Wei Wuxian, başına çöktüğü cesedin üzerini bir örtüyle kapattıktan sonra ayağa kalkıp yanında onun direktiflerini bekleyen Nie Huaisang'a döndü; yaklaşık 25 yaşlarında olan adam, Wei Wuxian'ın kendisine incelemesine devam etmesi için işaret vermesini bekliyordu. Wei Wuxian kalkıp da Jiang Cheng'in yanına gidince Nie Huaisang rahat bir nefes aldı, olay yeri sonunda olay yeri incelemeye bırakılabilmişti. Nie Huaisang her ne kadar Jiang Cheng ve Wei Wuxian'ı arkadaş olarak seviyor olsa da böyle olaylarda cesedin ve olay yerinin başında dolanıp muhtemel ipuçlarını ve izleri bozma ihtimallerinin fikri bile onu ürpertiyordu.
Wei Wuxian Jiang Cheng'in yanına gelince ona başıyla selam verdi ve gülümsedi, ama Jiang Cheng yüzündeki sıkıntılı ifadeyi görebiliyordu. "Ee?" Wei Wuxian kollarını göğsünde kavuşturup Jiang Cheng'in yanısıra arabalarına doğru yürümeye başladı. "Üzerinden kimlik çıktı, Mo Xuanyu. Başından vurulmuş." Jiang Cheng başını iki yana salladı, cesedin üzerinden kimlik çıkması demek katil her kimse bulunmaktan endişe etmiyor demekti. Ayrıca bir sorun daha vardı. "Başından mı vurulmuş? İnfaz?" Wei Wuxian onu onaylayıp arabanın yolcu koltuğuna oturdu ve Jiang Cheng'in de binmesini bekledi. Bu durum onları normalden daha fazla yoracağa benziyordu. "İçimden bir ses yine onlar diyor." Jiang Cheng bir süre Wei Wuxian'ın konuşmaya devam etmesini bekledi ama yan koltuğundaki adamdan ses çıkmıyordu. İkisinin de çok iyi bildiği bir durum, uzun süre güneş altında kalmış arabanın içindeki o ağır kokulu havada asılı kalmıştı. Sessizliği önce arabanın aniden hızlanmasıyla asfalta sürten tekerlerin sesi, sonra da Jiang Cheng bozdu. "Yine onlar. Lan Ailesi."
Merkeze geldiklerinde ortalık savaş alanı gibiydi. Jin Zixuan elinde dosyalar oradan oraya koşturuyor, Xiao Xingchen telefonda hararetli bir şekilde karşı tarafa laf anlatmaya çalışıyordu. Her ikisi de Wei Wuxian ve Jiang Cheng'in geldiğini gördüklerinde işlerini bırakıp onları takip ettiler. Toplantı odasına girerlerken Jiang Cheng, Wei Wuxian'ın meraklı bakışlarını fark etti ve Jin Zixuan'a döndü. "Sorun nedir?" Jin Zixuan'ın gözlerinin altındaki siyah torbalar bir değil birden fazla sorun olduğunu ele veriyordu. Konuştuğunda sesini duyurabilmek için bir iki kez boğazını temizlemek zorunda kaldı. "İki ceset daha bulunmuş. Aynı şekilde infaz. Başlarına arkadan birer el ateş edilmiş." Herkes oturduktan sonra Jin Zixuan elindeki dosyayı Wei Wuxian'ın önüne bıraktı ve normal bir insan için mide bulandırıcı olabilecek kanlı fotoğrafları açıp yerine oturdu. "İlki Wen Ruohan, ikincisi ise oğlu Wen Chao." Jin Zixuan Xiao Xingchen'e bir bakış attıktan sonra devam etti. "Telefonların hiç susmamasının sebebi de bu. Wenler Qishan'da büyük bir şirketin başındalardı, her ne kadar mafya oldukları cümle alem tarafından bilinse de. Hem kendisinin hem oğlunun Mo Xuanyu ile hemen hemen aynı anda infaz tarzı öldürülmesi yüzünden muhabirler yakamızı bırakmıyor." Xiao Xingchen, Jin Zixuan'ın sessizliğini fırsat bilerek konuya açıklık getirmek için söz aldı. "2 saat içerisinde 20'den fazla telefon aldım ve hepsinin sorusu ortaktı: Bir başka mafya lideri mi öldürdü? Her ne kadar onları kaçamak cevaplarla oyalayıp çoğunun yüzüne telefonu kapatmış olsam da Qishan'da Wenlerin rakibi olmadığını bence onlar da biliyor."
Wei Wuxian onların konuşmalarını dinlerken parmaklarının arasında çevirdiği kalemi birden masaya bırakarak ani bir ses çıkarıp yanında oturan Jiang Cheng'in sandalyesinde korkudan zıplamasına neden oldu. Jiang Cheng'in suratına diktiği gözlerine aldırmadan devam etti. "Bugünkü kurban, Mo Xuanyu, Suzhou'da bulundu. Bu yüzden Lanların yaptığını düşündük. Wenlerin cinayetini de onlara bağlamak istesek de aradaki mesafe çok fazla, Lanlar'ın Suzhou'dan Qishan'a geçmek istediklerini de hiç sanmıyorum. Burada hatrı sayılır bir nüfuzları var. Wenler de onları tehdit edecek durumda değildi, ellerinde bunun için herhangi bir neden yok." Xiao Xingchen, Wei Wuxian son cümlesini söylediğinde hafifçe güldü. "Bu işe çok da sevinmiş gibi görünmüyorsun?" Bu soru üzerine hem Jiang Cheng hem Jin Zixuan bakışlarını Wei Wuxian'a çevirdiler. Lan ailesinin başında bulunan Lan Wangji ile aralarında hiç bitmeyen bir sürtüşme vardı. En azından onun açısından. Ne zaman onların bölgesinde bir cinayet olsa Wei Wuxian neredeyse elinde topla tüfekle Lan ailesinin kapısına dayanıp "Siz öldürdünüz biliyorum, teslim olun!" diye bağıracak duruma geliyordu. Ama şimdiye kadar ne Lan Wangji'yi ne de Lan ailesinden herhangi birini bir cinayete bağlayabilmişti; bu yüzden de cinayet masasındaki bütün meslektaşlarının başının etini yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS UNDER THE CLOUDS // wangxian
Fanfiction"Peki... Görüşmeye devam edebilir miyiz?" ... "Görüşmek mi? Arkadaş bile değiliz." Kelimeler Lan Wangji'yi boğazını adeta yırtarak, kanatarak terk etmişti. "Wei Wuxian. Seninle aynı safta değiliz artık. Görüşmek... Belki beni parmaklıkların arkasına...