DCT-2

169 11 0
                                    

Aradan 1 ay geçmişti. Annem ve babam artık ısrar etmiyordu. Onlarda anlamış olmalılardı. Bu benim için zaten çok zor olacaktı. Bunu hepimiz de çok iyi biliyorduk. Bende artık kendime yeni hedefler belirlemeliydim ama bu bir ay içinde kendime hiç yeni bir hedef belirleyememiştim.

Ama alışmıştım artık sanki, daha kolay geliyordu. Şimdi "Ne kadar da abartıyor. Alt tarafı bir eleme!" demeyin. Çünkü benim için bu seçmeler hiç de "Öylesine bir eleme" değildi.

Aradan 2 ay geçmişti. Ve sonunda seçmelerin yapılacağı gün gelmişti. Şimdi pişman olsam bile hiçbir faydası yoktu çünkü seçmelere girebilmek için 2 ay önceden kayıt yaptırmak gerekiyordu, bunu isteyen çok kişi vardı sonuçta. Pişman olmam bir işe yaramayacağından, olsam bile olmamış gibi davranmaya karar vermiştim.

O sabah benim ne kadar üzüleceğimi bildiklerinden
"Hadi! Birlikte biraz vakit geçirelim." dedi babam.

"Boşver baba. Siz annemle gidin. Hiç eğlenecek havamda değilim." dedim heyecanla bakan babama. -ki bunu söyledikten sonra tüm heyecanı gitmişti.

"Hadi ama Annie! Böyle yapma. Küçüklüğünde ki gibi birlikte dışarı çıkalım. Alışveriş yaparız, belki sinemaya gideriz. Olmaz mı?" dedi annem mutfaktan gelip, merakla.

Zaten bana seçmeler için yeterince ısrar etmişlerdi ve bende onları seçmeler için yeterince reddetmiştim. En azından bunu kabul etmeliydim. Hem belki kafam da dağılırdı. 

"Peki o zaman gidelim. Ama gideceğimiz filmi ben seçerim!" dedim, bana beklentiyle bakan suratlara.

Babamın arabasına binip yola çıktık. Kulağıma kulaklığı takmış, yolun bitmesini beklerken müzik dinliyordum. Her zaman müzik dinlerken kendimi kaybeder, gözlerimi kapatır, dalıp giderdim. Müzik benim hayatımdı.

Dinlediğim şarkılar bittiğinde, gözlerimi açtım ve geldiğimiz yere baktım. Ama gözlerimi açmamla uğradığım şok ve gerginlik aynı düzeydeydi.

Çünkü tam olarak seçmelerin yapılacağı YG binasının önündeki yoldaydık.

"Noluyor burada? Niye buradayız?!" diye sordum, şaşkınca. Arabadan çoktan inmiştik ve ben büyülenmişcesine, görkemli YG binasına bakıyordum.

"Kızım, bunu senin için yaptık. Lütfen bir kere daha denesen?" dedi annem. Ama olmazdı ben çoktan karar vermiştim.

"Size katılmayacağım demiştim! Bunu benden habersiz nasıl yapabilirsiniz?!" dedim kızgınca.

"Evet, demiştin tatlım. Ama ben daha önce çok pişman oldum. Senin de böyle pişmanlıklar yaşamanı istemiyorum. Buna izin veremem..." dedi babam, üzgün bir halde.

"Hayır hazır bile değilim zaten. Katılmayacağım seçmelere filan! Gidiyorum ben." dedim ve koşmaya başladım. Bu belki de benim sürekli yaptığım bir şeydi.

Ne zaman üzgün olsam ya da canım sıkılsa, ölecek gibi olana kadar koşardım. Bugünde aynısını yapacaktım. Çünkü hem canım sıkkındı, hemde üzgündüm.

Annemle babam arkamdan sesleniyorlardı.
"Nil, lütfen! " dedi babam. Duymamış gibi koşmaya devam ettim.
"Na Eul! Nolursun yapma. Tatlım pişman olmanı istemiyoruz!" dedi annem. Ama bir etkisi olmamıştı. Ben koşmaya yine devam ediyordum.

Koştum, koştum ve koştum...

En sonunda her zaman gittiğim Chan Nehrine gittim ve oturdum. İçim daralıyordu, bir yandanda ağlıyordum. Ama şimdi katılmam imkansızdı çünkü güvensizdim ve hiç hazırlanmamıştım. Katılıpta başarılı olmam imkansızdı.

Ben böyle düşüncelere dalmış, nehrin kenarında ki taşlara basarak yürürken, arkamdan biri beni tutup çekti.

"Noluyor be?!" dedim, korkmuş bir şekilde.

"Bak sakin ol tamam mı? Yani intihar etmek hiçbir şeyin çözümü olmaz. Sana hayatına son vermeyi düşündüren ne oldu bilmiyorum. Ama eminim ki bir çözümü vardır." dedi uzun boylu çocuk.

"Sen neden bahsediyorsun böyle? Ne intihar etmesi, ne çözümü?" dedim, ve rüzgarla önüme gelen saçları çektim. Bıkkın bir şekilde kayalardan birinin üzerine oturdum.

Çocuğu daha önce görmemiştim, tanımıyordum. Uzun boyluydu ve yakışıklı bir suratı vardı idare ederdi yani. Siyah saçları vardı ve şu anda suratıma şaşkın şaşkın bakıyordu.

"Yani sen... İntihar etmiyor muydun?" diye sordu şapşal şapşal.

"Hayır ne intiharı?" deyip gülmeye başladım. Ben gülünce o da gülmeye başladı.

"Adın ne senin?" diye sordu gülerek.

"Annie. Senin?" diye sordum.

"Josh. Kaç yaşındasın? Ben 19." dedi gülerek.

"Ah memnun oldum ve 17 yaşındayım." dedim gülümseyerek.

Ama daha sonra niye burada olduğum aklıma geldi ve birden suratım düştü.

Zaten bir yandan da hem annemle babam arıyordu.

Suratımın düştüğünü görünce

"Bir sorun var sanırım. Anlatmak ister misin?" diye sordu.

Bir solukta her şeyi anlattım. Bu biraz garipti daha yeni tanıştığım birine her şeyi anlatmak... Ama şu an iyi hissettirmişti. Umurumda değildi.

"Bak seçmeler bugün sanırım. Bence kaçırmamalısın. Çünkü bende daha önce aynı şeyi yaşadım. Ve emin ol, pişman oldum. Bu daha sonra çok daha can yakıcı olabiliyor. O yüzden seçmelere katılmalısın." dedi, aklıma girmeye çalışarak.

Girmişti de sanırım. Çünkü söyledikleri aklımı çelmeye yetmişti. Hayatımda hep böyle bir arkadaşım olsun istemiştim. Eğer bir sorun çıkmazsa da onu bulmuş olmalıydım.

"Ama seçmeler çoktan bitmiş olmalı. Ben buraya geleli 1 saat oldu bile." dedim.

"Belki yetişebilirsin hemen bir taksi çağıralım. Yetişebilirsin. Bak sonradan pişman olmaktansa şimdi üzülmek daha iyidir." dedi anlayışla.

"Peki" dedim. Son bir defa denemeye hazırdım. Ama bu sefer sondu. Eğer bu defa da o lanet elemelerden geçemezsem bir daha asla denemeyecektim.

Ama son bir kez daha deneyecektim.

Eveet! Hikayemi okuyanlara çok teşekkür ederim.
Sevgiyle kalın.

NOLZA! ✌

Dreams Came True ▲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin