Günün ikinci bölümü. Şimdiye kadar yazdıklarım arasında favorim kesinlikle bu bölüm *-*
İyi okumalar...
___
"Tamam, sana hak veriyorum ama kendini tutmalıydın Taehyung."
"Özür dilerim Profesör Hwang, cidden kendimi kaybettim."
Profesör Hwang her ne kadar Taehyung'a kızgın gibi davransa da memnun görünüyordu. Jungkook'un ölümden dönmesi onu da etkilemişti anlaşılan, Hwan'ın dövülmesine sevinmiş gibiydi.
"Ben, Jungkook'a yemeğini götüreyim Profesör Hwang, zaten biraz geç kaldım."
Profesör Hwang başını sallayıp eliyle git işareti yapınca Taehyung masaya koyduğu tepsiyi alıp çıkmıştı. Jungkook'a yemeğini daha önce götürmesi gerekiyordu ama kavga olayı yayılınca Profesör Hwang onu çağırmak zorunda kalmıştı.
Her zamanki tanıdık koridorlardan geçip Jungkook'un odasına varmıştı. Rahattı, çünkü 28 numaralı odaya bu sefer sadece yemek götürmek için giriyordu. Sabah erkenden deney için gerekli olan dozu verip işini bitirmişti.
İçeri girip kapıyı kapattığında Jungkook hiç bakmamıştı, gözlerini hafif ışık vuran pencereye dikmiş seyrediyordu. Özgürlük hayallerini bu şekilde bastırıyordu belki de...
Taehyung onu rahatsız etmek istemiyordu, hiç konuşmadan tepsiyi yatağının kenarına bırakıp odadan çıkmaya yeltenmişti. "Kavga etmişsin, benim için."
Nefes verip dönmüştü, demek Jungkook da duymuştu olanları. "Evet, az kalsın ölüyordun Jungkook. Bu basit bir şey değil."
Jungkook hala ona bakmıyordu, gülmüştü. "Zaten bu deneyin sonunda ölmeyecek miyim? Biraz daha erken olsa ne fark eder ki."
Acıtıyordu sözleri, Taehyung'un kalbini acıtıyordu ama belli ki bu masum çocuk herkesten daha kırgındı. Yaşama, dünyaya, evrene, insanlara, her şeye kırgındı. Onun yaşındaki herkes için normal olan gezmek, eğlenmek, arkadaş edinmek ne kadar da uzaktı ona...
Ya da bir aile? Üzüldüğünde ona kocaman sarılıp teselli edecek bir anne, başı belaya girdiğinde arkasında duracak bir baba, sıcacık bir yuva... Çocuk için bunların hepsi birer hayal bile olmayacak kadar büyük dileklerdi...
En büyük dileği ise sevgiydi çocuğun, onu gerçekten sevecek biri...
'Hepsi imkansız' diye düşündü çocuk, boşuna hayal kurmak saçma bir şeydi belki de. Kim bilir dışarıda neler vardı, dünyada başka neler vardı... Dünyanın tamamı bu soğuk ve beyaz binadan ibaret değildi ya. Deniz diye bir şey duymuştu çocuk, kime sorsa 'kocaman bir su birikintisi' cevabını almıştı. Hayrandı, nasıl böyle bir şey olabilirdi?
Daha önce hiç görmemişti denizi veya okyanusu. Okul diye bir şey de duymuştu çocuk, kendi yaşıtlarının gittiği bir yer. Kendi yaşıtlarında çocuklarla tanışmak ne kadar da güzel olurdu. Hep birlikte, okulda öğretmen denilen kişi eşliğinde bir şeyler öğrenmek...
Müthişti...
Ve çocuk bunların hepsinden mahrumdu, hepsinden. Sadece Profesör Hwang'ın isteği üzerine birkaç yıl önce bir adam gelmiş ve ona okulda öğretilen ana konuları anlatmıştı. Çabucak öğreniyordu Jungkook, o kadar istekliydi ki...
Adam ona okuma yazmayı da öğretmişti, çok güzel bir şeydi bu. Özellikle de kitaplara bayılmıştı çocuk. Adam ona birkaç kitap vermişti, çocuk sayamadığı kadar baştan okumuştu bu birkaç tane kitabı. Kütüphane diye bir şey de duymuştu, bir sürü, onlarca belki de yüzlerce kitabın olduğu bir yerdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/229401270-288-k214399.jpg)
YOU ARE READING
Room Number 28
Fanfiction"Nasıl bir şey bu Jungkook?" "Ne?" "Diyorum ki, nasıl birşey? Bir deneyin kurbanı olmak..."