Bırak Gideyim!(4)

24 3 2
                                    

Yakın bir arkadaşıma itihaf...

-Flashback -

TAMAM ÖZÜR DİLERİM. NE OLUR YAPMA! 

Son gördüğüm bana tanıdık gelen bir çift gözdü. Tanıdık olsa bile bir türlü olmuyordu. Hatırlayamıyordum. Belki de hatırlamak istemiyordum. Kim bilir belki de biraz öncesine gidip tanıdık gözler tarafından öldürüleceğimi söylesem kendime asla inanmazdım. Hatta kendime bu düşünce tarzımdan dolayı kızardım. Böyle düşünürken bu dünyaya gözlerimi yummuştum bile. 

-Flashback End

Kendimi düşüncelerimden sıyırıp televizyondan duyduğum ismi bir daha tekrarladım geçmiş anılarımla birlikte. -Hala kendi ölümümü hatırlarken üzülüyordum-

Kuzey Yanç demek, dedim içimden ve bu aralar nadir olan bir şey gerçekleşti. Aman Allah'ım nasıl olabilir! Beynim çalışıyordu.(djkasdlask saçmaladım biraz:)  Evet artık intikamımı alacağım insancığı tanıyordum. 

Aslında yaşadığım zamanda da kendime çok gülen bir insandım. Ama artık ölmüştüm ve o efsanelerdeki gibi intikam alan ruhlardan olacaktım. O yüzden muhteşem bir karizmayla ayağa kalktım. Maalesef kimse beni görmüyordu. İşte! Aklıma çok komik bir şey gelmişti.  Kendi kendime sırıtarak bir adamın karşısına geçip oturdum. Biraz da yapabileceklerimi test etmeye çalışacaktım. Adamı süzdüm biraz. Baya yaşlıydı aslında. Biraz daha bekledim. Belki de akıl okumayı falan çözmüşümdür diye ama olmadı. Üzülmedim değil ama çok takmadım. Aklıma eşsiz bir fikir daha geldi ve adamın yüzüne bir tokat çaktım. Çaktığım an gülmekten kendimi yerde buldum.  Adam da haklı şimdi neye uğradığını şaşırdı ve arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Zar zor kendime geldikten sonra fiziksel olarak insanlara rahatsızlık verebildiğimi öğrenince mutlu oldum. İntikam alma işi kolaylaşacaktı sanki (hala katilimin kimler olduğunu bilmiyordum. Zaten biraz daha düşünüce beni öldüren kişi o değildi belki de beni bağlayan kişi oydu o yüzden parmak izleri vardı üstümde...)

- - -  - -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - --  - - - - - - - - -  - - - - - - - - - - - - - - - - -  - - -- - - -  -  - - - - - - - - - -- - - - - -

Aklıma geldikçe gülüyordum adamın tepkisine. Hatta baya fazla abartmıştım. O yüzden ciddiliğimi koruyarak sokaklarda yürümeye devam ettim. Bugün eve gitmek yerine bedava 5 yıldızlı bir otelde kalmaya karar verdim. Nasıl yolumu sorduğumu buluyorsanız telefonum var. Ölüyüm diye eşyalara dokunamıyor değilim. İnsanların yanında dokunmamaya çalışıyorum sadece. Çünkü insanlar kafayı yediklerini düşünüyorlar. Bir kere bunu maalesef yaşadım. Acemiydim daha bu ruh olma işinde sanırım ölümümden 15 saat falan geçmişti. Acemilik ya bilmiyordum tabii kadıncağız görünce beni yani daha doğrusu kendi kendine hareket eden telefonu oracıkta bayılıverdi. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Halbuki gülünecek bir durum değildi. Neyse kadını götürdükleri hastaneye gittim acıyıp. Allah'tan kadına bir şey olmamıştı. Kadının oraya parktan topladığım çiçeklerden bıraktım. Bir de üzerine anlamlı sayılabilecek bir not bıraktım. Çok mutlu oldu. Kendi kendine ''Bak bugün şanslı günün Ayça hem yaşıyorsun hem de hediyeler alıyorsun'' Sanırım çocuklarından biri zannetti. Hemen eski bir telefon çıkararak hatırlamaya çalışarak birkaç tane numaraya bastı ve kulağına götürdü. Bu kadın hakkında önemli bir şey hatırlamam gerekiyormuş gibi hissediyordum ama hadi neyse.

-Alo, dedi Ayça.

-Alo anne?

-Nasılsın oğlum?

-İyiyim anne. Sen nasılsın?

-Ben de iyiyim anneciğim. Bana gönderdiğin hediyeyi aldım bu arada çok teşekkür ederim.

-Anne...

-Efendim canım?

-Anne, ben sana hediye göndermedim.

- Aaa yapma böyle şimdi inanacağım bak.

-Anne valla ben göndermedim.

-Tamam tamam hadi inanayım ehehe, dedi Ayça inanmamış olduğunu gösteren bir gülümsemeyle.

-Heee şimdi hatırladım sana gönderdiğim tatlıdan bahsediyorsun değil mi? dedi oğlu. Kendi kendime düşünüyordum bu çocuğun adı yok muydu acaba? 

-Hayır anneciğim gönderdiğin çiçeklerden bahsediyorum.

-He aynen yanlışlıkla tatlı dedim çiçek işte anladın sen beni, dedi oğlu. Kendi kendime: Bu çocukta iyi kıvırıyor diye düşündüm. Bu arada çocuğun sesi tanıdık geliyordu. 

Bu aralar her şey tanıdık geliyordu zaten dedim ve kendime her zaman olduğu gibi güldüm. Çünkü çocuğun sesi sıra arkadaşımın sesine benziyordu. Birazcık daha kalını. Daha dikkatli dinledikten sonra buna kanaat getirmiştim.

O sırada annesinin yüzünde gülücükler eksik olmuyordu. Çiçekleri koklayarak oğluna onu ne kadar çok sevdiğini söylüyordu.

sonra  sanırsam çocuğu iş yerinden birileri çağırdı ve kapatmak zorunda kaldı.

Bu kadarını hatırlıyorum. Ondan sonra zaten hastaneden çıktım. Selena'ya benzettim kendimi bir an. İyilerin dostu, kötülerin düşmanı! Onu da ne izlerdim küçükken hep onun gibi olmak isterdim. Evet, o kadar yürekten istemişim ki dolaylı yoldan gerçekleşti diyebiliriz.

=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/=/

Aklıma küçüklük anılarım akın ediyordu. Öyle olunca bir an ortaokul arkadaşlarım geldi ve yanında dahiyane bir fikir. Okudukları okula gidecektim. Telefonumu insanların akıl sağlığı üzerine gizlice baktım ve yola koyuldum.

30 dk sonra...

Düşündüğümden daha kısa gelmişti yolculuk. Hiç zaman kaybetmeden kendimi okulun kapısına attım. İçimden : ''İnşallah yetişmişimdir.'' diye dua ediyordum. Yukarı çıkarken zilin çaldığını duydum. Ama herkes dışarı çıkmak yerine içeri giriyordu. Hemen en yakın arkadaşlarımın olduğu sınıfa yöneldim. Allah'tan kapı açıktı yoksa birkaç tane daha bayılma vakasıyla karşı karşıya kalabilirdim. Arkadaşlarım yan yana oturuyorlardı. Biri çok üzgün diğeri ise çok mutlu.  

Konuştuklarına biraz kulak misafiri oldum. 

-Mina'nın katilinin kim olduğunu duydun mu? dedi üzgün olan arkadaşım Deniz

-Evet!hatta... dedi Ege büyük bir sevinçle. Hala neden bu kadar mutlu olduğuna anlam veremiyordum.  

-Ege oğlum hadi bırak konuşmayı ders başladı! dedi Duygu hoca (Fen hocası)

Ahh beee! Ege'nin ne dediğini duyamadım.

 Acaba ne dedi?




Am I real?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin