Lan Wangji belki de hayatında ilk defa düşünmeyi bir süreliğine bıraktı. Başlarına ne geldiyse düşünmekten gelmişti zaten. Kendisine hala şaşkın şaşkın bakan Wei Wuxian'la aralarındaki mesafeyi çabucak kapattı, ama onun yüzüne dokunmak için kaldırdığı eli havada asılı kalmıştı.
Korkuyordu.
Yavaşça Wei Wuxian'ın yaralı omzuna dokundu. Diğer eli ise Wei Wuxian'ın belindeydi. Hem kendisine hem ona destek olmak ister gibi sağlam ama aynı zamanda rahatsız etmekten çekinircesine yumuşak bir şekilde tutuyordu. Gözleri omzundaki yaraya odaklandı. Bandajların altından soluk bir kırmızılık görünüyordu, yeniden kanamaya başlamış gibiydi. Parmakları hafifçe üzerinde gezinirken sordu: "Acıyor mu?"
Wei Wuxian'ın aldığı nefes boğazında takılı kalmıştı. Lan Wangji'nin dokunduğu her yer uyuşuyor, karıncalanıyordu. Kısık bir sesle cevap verdi. "Evet."
Lan Wangji akışına bırakmıştı artık. Parmakların yerini dudaklar aldı. Şimdi sesi daha derinden ve kısık geliyordu. "Daha önce gerçekten yaralandın mı?"
Wei Wuxian rüyada gibi başını salladı. Ensesindeki tüyler diken diken olmuş, beyni adeta uyuşmuştu. "Bir kere kolumu sıyırdı. Yine aynı kolumdu, insanların sağ tarafımla alıp veremedikleri bir şey var herhalde." Wei Wuxian hafifçe güldü, ama konuyu değiştirme çabası Lan Wangji'nin artık koluna inmiş dokunuşlarıyla boşa çıktı.
Lan Wangji dudaklarını Wei Wuxian'ın omzundan ayırdı ve başını çevirdi, burnunun ucu boynuna değiyordu. Konuştuğunda çıkan nefesi kulağını gıdıkladı; Wei Wuxian, Lan Wangji'nin bilerek yaptığını düşündü. "Başka?"
Wei Wuxian titrek bir nefes aldı, Lan Wangji o kadar yakınındaydı ki kullandığı şampuandan diş macununa kadar birçok koku gelmişti burnuna. Hem ferahlatıcı hem de içini yakan bir kokuydu. Ciğerlerine alev düşmüştü adeta, her bir hücresi yanıyordu. "Karnım. Ucuz atlattım. Yoğun bakımda kalmam gerekti." Wei Wuxian'ın zaten fısıltı gibi çıkan sesi çıplak tenine değen ellerle tamamen kesildi. Yara izini bulmuştu.
"Ne yapıyorsun?" Wei Wuxian zihnini toparlamaya çalışıyordu ama başarılı olduğu söylenemezdi. Lan Wangji o kadar yakınındaydı ve dokunuşları o kadar hafifti ki kendini rüyada gibi hissediyordu. Lan Wangji bir süre cevap vermedi, Wei Wuxian o rüya halinde Lan Wangji'nin görüş açısından çıktığını fark etti. Yarasının etrafında tüy gibi gezinen parmaklar yerini çekingen ve yumuşak öpücüklere bırakmıştı. Wei Wuxian elinde olmadan ürperdi, elleri Lan Wangji'nin saçlarına gitti. Lan Wangji burnunun ucuyla son bir kez dokunmadan önce koruyucu bir büyü yapar gibi yaranın çevresinin her bir santimini öptü usul usul, sonra başını kaldırıp Wei Wuxian'a baktı. Gözleri buğulu, yanakları belki utançtan belki de aralarındaki gerilimden kıpkırmızıydı. Sesi fısıltı gibi çıkıyordu. "Seni özledim."
Wei Wuxian o ana kadar tuttuğunu fark etmediği nefesini bıraktı yavaşça. Sanki hep bunu duymayı bekliyormuş gibi omuzları bir rahatlamayla gevşemişti aniden. Yarası elverdiğince eğildi, Lan Wangji'nin önüne düşen saçlarını onu incitmeye korkuyormuş gibi çekti yüzünden. Şimdi daha belirgindi yanaklarının kırmızılığı da gözlerindeki bakış da. İkisi de şimdiye kadar kendilerine vurdukları zincirlerden kurtulmuşlardı bir anlığına. Wei Wuxian'ın parmakları Lan Wangji'nin gözlerinin kenarlarına dokunur, kör bir aşık gibi yüz hatlarını ince ince ezberlerken beyni o ana kadar yaşadığı bütün kırgınlıklar, öfke, acı ve üzüntüyle savaşıyordu. Zihni ona yaklaşmamasını, asla aynı tarafta olamayacaklarını; iç sesi birbirlerini üzeceklerini söylüyordu çığlık çığlığa.
Wei Wuxian yüzüne bir gülümseme kondurdu. Lan Wangji'nin bir daha görmeyi beklemediği, asla hak ettiğine inanmadığı bir görüntüydü bu. "Ben de seni özledim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS UNDER THE CLOUDS // wangxian
Fiksi Penggemar"Peki... Görüşmeye devam edebilir miyiz?" ... "Görüşmek mi? Arkadaş bile değiliz." Kelimeler Lan Wangji'yi boğazını adeta yırtarak, kanatarak terk etmişti. "Wei Wuxian. Seninle aynı safta değiliz artık. Görüşmek... Belki beni parmaklıkların arkasına...