"Yifan, bugün hava çok güzel, değil mi? Biraz dolaşabiliriz istersen."
"Bana o isimle hitap ettiğin sürece, seni de kendimle birlikte bu eve hapsedeceğim. Şansını zorlama."
"Sen nasıl istersen... Peki, sana ne diyeyim?"
"Wufan. 'Herkes' in dediği gibi. Sen herkes olmaya bile layık değilsin gerçi."
Bu rüyayı görmekten nefret ediyordum. Yaptığım hataların tekrar tekrar baş a sarılıp çalınmasını sevmiyorum çünkü. Her şeyime katlandığı halde, o gün dayanamayıp ağlayan, ayaklarıma kapanan haliyle aklıma gelince, beni gururunu hiçe sayacak kadar mı seviyordu? Öyleyse, çok yazık.
Çünkü ben, gururunu benim için ayaklar altına alan başka birini seviyordum.
-flashback-
"Ne demek ben başkasını seviyorum? Başkasını sevip sevmemen önemli değil. Gideceksin ve tek bir hata yapmadan becereceksin bu işi. Zaten çok bir ş ey istemiyorum senden. Grup başkanın kızı ölümcül bir hastalıkla boğuşuyor yıllardır. Seni görünce çok beğenmiş ve arkadaş olmak istemiş. Çok az bir zamanı kalmış. Babası da bu son zamanlarını mutlu geçirmesi için her şeyi yapmaya hazır. O yüzden oğlum, hata yapmayacaksın. Tek bir hataya yer yok."
Babamın bağırmasından nefret ediyorum. Bir insanın hayatı boyunca tek düş ündüğü şey nasıl para olabilir? Hem de güzel bir hayatı, onu her hatası yla ya da daha doğrusu bencilliğiyle seven bir karısı ve sözünden çı kmayan bir oğlu olmasına rağmen.
Sözünden çıkamayan. Yanlış olmuş. Eğer sözünden çıkacak olursam, bütün sevdiklerime bunu ödetmeye çok hazır bir şekilde bekliyor çünkü.
"Baba, onun duyguları ne olacak peki? Yazık olmayacak mı, kendisini gerçekten sevmeyen biriyle geçirecek zamanını. Bunu yapmak istemiyorum."
"Yapacaksın. Zaten durumu kötü, 1-2 seneye kalmaz-"
"Yeter. Beni parayla, birinin son günlerini mutlu geçirmesi için satı yorsun. Bu da yetmezmiş gibi, 'müşteri'ne birazcık bile saygın yok. Tamam ben yaparım dediğini. Ama sırf, son zamanlarını az da olsun mutlu geçirsin diye. Peki, ben geri döndüğümde, o öldüğünde, eline geçen para, taşa dönüşmüş kalbini eritemediğinde, sen benim suratıma nasıl bakacaksın? Kası lma hemen. Zorlamayacağım seni. Cevap vermene gerek yok, o gün geldiğ inde görürüz."
Hayatımda bavul toplamak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Dolabımda son kalan götürmediğim ne varsa hepsini tıkıyordum çantanın içine. Aşağıdan bağırış malar geliyordu. Umursamadım. Artık bu adama baba bile diyebileceğimden emin değildim. Ceketimi giyip merdivenlerden indim. Sesler kesilmişti.
Vazo. Üstünde oldukça çirkin ve anlaşılmaz desenleri olan, hiçbir manaya sahip olmadığı halde bunun gibi birçoğunun barındığı büfeden özgürlüğüne kavuşup yer ile buluşmuş. Nefret. Vazonun kırılan parçalarından yansıyan gözlerin haykırdığı kelime. Gözü dönmüş bir adam ve anne. Göz yaşı. Anneme, leopar deseninden sonra en yakışmayan şey. Cılız ve resmen ihanete uğramış bir annenin ve bir kadının sesi.
"Sen iğrenç bir adamsın."
Sessizlik. Babamın, öfkesini çıkardığı yanağın acı kırmızısına benziyordu bu sefer. Nefretin sessizliğiydi sanırım bu.
Hayatımda hiç affetmeyeceğim bir sessizlik. "Yürü anne, gidiyoruz."
Ve hayatımda aldığım en doğru karar. 'Bizim' için ise aldığım en yanlış, en kötü...
Normalde arabadayken, radyodan gençlerin dinlediği hit şarkılara eşlik edip dans eden veya sürekli beni güldüren şeyler anlatan annem, yol boyunca sadece camdan dışarı bakmıştı. Yıllar sonra eski evine, 'kendi' evine, geri dönecek olmanın ağırlığı çökmüştü üstüne. Evin önüne park ettiğ imde kolumu tuttu, kalkmama izin vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To Me While I Am The Silence (Krisyeol Çeviri)
Fanfiction'Bazen iki insan konuşmaz. Biri dinleyici olur, diğeri sessizlik. İki insan konuşmadığında sessizlik, kelimeleri utandırırmışçasına, onları birbirine bağlar. Sözcüklerle verilecek sözlerden daha sıkı ve daha sağlam bir şekilde. Dinleyici, hayatının...