Deborah, saçlarını kapüşonuyla gizlemiş cadde de yürüyordu. Beyaz saçları ve gri gözleriyle 'Nefilim avcısıyım' diyen neon tabela gibiydi. Bir kaç kişiden oluşan genç nefilimleri izledi. Henüz ergen bir nefilim demek birkaç probleme gebe olmaktı. 'Bebek bakıcılığı yapmak için mi doğuştan bir avcı oldum sayın Tanrı' diye düşündü Deborah. Şımarık gençlerin önünden kapüşonunu indirip geçti. Küçük bir mesajdı onlar için, problem çıkarsa yok olursunuz.
Deb daha fazla bebek bakıcılığı yapmayacağını düşündü. Cidden böyle görevleri ona nasıl verebilirlerdi ki? Sam'ın onunla dalga geçtiğine emindi. Yok muydu kalbine titanyum saplamalı, beyni sünger olan ve kötülük saçan nefilim avlamaları?
Uzun zamandır bu işteydi. Ya gerçekten dalga geçiyorlardı ya da bir bit yeniği vardı. Deb kendi kendini gaza getirme üstadı olarak Sam'ı aradı.
''Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Yukarıdan gelen görev gerçekten bu mu?''
''Hey sakin ol Deb. Richard seni bu ara yormamamız gerektiğini söyledi. Ben de sana seve seve bebek bakıcılığı işini verdim.''
''Sen gerçekten bir dostmuşsun ya. Richard neden böyle bir şey söyledi?''
Gerçi cevabını biliyordu. Heyecandan elleri kaşınıyordu.Bu büyük bir ava hazırlanış demekti.Başı olan Richard'ın üst düzey görev vermesi demekti.
''Biliyorsun Deb. Senlik işler var demekki. Yakında bilgilendirirsin zaten. Gerçekten masa başı iş düşünmez misin?''
''Sam, güzelim. Saçlarımı boyatabildiğim zaman neden olmasın.''
Deb'in saçları asla boya tutmazdı. Meraktan denememişti bunu. Önce şeklini sonra hayatını değiştirmek istediği dönem yapmıştı. Sonra kabullendi ;Onun hayatı doğduğu an belli olmuştu.
''Anaçlık doğamda var. Seni hep merak ediyorum''
Sam her zaman Deb'e göz kulak oldu. Erkek olması anaç olmayacağı anlamına gelmezdi. Adamın bu tavrı annesine verdiği sözdendi, biliyordu Deb.
''Sam bir daha beni böyle görevlerle harcamayın. Git iki yakışıklı piliç tavla desen daha minnete geçerdi.''
''Deb. Sadece dikkatli ol. Kapatmam gerek. Görüşürüz bebek.''
Deb, eğlenecek havayı bulamadı bir an kendinde. Kalabalık caddenin ortasında dikildi. Gökdelenlere baktı, insanlara, meleklere, günahı olanlara , günahsızlara. Birçok sıfatın içinde yerim neresi diye merak etti. Şapkasını çekti kafasına ve yürüdü. Bilmiyordu Deb, o gün; o hayatının son günüydü.
Ertesi gece birkaç içki almış ve eve gidip sızmıştı. Yeni bir güne dinç başlamış, uzun bacaklarına siyah deri taytını, üzerine siyah bluzunu giymişti. Çıplak dahi kalsa tek kıyafetim silahlarımdır diyen Deb, evlatlarını okşayarak üzerine yerleştirdi. Cidden, güzel hatunum diye düşündü. Aynaya öpücük atıp, heyecanla sabah arayan Richard'ın yanına gidiyordu. Dünya'nın en kalabalık caddelerinden birinde yaşıyordu. Manzarasını seviyordu, yaşamı görmeyi.
Ama bu yerde taksi bulmak yerine bir Nefilimi öpmeyi yeğlerdi. Şöyle, yakışıklı bir nefilimi mesela. Koşarak bir taksinin önüne atladı. Çarpsa ona bir şey olmazdı da taksi biraz yamulurdu gibi. Neden araca almadıklarını biliyordu Deb. İnsanların ona ihtiyacı olduğunu yaşayan herkes bilirdi, Nefilim avcıları gölge koruyanlardı. Ama bu onlardan korkmadıkları ve uzak durdukları anlamıyla da eş değerdi. 'Hay sokarım böyle işe.Al beni taksiye yoksa geriye elinde sadece tekerleklerin kalır' diye bağırdı Deb.
Adam korkuyla açtı gözlerini ve minik bir baş sallaması yaptı. Almasında görsündü gününü. Sakince , gülümseyerek geçti Deb arabaya. Hanım hanımcıktı. Adam bir insandı. Deb gri gözlerini adama çevirdi. 'lütfen Angel'a ' dedi. Angel ironik bir yerdi. İsmi en az melekler kadar yaratıcı diye düşündü. Düşmüş Melekler, Nefilimler, ne bok döndüğü anlaşılmayan bir yer. Deb o binaya sadece görev almak için giderdi. Yoksa sohbeti güzel olan odalar olduğunu da duymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK SÖZLEŞMESİ
FantasíaBüyük Melekler , ölümlü oyuncaklarıyla oynarken fark etmeden onları kırabilirdi.