Eien sarsılarak uyandı. "Hadi! kalk Eien, yolculuk vakti" diyordu Sileas. Yolculuk için hazırlıklar neredeyse tamamdı. Eien ve Sileas, Liz'in seyahat edebilmesi için dün bir at arabası inşa etmişlerdi. Sepetleri ve çantaları sırayla arabaya yerleştirmeye başladılar. Eien, kardeşinin yanında dururken Sileas ise arabayı kullanıyordu. Güneş dağların ardından yavaşça yükseliyor, sıcaklığı Eien'nın yüzüne vuruyordu. Eien bir an olsun gözünü kardeşinden ayırmıyordu. Sileas arkasına dönüp bir süre ikisini izledikten sonra "Kardeşin ile mi yaşıyordun?" diye sordu. Bu sözlerin ardından Eien'nın kafasında adeta şimşekler çaktı. O baskın gecesini adeta tekrardan yaşadı, şövalyelerin yaptığı tüm o katliam gözlerinin önüne tekrardan gelmişti. O manzarayı tekrar hatırlamak içini parçalıyordu.
Eien kafa sallayarak "Hayır annem de vardı ama..." Sileas arkadan hıçkırıklı bir ses duydu. Üzgün bir ses tonuyla "Çok üzgünüm, eğer anlatmak istemezsen seni anlarım". Eien koluyla yüzünü sildikten sonra "Baskın gecesini anlatmıştım değil mi?". Sileas kafa sallayarak onayladı. "Şövalyeler o gece çoğu insanı kazıklara geçirerek öldürdü, kardeşimi son anda kurtardım ama annemi kurtaramadım". Eien bu sözlerin ardından ağlamaya başladı. Hayatında daha önce hiç böyle ağlamamıştı. Nefret ve intikam duygusu damarlarında bir kan gibi geziyordu. O an her gözü önüne geldiğinde içinde intikam yeminleri ediyordu. Eien kendi iç dünyasında adeta haykırarak "O şövalyelerden ve başlarındaki kişilerden intikam alacağım anne...söz veriyorum. Bunu hem senin hem de köydeki tüm insanlar için yapacağım"
"Sanırım sıradağlara yaklaşıyoruz" dedi Eien dağları işaret ederek. "Evet, sürekli olarak kullandığım bir geçit olduğundan bahsetmiştim. Oraya doğru gidiyoruz" diyerek yanıtladı Sileas. Eien hayatı boyunca köyünden uzaklaşmamıştı. Bu yolculuk ona daha önce görmediği bir çok yeri göstereceği için heyecanlıydı. Sıradağların eteklerine iyice yaklaşmışlardı. Hava açık ve güneşliydi. Dağlara yaklaştıkları için bitki örtüsü yavaş yavaş yerini kayalık araziye bırakıyordu. Taşlı yol, arabanın tekerlerini sürekli sarsıyordu. Bu dağların zirveleri Eien'nın köyünden görülebiliyordu. "Küçükken bu dağlara yaklaşmak benim için hayal gibiydi, şimdi ise bu hayali aşıp daha da ilerleyeceğim" diye geçirdi içinden Eien.
Araba birden duraksadı "Evet sana bahsettiğim geçite ulaştık" dedi Sileas. Eien geçide şöyle bir göz attı. Geçit biraz dar ve karanlıktı. "Önümüzü nasıl göreceğiz? meşalemiz yok ki" diye sordu Eien. "Hiç sorun etme, ufak bir ışık büyüsüyle önümüzü rahatça görebiliriz". "Işık büyüsü de mi kullanabiliyorsun?" diye sordu Eien şaşkınlıkla. Sileas ise gülümseyerek kafa salladı. Geçide girmişlerdi ve Sileas haklıydı, yaptığı ışık büyüsü sayesinde etraf gündüzcesine aydınlanıyordu. "Hey Sileas, büyüler hakkında bir şeyler anlatır mısın?". Eien büyü meselesine çok takılmıştı "Eskiden bu tarz şeylere hiç inanmazdım, şuan bu durumda olduğuma inanamıyorum" dedi içinden. "Fazla bir bilgim yok ama bildiklerimi anlatabilirim" ufak bir esnemenin ardından "Büyünün temelinde elementler vardır. Bu sebeple büyü kullanacak kişinin elementlere hakim olması gerekir, eğer doğuştan herhangi bir elemente bağlı isen o element ve büyü üzerine ustalaşabilirsin". "Doğuştan yeteneğim olup olmadığını nasıl öğreneceğiz?" diye söze atladı Eien.
"O konuyu başkente vardığımız zaman çözeceğiz". "Biraz daha anlatır mısın?" diye sordu Eien. "Bakıyorum da bu konuda çok heveslisin" dedi Sileas gülerek. Eien'nın suratında mahçup bir gülümseme belirdi. "Pekala anlatıyorum, 3 ana element ve bunlara bağlı büyüler vardır. Ateş,Işık ve Kara Element. Bu elementler arasında en yaygın olanı Ateş elementidir. Çoğu savaşçı bu element üzerine eğitimler alır. Kara Element'in temelinde ise yasaklı kara büyüler vardır. Bu büyülere sadece özel eğitim almış insanlar ulaşabilir. Işık elementi büyüleri ise en kapsamlısıdır ve bilinmeyen bir çok büyüsü bulunur. Benim yaptığım ışık büyüsü aralarındaki en basiti diyebilirim".
Geçidin içine yavaş yavaş ışık çarpıyordu. Neredeyse dağ geçidinden çıkmak üzerelerdi. Birkaç yüz metre sonra nihayet geçitten sağ salim geçmişlerdi. Geçidin önünde ufka kadar uzanan ovalar vardı. "İşte bir çok otu ve bitkiyi buradaki ovalardan topluyorum" dedi Sileas. Eien şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Bu geniş ovalar onu daha da özgür hissettiriyordu. Sileas arabayı durdurup yanındaki çantasından bir harita açtı. Biraz inceledikten sonra "Haritaya göre iki günlük mesafede bir kasaba var, orada biraz konaklayabiliriz". "Neden olmasın, hem Liz biraz dinlenir" dedi Eien.
Toprak yolda yavaşça ilerliyorlardı. Eien kardeşinin yanına uzanmış bulutları izliyordu. Bu huzurlu ortam bir seslenişin ardından bozuldu. "Lütfen yardım edin!" diye bir ses duymuşlardı. Eien aniden kalkıp etrafa bakındı. Sileas arabayı durdurmuştu. Genç bir çocuk onlara doğru koşuyordu. Eien hızlıca arabadan indi ve çocuğa yöneldi. Çocuk yara bere içindeydi ve onlara doğru koşarken ayağı takılıp düşmüştü. "Sileas su vermeliyiz" dedi Eien. Sileas arabadan inip arkaya yöneldi. Mataralardan birini Eien'a uzattı. "Sakin ol" dedi Eien çocuğun yanına eğilerek. "Al iç bunu" diyerek suyu uzattı. Eien bir yandan çocuğu süzüyordu. Yara bere ve toz toprak içindeydi. "N'oldu sana?" diye sordu Sileas şaşkınlıkla. Çocuk nefes nefese suyu içmeye çalışıyordu. "Bir saatlik mesafeden geliyorum, köyümüze saldırdılar.Lütfen yardım edin" diyerek Eien'a sarıldı çocuk. Oldukça korkmuştu. "Saldıranlar kim?" diye sordu Sileas. Çocuk yine kekeleyerek "Bilmiyorum, çok büyüklerdi ve siyah zırhları vardı". Bu sözlerin ardından Eien olduğu yerde dona kalmıştı. "Onlar her kimse, benim köyüme saldıranlarla aynı yerden geliyor olmalılar"
"Sileas!" diye seslendi Eien sinirle. "Oraya gidip o insanlara yardım etmeliyiz" diye ekledi. "Sen çıldırdın mı?" diye sordu Sileas bağırarak. "Biz onlara karşı ne yapabiliriz ki?". Eien kınındaki kılıcı işaret ederek "Biz ne yapabiliriz bilmiyorum ama eminim ki o bir şeyler yapabilir". Sileas kollarını bağlayarak "Hayır oraya gitmeyeceğiz, bu doğruysa bile henüz güçlerini kontrol etmeyi öğrenemedin". Eien birden kalkıp Sileas'ın kolunu tuttu ve gözlerinin içine bakarak "O gece çok acımasızdı Sileas, aynı katliamın tekrar yaşanmasını istemiyorum. Lütfen...." Sileas ve Eien birbirlerine bakıyordu. "Ya kardeşin o ne olacak diye sordu" Sileas. "Siz güvenli bir mesafede duracaksınız, ben ise yapmam gerekeni yapacağım". Bunun üzerine Sileas Eien'a bir tokat atarak "Eğer bir şey olursa seni asla affetmem". Eien yanağını tutarak "Sanırım bu evet oluyor".
Çocuğu da yanlarına alarak köye doğru hareketlendiler. Yakındaki tepeyi aştıktan sonra gökyüzündeki siyah dumanları fark ettiler. "İşte orası!" diye işaret etti yanlarındaki çocuk. "Hey senin ismin ne?" diye sordu Eien. Çocuk yorgun bir ses ile "Adım Edvin". Eien çocuğun omzuna dokunarak "Hiç merak etme Edvin, köyüne saldıranların cezasını vereceğiz". Bu sözlerin üzerine Edvin teşekkür ederek Eien'a sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deutorm Loncası : Büyük Savaş
FantasyBarbadya diyarı 2 asırı aşkın süredir Kadim Deutorm Loncası tarafından yönetilmektedir.Hanedanlar ve Lordlar bu loncanın yönetimine bağlıdır. 3 Kutsal ejder diyarın dengesini korumaktadır. Eien adındaki bir genç ise köyüne yapılan bir saldırı sonucu...