Sabah alarm çalmadan önce gözlerimi açtım ama ne kadar çabalasam da yeniden uyuyamadım. Her sabah yaptığım gibi spor kıyafetlerimi giyinip kendimi dışarı attım ve kızlarımı da alıp koşuya başladım. Eve döndüğümüzde kahvemi içip, hazırlanıp, duruşmalar için evden ayrıldım. Birbiri ardına üç duruşmaya girip çıktıktan sonra ofise geçtim. Pamir'in de gelmiş olduğunu ve ofise bırakılan Ayaz Kandemir'e ait dosyaları incelemeye başladığını gördüm. Cansu'ya günlük dosyalarımı bıraktıktan sonra toplantı odasına, Pamir'in yanına geçtim.
"Ee, ne diyorsun? Alalım mı Ayaz Kandemir'in vekilliğini?"
"Çok dosya var ve açıkçası bana biraz karanlık işler de yapıyorlar gibi geldi. Bilemiyorum... Gel biraz birlikte bakalım" dedi ve masanın üzerinden bana doğru birkaç dosya yolladı. Derin bir iç çekip dosyaları incelemeye başladım. Toplantı odasının kapısı hafifçe çalındığında dalmış olduğum dosyadan başımı kaldırdım ve içeri süzülen Cansu'ya baktım. Hazırladığı bitki çaylarını getirmişti. Çayını yudumlamaya başlayan Pamir,
"Saate bak, üç saattir dosya inceliyoruz, beynim sulandı. Hadi kalk yemeğe gidelim orada dosyaları değerlendiririz" dedi ve karnımın çok acıktığını fark edip, başımla onu onayladım. Odama geçip çantamı aldım ve Pamir'in arkasından ofisten çıktım.
Deniz kenarında çok sevdiğimiz bir cafeye geldik ve yemeklerimizi söyledik. Çok uzatmadan direk lafa girdim.
"Bence Ayaz Kandemir'in vekilliğini almalıyız. Karanlık işlerle uğraşan ilk müvekkilimiz olmaz. Hem ne zamandan beri bu bizim dosyadan çekinmemize sebep oluyor anlamadım" dedim. Pamir, kaşlarını kaldırdı ve hafifçe gülümseyerek,
"Yani diyorsun ki dosyaları almak istemenin tek sebebi iş, öyle mi?" dedi. Gözlerimi devirdim ve "Başka ne sebebi olabilir Allah aşkına?" dedim. Düşünüyormuş gibi yaparak bakışlarını tavana dikti ve dudaklarını büzerek,
"Dur bir düşüneyim. Hımm buldum! Adamı görünce ağzından akan salyalar olabilir mi acaba?" diyerek sesli bir şekilde güldü.
"Aman Pamir saçmalama ne salyası ya?" derken yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim ve bu durum beni artık çok iyi tanıyan Pamir'in gözünden de kaçmadı.
"Nefes, kızardın. İnanmıyorum! Sen baya baya etkilenmişsin adamdan" dedi ve ekledi, "Akşam bu durumu Mertcan ve Derin'e anlatırken keyifle biramı yudumluyor olacağım." Gözlerimi devirdim ve "Ölürsün zaten ortalığı karıştırmasan" dedim.
Bakışlarımı denize doğru çevirdim ve gülümsediğimi fark ettim. Dünden beri Ayaz Bayraktar'ın aklımdan çıkmamış olmasının sebebi gerçekten ondan etkilenmiş olmam olabilir miydi?
---
Akşam izlediğim filmin en heyecanlı yerinde telefonum çalmaya başladı, arayan Mertcan'dı.
"Cancanım" diyerek hevesle açtım telefonu. Pamir, Mertcan ve Derin en yakın arkadaşlarımdı. Derin, hukuk fakültesinden sonra hiç avukatlık yapmadan hep istediği deniz kenarındaki cafesini açmıştı. Mertcan ise okul biter bitmez Amerika'ya gitmiş ve oraya yerleşmişti. O da Derin gibi avukatlık yapmamış, elbise tasarlamaya başlamış, kendi markasını oluşturmuştu.
"Nefes'im duydum ki orada işler karışmış. Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?" dedi Sesinden güldüğünü anlayabiliyordum. Kendi kendime söylenerek "Pamir, on dakika gördüğüm adamı tüm ayrıntısıyla anlatmıştır zaten" dedim ve ekledim, "Abartıyor."
"Bana pek öyle gelmedi valla Nefes'im. Adamdan gözünü ayıramamışsın."
"Off Mertcan ya!" dedim ama sonra dayanamayarak, "Adam baya karizmatik bir tip yalnız" dedim. Telefondan ses gelmeyince bir an kapattı mı acaba diye kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
RomanceBirbirinden tümüyle farklı iki insan. Biri karanlıkla sarmalanmış, tehlikeli, gizemli ve bir o kadar çekici bir adam, Ayaz Kandemir. Diğeri kendi halinde, başarılı ve göz alıcı bir avukat, Nefes Aslan. Yolları kesiştiğinde bile bile yanmayı göze ala...