Her güldüğünde dokunduğun yıldızlardan haberin yok..

39 6 0
                                    

Kendimi kaybetmeye başladığım o anlarda biraz daha koşmaya çalışırken yerde süründüğümden haberim yoktu, çamur her yerime bulaşıyordu lâkin zerre umrumda değildi bu.
Bu yollar sanırım hiçbir şeydi hayatımda. Nefes almanın bile bana zarar olduğunu düşünmek kadar acı verici olamazdı. Kendimi o kadar değersiz görüyordum ki sanki öl desen ölecekmiş gibi bakıyordum her yere. Sanki bir daha batacakmışım gibi hissettiriyordu her şey..dipte olduğum yetmezmiş gibi.

Sanırım bu his, hiç ruhumdan sökülüp atılamayacak gibiydi. Günden güne ruhumu kirletmesine mani olamamak çok kötüydü. Yutkunamamak bile beni ağlatıyordu her gün. Yutkunamamak sanki bana ölümle eş değer gibi geliyordu. Çünkü ruhumun öldüğünü sanıyordum.
Bu kadar değersiz bir bedende, bu kadar değersiz bir yaşanmışlık -hayat- görmek beni ciddi anlamda ölüme yaklaştırıyordu. Her şeyi göze almış gibi etrafımı görmeden, kimsenin ne dediğini umursamadan her gün adım adım parçalanıyordu bedenim.
Altında eziliyordum her şeyin ama ona rağmen her zaman güçlü durmaya çalışıyordum. Lâkin bu da beni çok yoruyordu ve gittikçe güçlü hâllerimde yok olmaya başladı.

Böyle anlatmak kulağa can sıkıcı gibi geliyordur eminim ama dediğim gibi sadece ve sadece içimdekileri yansıtıyorum sana.

Nedense hâlâ kendimi anlatamıyormuş gibi hissediyorum ama anladığını biliyorum beni.

Kendimi hep gökyüzüyle bütünleştiririm ben. Sanki her bulut bana bir şey anlatıyor ve sanki o parçalanmış ruhum da onları anlıyormuş gibi bedenimin içinde can çekişiyor. Sanki ruhum, her zaman eziyet ediliyormuş gibi çırpınıyor bedenimde, bir kafeste gibi. Hiç uçamayacak olan bir kuş gibi bedenimin içinde ölmek istercesine hırpalıyor kendini.
Bazen gözlerimi kapatınca simsiyah bir yerde olduğumu görüyorum ama o siyahlığın içerisinde hep bir ışık gözüme değiyordu..tıpkı ruhunun ruhuma değdiği gibi.
Sanki hep bir şekilde bu karanlığın içerisinde bir aydınlık parlıyor ve bir türlü ulaşamıyorum ona. Hep bu düşüncelerimin hayal olarak kalacağını düşünüyordum ama kalmayacağını öğrettiğin için teşekkür ederim sana.
Bir kafesteki kuş gibi, bedenimde çırpınan ruhumu biraz da olsun özgür bıraktığın için çok minnettarım.

Şu an bunları yazmanın verdiği heyecan yetmiyormuş gibi ellerimin titremesine rağmen bir hikaye yazmak istedim sana. Sadece sana..

                               ***

Bugün havanın kasvetli olması her zamanki gibi normal karşılanıyor lâkin bugünün her günden daha farklı olduğunu anlatacak gücüm bile kalmadığını anladığımda susmayı tercih ettim konuşmaya.

Sokakta yürürken gözlerini nefret bürümüş ve kendi çıkarlarından başka bir şeyi düşünmeyen insanları görmek, mide bulandırıcı geliyordu her zaman.
Sokağı adımlarken hâlâ çocukların o saflığını kaybetmemiş olması güldürüyor beni. O kadar saflar ki bir baksam sanki onlara, saflıklarını kaybedecekler gibi bakınıyorlar etraflarına. Bu yüzden bakışlarımı onlardan uzaklaştırdım ve biraz daha soludum havayı. Varacağım yere geldiğimde dizlerim tutmuyordu ama yine de biraz daha kendimi sıktım ve dimdik bir şekilde kapıya doğru adımlamaya başladım.
Hep kendimi değersiz gördüğüm bu hayatımda beni değerli kılacak birine rastlamamıştım ve zaten böyle birisinin olacağını düşünemiyordum bile.
Zile bastım, kısa bir süre sonra kapı açıldı ve yavaşça eve girdim. Sanırım evde ben ve annem dışında kimse yoktu. Koltuğa oturdum ve biraz da olsun rahatlamaya çalıştım lakin yapamıyordum. Hayatımı hep dikenler üzerinde geçirdiğimden nefes almak bile zor geliyordu bana. Yine de her şeye rağmen hiçbir şey olmamışcasına oturdum orada ve kısa bir süre sonra gözlerimin kapanmaya başlamasına müdahale edemedim.

Rüyamda sanki bir evin içinde oturuyordum lâkin bu evin çatısı camla kaplıydı. Gökyüzünü, o çok sevdiğim gökyüzünü her zaman görebilecek olmak, kulağa çok güzel geliyordu. Camın altında otururken birden yağmur yağmaya başladı ama sanki cam yokmuşcasına yüzüme vuruyordu damlalar. Zaten bunu dert etmiyordum çünkü yağmurlu havaları çok severdim. Dert ettiğim şey yağmur damlalarının arasında inen ufak bir kağıttı. Oturduğum yerden kalktım ve o kağıdı yakaladım.
Sanki o kağıt bile çok tanıdıktı bana ama nereden olduğunu anlayamadım.
İçinde "Ellerin titremesin..kalbim gibi. Bir nefes alıp verdiğini bilmek kalbimi neden titretir ki?" yazıyordu ama ben böyle bir cümleyi hiçbir yerde okumadığım için çıkaramadım hiçbir şekilde.
Şimdi bu cümleleri kalbime kazıyacağımı nereden bilebilirdim ki?
Sadece biraz sonra uyandım ter içinde. Neden böyle bir rüya gördüğümü sorgulamak istemediğim için,merak etsem de,şimdilik onu, aklımın arka taraflarına attım.
Her yerim tutulduğundan doğal olarak ağrıyordu vücudum. Evde kimse yoktu sanırım, sabahın erken saatleri olmasına rağmen. Adımlarımı banyoya yönlendirdim ve yüzümü yıkadım güzelce. Sonrasında mutfağa geçip yavaşca buzdolabını açtım ve kendime kahvaltı hazırlamaya başladım. Gördüğüm rüyayı daha fazla düşünmek istemiyordum ama aklımdan çıkmıyordu. Hem o notta neyin nesiydi? Neden böyle bir şeyi gördüm ki?
Bu soruları daha da fazla kurcaladığımı anlayınca kendime geldim ve tabağıma dokunmamış olduğumu gördüm..ki zaten iştahım da yoktu. Bu yüzden masadan kalktım ve yavaşca odama geçip üzerimdekileri değiştirdim. Dalgın olmamın sebebinin şu gördüğüm rüya olduğunu biliyordum ama nedense kabullenmek istemiyordum bunu. Evden çıktığımda her zaman yaptığım gibi yine ormana doğru yürümüştüm, bu neden yaptığımı bilmediğim şeylerin arasında ama sanki beni rahatlatıyor gibi hissediyorum böyle küçük şeyler. Çok fazla insan yoktu gezinen burada, çok güzel bir yer olmasına rağmen. Hava kapalıydı ve yağmur yağmaya başlamıştı bile. Yağmurun damlaları yüzüme birer birer damlarken sanki ruhuma da canlılık katıyormuş gibi hissediyordum.
Yolun sonuna doğru baktığımda gözüme bir çocuk takıldı. Küçücüktü ama elinden her iş gelir gibi bir hâli vardı. Uçurtması ağaca takılmıştı ve etrafında ailesini göremediğim için yanına gittim. Hafifçe eğildim ve çocuğun bir gözünün olmadığını görünce gözüm hafifçe irileşti ama bir şey belli etmemek adına hızlıca ifadesiz halimi yeniden yüzüme yerleştirdim. Çocuğun hafif üzüldüğü belliydi ve bu yüzden uçurtmasını ağaçtan kurtarmaya çalıştım. Dikkatlice sıçradım yerimde ve aldım, uçurtmasına zarar vermeden. Çocuğun bir anda yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi ve gözlerindeki sönük yıldızları yeniden parlamaya başladı. Bana başıyla teşekkür etti ve koşarak buradan ayrıldı. Ben de arkasından bakıp hafifçe gülümsedim, sanırım çocukları çok seviyordum özellikle de masumiyetlerini.
Geriye döndüm ve ileride bana bakan nerdeyse benim yaşlarımda birisini gördüm. Kahverengi saçlıydı, benimkiler gibiydi. O anda ruhumun, çırpındığını hissettim, sanki onun ruhu da çırpınıyordu yerinde. Aynı anda bakışlarımızı kaçırdık ve birbirimize doğru yürümeye başladık. Yan yana geldik ve yanlışlıkla kolu bana çarptı. Sakinlikle "Özür dilerim." dediğinde ben de "Önemli değil." dedim sesimin titrediğine şahit olarak. Şaşırmıştım çünkü sesimin ilk defa titrediğine şahit olmuştum. Hızlıca gittiğimde çoktan o da gitmişti ormandan. Neredeyse saat akşam altıya kadar bir bankın üzerine oturmuştum ve gökyüzünü seyretmiştim. Sadece düşünüyordum ama bir düşünceden fazlasıymış gibi hissetmeme engel olamadım. Neden ilk kez nefes alıyormuşum gibi hissediyordum, bilmiyordum. Sanki bir onarılma süreci vardı ruhumda. Sadece bir şeyler eksikti bunun için ve ne olduğunu bilemiyordum.
Yanıma birisinin oturduğunu fark ettiğimde hafif bir şekilde yerimden sıçradım ama hızlıca eski konumuma geri döndüm. Bu kişi, sabah göz göze geldiğim kişinin aynısıydı. Bana ince sesiyle "Merhaba." dedi ve ardından gülümsedi, ruhum sanki onarılmasını tamamlamış gibi yutkunmama engel oluyordu. Ben de "Merhaba." diye karşılık verdim ona ve ben de hafifçe gülümsedim ona.
Bana sanki çok yakın arkadaşıymış gibi bir şeyler anlatması hoşuma gitmişti. Gözü gözüme değmeden anlatıyordu ama ruhu çoktan ruhuma değmişti. Yaklaşık bir saat sonra işlerinin olduğunu söyledi ve ardından kalkıp gitti. Ben de öylece arkasından bakakaldım. Bir süre sonra oturduğu yere bakışlarımı çevirdim ve bir kağıt olduğunu gördüm. Sanki rüyamdakinin aynısı gibiydi. Elime aldım kağıdı ve içini açtım.
Bakışlarım donuklaştı ve nefesim kesildi o an. Sanki şu an ayaklarım beni taşımıyordu ve çokça titriyordum. İçinde sadece şu yazıyordu:
"Her güldüğünde dokunduğun yıldızlardan haberin yok."

                               ***

Ruhuma Dokunan YangınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin