıldım ama bana net bir şey söylemedin. Fırsatları değerlendirmekten çekinmiyorum."

Hay senin fırsatını...

"Ben açıkça belirttiğimi düşünüyordum oysa ki. Aynı hisleri paylaşmıyoruz."

"Bence acele ediyorsun Lee Shin Ji. Neden iyice düşünüp bana bir şans vermiyorsun?"

Gülüşüne karşı gözlerimi devirdim. Benimle dalga mı geçiyordu anlamıyorum. Neyse ki okulun yakışıklı çocuklarındandı da gözüm şenleniyordu.

"Ne düşünmesinden bahsediyorsun? Sayısal loto musun sen?"

Bardağımı alarak ayağı kalktığımda endişeli bakışları gün yüzüne çıktı. Konuşma tarzı beni germişti.

"Sana yeterince tolerans tanıdığımı düşünüyorum."

Seri adımlarla kantinden ayrıldım. Bu kadar mantık bana fazlaydı. Kendine, kendi gibi bir inek bulması en hayırlısıydı açıkçası. İyilik bile yapmış sayılırdım.

~

Basket sahasına ilerleyip banka oturdum çantamı omuzlarımdan indirirken. Felix'in arkadaşları maç yapıyorlardı yine. Duygularıma göre, final maçları varmış ve maçı almaları gerekiyormuş. O yüzden kesintisiz antrenman yapıyorlar burada.

Sırtımı tellere yaslayıp izlemeye başladım. Oynarken çok eğleniyor gibilerdi. Biraz sonra mola verdiklerinde çocuklardan bir tanesi yanıma gelip köşedeki çantasından su şişesini aldı. Suyunu içtikten sonra bana bakıp gülümsedi.

"Ah yine mi buradasın, izlemeyi seviyor olmalısın?"

Gülümseyerek başımla onayladım.
"İyi oynuyorsunuz."

"Sağol." Elini uzattığında nezaketen sıktım. "Ben Sehun."

"Shin Ji."

"Desteğin için sağol Shin Ji."

I'm Here | Lee FelixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin